20 Temmuz 2012 Cuma

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE YAŞAYAN ÖLÜ

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:


İşitiyoruz ki bu Konya’da birçok sema âlemleri, davetler oluyormuş.

Biz görmedik.

Yani onlarda Hâl ve Kal’den bir şey yok.



Göreceksin dedi.

Sizin cemalinizi (Yüzün güzelliği) gördüğüm günden beri, gönülde size karşı bir ilgi ve sevgi yerleşti.



Eğer hiç yazı yazmak bilmiyorsan, sana yazı öğreteyim.

Ancak sen bunu biliyorsun.



Ben öyle birini istiyorum ki, hiçbir şey bilmez, ama öğrenmeye heveslidir.



Bunu söylediğim şu anda sen gönül alçaklığı gösteriyorsun, bu ilgi sana neden gösterilmedi diye üzülüyorsun.



O senin nefsini, nefsinle buldu ki, Peygambere karşı hâşâ (Olmaz),

 “ Yolunu şaşırmış” demeyesin. 





Ne Tanrı’yı terk edip tekrar bulmakla ilgili sözlerden, ne de çeşitli söz yorumlarından başın dönmesin!



Bu her ne kadar açık manalı sözdür ama buradan Hakk yolcusuna yüz milyon sır meydana çıkar.



Bu manadan, Tanrı isimlerinin çevrelediği engellerin nasıl aşılacağını öğretir.



Nefis kelimesi için “ Dişil” dememişler miydi?

Ben buradaki gizli nükteyi saklayabilirsem onu saklı tutayım.



Muhammed Gûyanî, “ Bu ne oluyor?” diye soruyor ve tekrar diyordu ki:

Evet, o onlardan daha bilgindir.

Yakışık alır mı ki, o onların kadın gibi olan nefislerini bir Mevlana Celaleddin yapsın?

Onlar bilmezlerdi ki onların nefisleri yaratılışta inci gibiydi.



Tusi, o buzağıyı benden soruyordu:

“ Ne diyorsun bu konuda?”

Biri pek aşağı düştü diyor, öteki bu zikir yüzünden olmalı diyor.



Demiş ki:

Hayır, bu mezkûr yani Tanrı yönünden olmuştur.

O minber üzerinde birkaç nara atar.

Şu halde bilmiyor musun ki, neden bu?



Ne bağırıp duruyor?

Önünde başka iki buzağı daha oturmuş ama onları kendine yakın görmüyor.



Onlar da bizi kendi postuna oturtacak diye çabalıyorlar.

O, özürler diliyor,

“ Ben onun şehrine geldim, evine konuk oldum.

Bana nimetler verdiler, hizmetler ettiler” dedi.



Bir bahane ile onları dışarı gönderdi.

Benden sorular sordu.

Dedim ki:

 İç âlemle meşgul olan bir insan Kuran’ı ezberinde tutamaz.



Zeyneddin-i Tusi benim müridim idi.

Onun da bir müridi vardı ki divane olmuştu.

Onu daha beter bir hale getirdim.



Dedi ki:

“ O kim oluyor ki, benim müridim olabilsin?

Ben onun gibi kimseleri hiç müritliğe kabul eder miyim?”



Çünkü o ancak kendi hayatını gördü.

Ama o kimse ki kendini feda eder, şüphesiz diri kalır.

Çünkü kendi hayatını orada görür ve nereye gideceğini sonunda kestirir.



Ama kendi hayatını göremeyen, bu hayatı nasıl havaya verebilir?

Meğer divane olsun ki, ölümü hayattan üstün tutsun.



Bu noktayı açıkça gören kendi hayatını ve onunla ilgisini düzenine koyar.



Kâfirler ve onlara uyanlar, ilişiklerini kesmişlerdir.

Ölüden kimse namaz bekler mi?

Biri gelse de ölüye:

“ Kalk namaz kıl” dese, bütün akıllılar:

“ Bu adam delidir, bunu tımarhaneye götürmeli, zincirlere vurmalı, her gün sopa atmalı ki, aklı başına gelsin” derler.



Ama yarı deli olan kimse bunu işitse:

“ Hayır” der.

Bu divanedir, bunu ya tımarhaneye götürmeli yahut öldürmeli.



Sendeki o kutsal kuş, beden kuyusundan bir uçtu mu, artık oruç düşüncesinden, namazın utancından kurtulmuştur.

Çünkü ruh uçtu mu, beden ölüdür.



Kim, ölüye, kalk, namaz kıl!

Diyebilir?

Şu halde buna nasıl öyle bir teklifte bulunmak gerekmezse, aynı sebeple, yaşayan ölülere de bir teklif yapılmaz.



Meğerki taklit yoluyla hatırında bir şeyler kalsın.

Ama şüphe yok ki buna da bu saatte doğrudur demek yaraşmaz.



                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.

Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.

ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.   Bir şey öğreneceğimiz zaman o konudaki eski bilgileri yok sayarak gönlümüzü alçaltmamız ve o konuyu o kişiden öğrenmek hevesinde ve isteğinde olmamız gerektiğini öğrendik.

2.   Bizi eğitecek, öğretecek olana nefsimizi teslim etmemiz (Onun isteği bizim isteğimiz olmalı) gerektiğini ve böylece hızlı bir düzenlemenin kolayca yapılmasına olanak sağlamamız gerektiğini öğrendik.

3.   Büyüklerin bazı söylediği sözlerin kâfirlik olduğunu ancak bu ters yolun imana götürdüğünü, bu ara birçok sırra sahip olunabileceğini öğrendik.

4.   Nefsin dişil olduğunu yani benzer ama değişik birleşimler yaparak yeni oluşumlar sağladığını ve şaşırtan sonuçlar verdiğini öğrendik.

5.   Mevlana Hazretlerinin sonradan değil, yaradılışından inci (Eritilip şekil değiştirmeyen kıymetli cevher) olduğunu öğrendik.

6.   Bazılarının dini bilgileri kendine saygın bir makam veya gelir sağlamak maksadıyla öğrendiğini, halkı etkilemek için de şov yaptıklarını öğrendik.

7.   Kendi iç âlemiyle uğraşanın söz ezberlemekle uğraşmadığını öğrendik.

8.   Kendi hayatını gören, yani kendi kazanımını düşünenin kendini feda edemeyeceği için sınırlı bir kazançta kalacağını öğrendik.

9.   Çok kişinin vücudunu diri tutmak için ruhunu öldürdüğünü öğrendik.

10.           Diri: ruhunun bedeninde olduğu zaman olduğunu öğrendik.















İşte böyle yaren,

Tanrı isimlerinin çevrelediği engel:

Tanrı isimlerini ve etkilerini okuyup öğrendiğin zaman öyle bir hale gelirsin ki kılını bile kıpırdatamayacak duruma gelirsin.



Tanrı’nın her şeyi yaptığını, her şeye gücü olduğunu anlar ve kabul edersin.

Bu durum karşısında kendimizin hiçbir şey yapmadan beklememizin doğru olacağına inanır pasif duruma düşersin.



Yaren işte kendi kendine öğrendiğinle aptallaşır, şaşkın bir hale düşerek kendini kendin hapsedersin.

(Meczuplar bu durumdadır)



Yol gösteren, gönülden bağlandığın pir sana bu hapisten kurtulup özgürce uçmanı, istediği dala tehlikesizce konmanı sağlar.

                                        *



Ölü: Bedeni olduğu halde ruhu ölmüş kişi olduğunu öğrendik.

“ Ölmeden önce ölünüz” hadisi şerifinin manasının vücudu diri tutmak için uğraşma o nasıl olsa ölecektir, önemli olanın ruhun diri tutulması olduğunu öğrendik.



Yaren,

Kafan karışmasın.

Kişi dünya isteklerinden kendini arındırırsa buna ölmek denir.

Hadis bu manadadır ve burada kast edilen ruhun diri ve etkin olması içindir.



Kişi bu dünyaya ait isteklerle çok uğraştığı vakit ruhunu besleyemediği ve bakım yapamadığı için ruhu ölür.



Vücudun ve ruhun için de ölü tabiri kullanılır buradaki ince manayı karıştırmamak gerekir.



Ruhumuzu önemsememiz gerektiğini öğrendik.

Ruhu diri olmayanın yaşayanların ölü hükmünde olduklarından bu kişilerden bir şey beklenmeyeceğini ve istenmeyeceğini öğrendik, anladık.

                                 *

RAVLİ

Popüler Yayınlar