16 Temmuz 2012 Pazartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE KİME SECDE EDİYORSUN






Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:



Büyük Mevlana’nın (Sultanûl-Ulema) (Mevlana’nın babası) sözünü yazıyorum:

Buyuruyor ki:

Eğer Hakk’ı göremiyorsan nasıl secde ediyorsun?

Tanrı’dan daha büyük birine mi secde ediyorsun?



Nihayet, yazılması küfür sayılan şu sözde bir tutarsızlık var mı?

Kıran’da:

De ki, eğer deniz Tanrı yaratıklarını yazmak için mürekkep olsaydı, o yaratıkların sayısı bitmeden denizin suyu biterdi.

İsterse denize bir kat daha yardımcı gelsin!” buyrulmuştur.



Bazıları bu konuda korkmadan çok açık konuşmuşlardır.

Yusuf ve Zeliha hikâyesinde nasıl gizlilik olabilir?



Ancak o sırrın sahibi eğer onun açıklamasını dilerse açıklar.

Yoksa o sır var olduğu müddetçe sır olarak kalır.



Bilmeyenlere göre sır yoktur, onlara göre her şey açıktır.

Nerede o insan ki, içinde bir sırrı olmasın.



Bir sır ki, Yahudilere ve Mecusilere kadar gelmiş, okuyan çocuklara kadar ulaşmıştır.

O nasıl sır olabilir?



Evet, sır olur, ama nasıl olur?

Kuran’ın farz kıldığı şey nasıl sır olarak kalabilir.



Evet, sır olur ama Kuran’ın açıkça yapılmasını farz kıldığı bir şey değildir.

O değişik renkli de olamaz.



Sır nasıl değişik renkte olabilir?

Hele sözdeki himmet (Güç, kararlılık, tesir) hep sürekli olursa,



Kuran’daki nâsih ve mensûh bahsine gelince, bunlar nasıl kadim (eski) olabilir?

( Nâsih: Sonra gelen tarafından öncekinin hükmünün kaldırılması)

( Mensûh: Hükmü kaldırılmış)



Va’d ile Vaid de öyle değişik değil mi?

Bu anlayıştaki eksiklikten ileri gelir.



(Va’d: Söz vermek, üstüne almak)

(Vaid: Başka biri ödemediği zaman borcu üstüne almak)



Nâsih, mensûh gibidir.

Va’d ve Vaid gibidir.



O cihet (Yön) bu sözlerle anlaşılmazsa bunu başka bir deyimle buyurdu ki, bu sözü kapayalım.



                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.

Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.

ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.     Tanrı’yı görmemiz, bilmemiz gerektiğini öğrendik.

2.     Tanrı’yı bilmeden ibadet ediyorsak başka bir varlığa ibadet ediyor hükmünde olacağımızı öğrendik.

3.     Tanrı’nın sayısız yarattıklarını görmüyorsak, görmezlikten geliyorsak yahut kendiliğinden oluşmuş diyorsak, Tanrı’yı göremediğimiz, anlayamadığımız anlamına geldiğini öğrendik.

4.     Bu kadar açık ve görünür olanı göremeyenin, bir manaya ulaşamayanın sırdan anlayacağı bir şey olmadığını öğrendik.

5.     Sırrın tek renk olduğunu, bunun gerçeğine varamayanların çok renkli olarak anlattıklarını öğrendik.

6.     Söylenen sözlerde temel öğeye dikkat etmezsek, o söylenen sözlerin değişik yönlendirmesiyle başka bir alana gideriz ve burada açık olarak anlatılan bir sır olsa bile anlamadan geçeceğimizi öğrendik.

7.     Öğe: Birleşik bir şeyi oluşturan yalınç şeylerden her biri, ilke unsur, elaman,

8.      



İşte böyle yaren,



Görmek için varlık, ışık, doğru tanımlama yapabilen ve boyutlu bir şekil tasarlayan gerçeklerden hareket eden bir akıl ve bunu onaylayan kalp gereklidir.



Bunlar eksik veya yetersiz olursa görme sanı alanında kalır, hakikate ulaşamaz.

Tanrı’yı bir resim gibi görmek isteyenler yanılırlar.



Tanrı’nın yarattıklarından ve yaptıklarını gözlemleyenler bir bilgi ve fikir sahibi olarak aklında, tasarlarlar, kalbi ile de kabul ederler.



Her insanın buna gücü olmayabilir.

O halde Tanrı’yı görene gönül vermekle, bağlanmakla biz de bu imkâna kavuşabiliriz.



Peygamberimize ve dinine inananlar bu mutluluğa erişeceklerini müjdesini kendi dillerinden öğrendik.



Tanrı’nın nuruna dayanamayacağımız için Tanrı birçok perdeler oluşturmuştur.

Şimdilik Tanrı erlerini görelim de gözümüz kuvvetlensin daha ilerisini ileride düşünür ve isteriz.



Tanrı’yı elbette ki görürüz ve ibadet ederiz.

(Adet olarak ibadet edenler inşallah hakikatine ulaşırlar)



Ancak aklımız bunu layıkıyla anlayamayacağı ve kavrayamayacağı için kalbimiz görür.

Söz ile anlatamaz.



Telkin metodu:

Ortada bir gerçeklik olmadığı halde doğru söylediğine inanılan kimselerin aynı veya benzer anlatımlarıyla kişi o olayı görmediği, delil olmadığı halde doğru kabul eder.



Tanrı inancında delil, şahit ve yaşanmış gerçekliklerle kendi yaşadıklarımızla inanır bağlanırız.



Yusuf Peygamber ile Zeliha hikâyesi herkes tarafından bilinir.

Ancak ince manaları, sırlarını herkes bilemez, açıklansa bile anlayamaz.



Çünkü sır Allah vergisidir.

Sır kalptedir ve Allah âlemini görür.

Sır ruha benzer, Tanrı nurunun kendini gösterdiği bir noktadır.

Sır gizli yardım için kullanılır.

                                                 *

RAVLİ

Popüler Yayınlar