(Mevlana Hazretleri Allah’a kaçmak anlatıyor)
110-120. Candan şu iz var ancak sende:
Şu
(Uzakta olan) gerek, şu (Uzaklaştığın) değil.
Onun
gerek (Gerçekleşmesi zorunlu olarak beklenen)
olduğunu bilseydin gerek olmayan (İhtiyaç yokmuş gibi
gözükenin), gerekli olurdu (Vazgeçilmez ihtiyaç
olduğunu gösterirdi) sana.
* Hizmet harmanında, yüce köy
ağasına bir saman çöpü kesilseydin bir kehribar yapardı seni.
* Sufi (Kendini
Allah’a adamış kişi), göklerin yücesinde boyuna, hem oynar, hem de şunu
söyler;
Yeryüzü de benim gibi arı-duru (Saf, tertemiz) olsaydı, tümden gök (Yeryüzü üzerinde mavi kubbe gibi kapanan kubbe)
kesilirdi.
Sus:
Şiir kalıyor, manalarsa uçuyor;
Mana (Anlam)
da kalsaydı dünya manalarla donanırdı.
Bende, Şemseddin'in yüzünün
renginden bir renk, bir koku olsaydı şu güneşin yüzüne bakmak ayıp olurdu, ar
gelirdi bana.
O padişahın vuslatı (Sevgiliye kavuşma), bir soluk durduysa, bu lütfa
erseydi, gönül şişesi, kırılmaktan (Başka bir şey istemek
istemesinden) emin olur-giderdi.
Kudurgan (Azgın), saldırgan (Agresif) bir
sarhoş olan ayrılığı kudurup saldırmasaydı, herkesle savaşa girişmeseydi,
meclisinde canlanınız, başkalarından ayaklarını ayırt edemezlerdi.
A meclisin sakisi (İnsanların ruhuna Allah
sevgisi, Allah nuru saçan), ölümsüzlük kadehini dondur;
Ne diye gönlün acımaz bana;
Taş mıdır gönlün yoksa?
O şarabı sun ki padişah için bir
ağız açsa bütün varlığı yutar-gider; sanırsın ki bir timsahtır o.
O denizin coşuşunu bir seyret, gürlemesini
bir duy, fakat o deniz şarap, gürleyişi de kupun sesi olsaydı.
Şarabı, gönülde her yana akmış;
Tıpkı kan;
Görsen dersin ki gönül, sanki Kudüs,
kan da Frenk.
İslam padişahı olan padişahımızın
ordusu da Kudüs’te Tanrı yardımlarıyla Frenk'e karşı ordu-ordu dalgalanıyor.
Saki (İnsan
ruhuna Allah’ı sevdiren, Allah nuru saçan), bir sağrakla sarhoş olmam;
Daha fazla sun;
Şarap, o şuh padişahın kadehiyle
sunulursa yıkılır-giderim ben.
* Güzelim vuslat (Sevgiliye kavuşma), cengi (Kahramanca
mücadele, çarpışma, savaş), canları uçurur-gider;
Hani dersin ki o cengi içinde güzel
soluklu İsa var.
A Tebriz, hayalin, aklımı
coşturuyor:
Sanki sen saf şarapsın, hayalin
de sanki esrar.
Birbiri ardınca sunulan vuslat (Sevgiliye kavuşma) kadehler sanki sultani savaşta,
bir-biri ardınca atılan oklar.
Akıl, bir kılı kırk yarıyor ama
orada kıl saymada, sanki bir şaşkındır akıl.
Kadehinin tezliği, öylesine ki
şimşek bile onu yüzünden feryada gelir, böyle olmakla beraber ona karşı, kadeh
de yüzüstü yerlere yıkılır, sanki bir topaldır.
Ne yücedir ki sarhoşların beyinlerinde
şarap arar-durur;
Sarhoşları da aslanları yıkar bir hale geldi
mi, görsen, kaplan bunlar dersin.
Şarabın da, esrarın da madeni
olan ulular ulusu Şemseddin'in denizinden, o
Tanrı şaraplarından kadehime
bol-bol, döktükçe dök.
***
DİVAN-I KEBİR 6 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
Neler öğrendik;
1.
Allah’ın
dertlerimize derman olduğunu, bunu kişi ve sebeplerle meydana getirip o kişiye
varlığını gösterdiğini öğrendik.
2.
Allah dostlarına
hizmet edenin o kişilerin yakınlığının bereketi ile halk arasında çekici bir
kişi yapacağını öğrendik.
3.
Kelimelerden,
sözlerden, davranış veya olgudan anlaşılan şeyin, bunların hatırlattığı düşünce
veya nesnenin kalıcı olmadığını, kişide misafir olup gittiğini öğrendik.
4.
Mevlana
Hazretleri çok önemsediği Şems Hazretlerinin gerçekliğinin rengini, kokusunu
almak için uğraşı verdiğini öğrendik.
5.
Sevgiliden ayrı
olmanın insanı azgın ve saldırgan yaptığını, herkesle savaşan bir haline
getireceğini öğrendik.
6.
Allah’a inanan
topluluğa ruhlarına Allah sevgisini, Allah nuru saçan, Allah’ın selamıyla
sarhoş eden bir Allah dostunun olacağını öğrendik.
7.
İslam padişahı
olan Şems Hazretlerinin Kudüs’te görünmez ordularıyla Allah yardımlarıyla
düşman olan Fransız ve Avrupalılarla görünmez savaş ettiklerini öğrendik.
8.
Sevgiliye
kavuşmak için yapılan çalışmanın savaş seviyesinde olduğunu öğrendik.
9.
Tanrı şarabı ile
sarhoş olanların korkmayacaklarını, yorulmayacaklarını öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Ulular ulusu Şems Hazretlerinden gelen ikramın
tükenmez bir ikram olduğunu, insanı kendinden geçirip yiğit, aklı başında, ne
yapacağını bilen, kararlı, korkusuz bir hale getireceğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ