(Mevlana Hazretleri Allah’a kaçmak anlatıyor)
70. A şaşkın akıl, a dünyanın
iyisini-kötüsünü görmüş er;
Dün ondan kaçtın kurtuldun ama bugün
elin, kan içinde.
* Türk çadıra girdi.
O Ay değirmesini (Yuvarlağını) bırakmanın yeri mi?
A Müslümanlar, gökyüzündeki Ay'ın
bu kadar alçaldığını kim görmüştür?
Yoldaki toz gibi sıçra, kendine
gel, ayağını dire, başını koy yere, sevgilinin önünde ölmen şu soğuk ömürden
daha iyidir sana.
Yürü, meyhaneye (Tekkeye) başsız (Benliksiz)
git;
Sağraksız (Büyük kadehsiz), kadehsiz şarap (Tanrı şarabı) iç;
Şarap gibi kaynayıp köpürdün mü,
şu dünya küpünden çıkar-gidersin.
O sarhoşun kuluyum-kölesiyim ki (Şems Hazretlerine sevgiyle bağlı ve karşılık beklemeden
hizmet edenim) hem kadehim oldu, hem elim;
Fakat a gönül, nasıl kulu kölesi
olabilirsin ki onun ta kendisinin, osun sen (Gönlümü,
canımı Şems Hazretlerine vererek bende bir şey kalmamış, onda yaşayış bulmuşum).
* Şaşırıp kalan kadınlar (Yusuf’u gören mısırlı kadınlar) gibi ellerini,
hançerle doğradın ama şu yazıda ne gamın (Üzüntün)
var;
Yusuf’ların da yüzlerini gördün
ya.
A el, şu hançerden ağlayıp inleme
(Şikâyet etme);
Eline inci düştü;
Yusuf’un aşkından gebe kalış,
binlerce doğum ağrısına değer.
A deniz kesilmiş gönül, sus şu
coşup köpürmeyi bırak artık;
Ne tuhaf şey denizsin;
Gene de nasıl olmuş da bir balık
gibi şu oltaya (Aşka) tutulmuşsun.
Tilkilerin ağı, aslanların
pençelerine karşı nedir ki?
Diliyorsan yırt ağı, yürü atıl denize;
Denize kavuşmuşsun zaten.
Bilmiyorsun ki padişahın,
aslanların bile can alıcısısın sen;
Öylesine darmadağın bir aslansın
ki kendi sandığını kendin kırmışsın.
Bir aslanın, sandığı kırmasına
şaşılmaz;
Şaşılacak şey şu:
Senin gibi bir aslan, nasıl
oluyor da bir sandığa girip oturuyor?
Sustum;
a saki (İnsan
ruhuna Allah’ı sevdiren, Allah nuru saçan), kalk, o arı-duru şarap
kadehini dondur;
Ne güzel bir devrimiz, devranımız
var ki bize hizmet için belini sıkmışsın, kemerini kuşanmışsın.
Gücün-kudretin yetseydi bir işi
bırakır, öbürüne sarılır mıydın; Bedenin, söylediğin gibi olsaydı güzeller güzeli
bir gönlün olurdu.
Gönül, aşk iş yurduna dalsaydı da
işe koyulsaydı usanç, dışarıdan gelip de nasılsın, ne işle uğraşıyorsun demezdi
sana.
Bayram, yüz göstermeseydi sana.
Ramazanı ganimet bil;
Bayramdan uzaksın ama gamdan da
uzaksın ya.
İbadetle (Dinin buyruklarını yerine getirmekle), itaatle dinleme (Söylenen sözü, verilen öğüdü benimseyerek, davranışlarını
bunlara uydurmakla) aydın (Kültürlü, okumuş,
görgülü, ileri düşünceli) bir hale gelir, derken isyanla
kararır-gidersin;
Şunu bil ki çaresiz gönül, çareye
muhtaçtır.
Yoksul gönül, şu ibadete muhtaç
olmasaydı küfreden (Tanrının varlığı ve birliği gibi
dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme) de, imandan (Güçlü inanç) da öte bir yerde, boyuna seyirde-seyranda
olurdu.
* Canım la'l’dir diyorsun, deme;
Bu çeşit la'l (Değerli taş) olmaz;
Güneş ışığından ayırma onu mermer
kaya o.
Oruç (Tanrıya
ibadet amacıyla yeme, içime gibi şeylerden belli bir süre kendini alıkoyma)
mancınığıyla (İleri doğru hızlı taş ve gülle fırlatan
düzenek ile) küfür kalesine, karanlıklar burcuna taşlar yağdır, o kaleyi
hâk ile yeksan et (Gereğince anlaşılıp bilinemeyen, ne
olacağı, sonu belli olmayan durumun üzüntüsünü, sıkıntısını, perişanlığını yok
et);
Müslüman olsaydı elbette minarede
de bir müezzin (Namaz vakitlerini bildirmek için yüksek
sesle çağrı yapan bir din görevlisi) bulunurdu.
***
DİVAN-I KEBİR 6 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
Neler öğrendik;
1.
İnsan ne kadar
kültürlü, bilgili, akıllı, görgülü olsa da Tanrı’nın güzelliğini gösterdiği
güzel insan karşısında aşkın tuzağına düşüp oltasından kurtulamayacağını
öğrendik.
2.
Güzelliği
görecek kişinin oruç tutarak, dini öğütlere uyarak kendini hazırlaması
gerektiğini öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Uygun olmayanın olgunluğa geçemeyeceğini, uygun
olmayan tesadüfen Tanrı güzeline baksa da görüp değerlendiremeyeceğini
öğrendik, anladık.
*
RAVLİ