28 Aralık 2014 Pazar

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1470 İNCİ BEYİT

1470-  Sabahları güneş doğmadan sırça gök kubbede gün ışığı parıl-parıl parlar;
Akşamlayın batı kızıllığının kanla dolu kadehi, senin kan yalaşan (Birbirini yalamaktan) temreninden  (Yaranın üstünde olan pul şeklindeki kabuk) meydana gelir.

Yaralarla yarlardan, sellerde sellerden, oynaya-yuvarlana, çağlaya-atıla akan sular, sonucu, senin denizinin kıyısına varır da o denize karışır gider.

O kadar yüceliğiyle, o kadar azmiyle Ay bile senin yüce, usûl boyunu (Soylu geçmişini) görmek için yüzünü yukarıya tuttu, başını kaldırdı da külahı yere düştü.

Her seher çağı bülbüller, senin yemyeşil bahçende, sana ulaşanların havalarından nağmeler düzer, âşıklar gibi feryada koyulur.

Ey güzel, canlar didarını (Yüz, çehre) arar, gönüllerinin hepsi de sevgiyi;
Ey alabildiğine geniş bahçesinde dört ırmağın da coşup aktığı dilber.

Biri, akıp duran ırmağı, biri mal ırmağı, öbürü, seyret de bak, taptaze süt ırmağı, öbürüyse senin kızıl şarap ırmağın.

Ne vakit mühlet vereceksin, ne vakit testi üstüne testi sunarak şaraba kandıracaksın beni?
Nerde o fikir ki şarap kadehinin yaptığı işleri anlatayım.

Zaten ben kim oluyorum ki?
Gök bile büyük sağrağın (Kadehin) dönüşüyle (Elden ele geçmesiyle) mest (Sarhoş);
Bir an bile aşkından aman bulamıyor, bir an bile senden şarap içmekten geri kalmıyor.

Ey gümüş kemerli Ay, eskiden beri aşkla bilişliğin vardır senin;
Ey gökyüzü, âşıklık, yüzünden de bellidir senin.

Gönle eş olan aşk, gönlün söz söyleyişinden pek bezdi;
Sus ey gönül, ne vakte dek sürecek şu çalışıp savaşman, arayıp taraman?
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Dört ırmak:
Muhammed Peygamber, miraç ettiği zaman, sınır ağacının yakınında dört ırmak görmüştür.
Bunların ikisi açıktan, ikisi gizli akıyormuş.
Açıktan akanların Nil ve Fırat, öbür ikisin de cennet ırmaklarından iki ırmak olduğunu Cebrail bildirmiş.

Neler öğrendik:
1.    Akşam olunca eski yaşam kesitimizi hatırlayıp canımızı sıkan, bizi yaralamış olan her ne varsa hatıralarız, aklımıza gelir ve yeniden o yaraları kaşıyarak, hatırlayarak rahatsız oluruz.
2.    Geçmişteki acıları birbirimize hatırlatmamamız gerektiğini, çünkü hiç unutmayacağımızı, güzel sözler söylememiz gerektiğini öğrendik.
3.    Güzellik yücelik arayışında olanların kendisine sıkıntı veren acıları önemsizleştirerek ikinci plana attığını, sevgi arayışına girdiklerinden Tanrı sanatını her görüp tanıdıkça zevkten sarhoş olacaklarını öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Yücelere yönelmemiz, kötü gidişimizden kurtulmamız için güzeli, iyiyi görmemiz ve onu yücelterek sık-sık hatırlayıp söz etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                 *

RAVLİ

Popüler Yayınlar