13 Ocak 2016 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1680 İNCİ BEYİT

1680. Akılla can, o padişahın heybetinden, Hattâboğlu Ömer’den (Halife) korkup kaçan Şeytan gibi korkar da kaçar.

Kız-oğlan kız (Bakire), kocadan kaçar, hâlbuki dünyada tek sevdiği odur (Kocasıdır), kendi canına bile yabancıdır da ona dosttur, onun üstüne titrer (Sevgi ve özen gösterir).

Salıvermiş, azat etmiş (Serbest bırakmış) amma tuzağına doğru sürmede;
Yüz kuzgunu (Çirkini) bir tek doğanın (Güzelin) peşine takmış, doğan tutup tuzağa geldi mi de onu vurmak için çomağı eline almış.

Sus ki o en kutlu er, satıcının satışı (Kandırmaya yönelik sözleri olmaksızın), alıcının hırsızlığı (Bedavaya getirmeye çalışması) olmaksızın, bu sırrı, daha da güzel söyler, bundan da daha iyi anlatır.

Ben ayağımı vurup duruyorum, oynuyorum ey can, oynuyorum ey cihan, sen de el çırp.
El çırp ey can, el çırp ey cihan bir sarhoşun hatırı için, ne olur.

A sarhoş, ortalığı mahşere çevirme, kötülükten beri gel, o elini şu gönlün üstüne koy (İyi iş yapmak için bu işi üzerine almalısın, sorumluluğu üstlenmelisin);
Fakat nerde gönül (İsteyiş), keşke olsaydı.

Gönülden de vazgeçtim, candan da, sonucu gönülsüz kaldım, cansız kaldım;
Bir canın da sözü mü olur?
Yüzlerce gönül yurdu, sayısız gönül olsaydı hepsinden de vazgeçerdim.

Ağacı seyret ey can!
Oynamada, boy atıp gelişmede;
Şarap içmediyse, sarhoş olmadıysa ne diye açılıp saçılıyor, çiçeklenip bezeniyor?

Şu seher yeline bak, şu kaynaşmayı, şu dostluğu seyret;
Baştanbaşa lütuftan (Karşılık beklenmeden yapılan iyilikten), ihsandan ibaret olsaydı (Bağışlardan meydana gelseydi) yeryüzüne esmezdi şu yel.

Sevgiliden feryat etme (Şikâyet etme), mihnetsiz (Emek verilmeden elde edilen), cefasız (Sıkıntı çekmeden) aşk olmaz.

Aşkın yolu-yordamı bu olmasaydı o, hiç bizim gönlümüzü incitir, yaralar mıydı?
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Şeytanın Ömer’den korkması:
Bir gün kadınlar Hazreti Muhammed’in huzuruna girmişler, gürültülü konuşuyorlardı.

O sırada Ömer geldi, izin istedi.
Peygamber izin verince içeri girdi.
Kadınlar, Ömer’i görünce sustular, Peygamber gülerek şaştım doğrusu dedi, benim yanımda şamata ederlerken sen gelince sustular.

Ömer “Allah seni güldürsün ey Tanrı elçisi” dedikten sonra kadınlara dönüp “ Ey nefislerine düşman olanlar, benden korkuyorsunuz da Tanrı elçisinden hayâ etmiyor musunuz (Utanmıyor musunuz?)” dedi.
Onlar “Evet, sen Tanrı elçisinden daha sertsin” dediler.

Peygamber:” Nefsim, hayatım elinde olan Allah’a hamd olsun ki ya Ömer, Şeytan, senin gittiğin yoldan kesin olarak gitmez, başka yoldan gider “ dedi. (Müslim c.7, sayfa 114-115)
                                *
Neler öğrendik;
1.    Canımızın ve aklımızın Allah dostlarının korku ve saygı uyandıran görünüşünden korkup kaçtığını öğrendik.
2.    Allah dostlarının avcı olduğunu, hilesiz, oyunsuz çirkin huylu kişileri güzelleştirdiklerini öğrendik.
3.    Mevlana Hazretlerinin Allah dostunu bulunca sevincinden oynadığını, sarhoşa döndüğünü, bizi davet ettiğini öğrendik.
4.    Allah dostuna kavuşmak için Mevlana Hazretlerinin her şeyini feda ettiğini öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Allah dostunu bulduğumuz zaman ona âşık olmamız gerektiğini, ondan ve söylediklerini yaparken karşılaşacağımız sıkıntılardan şikâyetçi olmadan hizmet etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Çirkin bir karga yavrusu iken doğan gibi güzel ve avcı kuş olmamız için iyilik ve bağışların yeterli olmadığını, rahatlığa ve mutluluğa belirli sıkıntılar çektikten sonra ulaşabileceğimizi öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ         

Popüler Yayınlar