Bir gün biri sordu:
“ Ayetteki, “ Tanrı’yı erken sabahlarda gece ve gündüz tespih et”
diye buyrulmasının manası nedir?
Ona şu cevabı verdim.
“ Yazı öğrenmeye çalışan bir
çocuk, ancak sözlerin alt tarafını anlar, sen de
böylece sözü altından
anlıyorsun.
Şu halde burada fark nedir?
Mademki sen bir gerçeğe
eremiyorsan o da kendi çalışması yönünden bir mertebeye erişemez.
Buradaki fark acaba ne olabilir?”
Dedi ki:
“ Gece şu demektir ki, bir
bulut gelir, karşına bir perde çeker”
Nasıl olur kibir velinin
müridi onu yetmiş kere görebilirsin?
Kitapla gönderilmiş peygamber
bile o mertebeye erememiştir ki, her peygambere bir özellik verilmiştir.
İbrahim’e dostluk,
Musa’ya Kelam (konuşma),
Hazreti Muhammed’e rü’yet
yani Tanrı cemalini görme ve çeşitli arkadaşlar edinme hasletine verilmiştir”
Dedi ki:
“ Bunları söyleyen Ayşe
midir?
Yoksa onlardan bir topluluk
mu?”
Hatta Ayşe demiştir ki, bunu
Muhammed’in (s.a) söylediğini sananlar kâfir oldular.
İbni Abbas dedi ki:
“ Ey Ayşe bize hayz (aybaşı)
meselesini anlat”
Ama o kimse ki,
kendiliğinden, velilik ve peygamberlik, kendini göstermektir, derse bu yalnız
bilgisiz halk tarafını korumak içindir.
Bunu ancak başka sözlerle
ifade ederler.
Her ne kadar nurların coşup
taşması, ilahi doğuşlar ve buluşlardan açıkça bahsetmezler.
Bu gün o bir gerçektir.
Bütün bilginlerin birleştiği
bir nokta vardır:
Veli, nebinin mertebesine
erişemez, çünkü velinin yahut velinin müridinin gördüğü şey, nebinin
mertebesine erişemez, çünkü velinin yahut velinin müridinin gördüğü şey,
nebiden niçin gizli kalsın?
Ayette:
“ Bu
dünyada kör olan ahrette de kördür” buyrulmuştur.
Mevlana’nın mektubunda
yazdığı bu söz çok düşündürücü ve heyecan vericidir.
Taş bile olsa o taşlılığıyla
kendiliğinden kımıldanır, harekete gelir.
Hazreti Peygamber buyurdu ki:
“ Zamanında
size Rabbinizden gelen kokular vardır.
Ancak siz ondan yüz
çevireceksiniz”
Bana öyle geliyor ki, bu
hadisi, bu sözü ve tercümesini halka anlatasın, bunun manasını yorumlayasın!
Görüyorsun ki bu güzel
kokular Tanrı yakınlığına ermiş öyle bir kulun nefesidir ki, saadet kimyası
(İksir) odur.
Yoksa ne o kitap, ne o kimya,
ne o saadet bununla ölçülemez.
Bu kimyadan (İksirden) bir
zerre, bakırla dopdolu yüz binlerce ambara konsa hepsi de halis altın olur.
O halde o Tanrı erinin nefesi
nerede? Diye sorarlarsa!
Şiir:
Dün gece rüyamda
bir pir bana dedi ki,
Aşk yolunun belası,
BEN ve BİZ sözündendir.
Ona dedim ki, o
halde ben ve biz hangisidir?
Bütün zorlukların
çaresi sizdedir.
Herhangi bir şey ki Hakk’ın
aynı değildir, hep ben ve biz sözlerinden ibarettir.
Hatanın kaynağı odur dedi.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri
Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Anlatılanın
bütününü anlamazsak gerçeğe ulaşamayacağımızı öğrendik.
2.
Dikkatini
toplayamayanların sadece son sözlerin aklında kaldığını öğrendik.
3.
Gecenin anlamının
perde olduğunu, görüşe engel olduğunu öğrendik.
4.
Her peygamberin
ayrı bir özelliği olduğunu öğrendik.
5.
Veli olan birinin
nebi’nin (Peygamber) seviyesine ulaşamayacağını öğrendik.
6.
Bu dünyada görüş yeteneğini geliştirmemiş kör
kalmışların öbür dünyada da kör olacağını öğrendik.
7.
Bu açık uyarıcı
öğüdü almayanların heyecanını ve düşünceyi yitirdiğini öğrendik.
8.
Sözü aktarırken
kimin sözüyse onu doğru olarak söylememiz gerektiğini öğrendik.
9.
Tanrı’ya
yakınlaşmış erlerin nefesinin tesirinin çok değerli olduğunu öğrendik.
10.
BEN veya BİZ
anlayışından kişi kurtulamadıkça gecenin karanlığında kalacağını, kör hükmünde
yaşayacağını, ahrette de aynı durumda olacağını öğrendik.
İşte böyle yaren,
Tüm hataların
kaynağının BEN ve BİZ anlayışından geldiğini,
bundan kurtulmadıkça aydınlık ve özgür görüşe ve de düşünceye ulaşamayacağımızı
öğrendik anladık.
Nefes konusunu RAVLİ NEFES
yaz Google’ dan incelersen konu daha iyi anlaşılır.
*
RAVLİ