1680. Akılla can, o padişahın heybetinden,
Hattâboğlu Ömer’den (Halife) korkup kaçan Şeytan
gibi korkar da kaçar.
Kız-oğlan kız (Bakire),
kocadan kaçar, hâlbuki dünyada tek sevdiği odur (Kocasıdır),
kendi canına bile yabancıdır da ona dosttur, onun üstüne titrer (Sevgi ve özen gösterir).
Salıvermiş, azat etmiş (Serbest
bırakmış) amma tuzağına doğru sürmede;
Yüz kuzgunu (Çirkini)
bir tek doğanın (Güzelin) peşine takmış, doğan
tutup tuzağa geldi mi de onu vurmak için çomağı eline almış.
Sus ki o en kutlu er, satıcının satışı (Kandırmaya yönelik sözleri olmaksızın), alıcının
hırsızlığı (Bedavaya getirmeye çalışması)
olmaksızın, bu sırrı, daha da güzel söyler, bundan da daha iyi anlatır.
Ben ayağımı vurup duruyorum, oynuyorum ey can,
oynuyorum ey cihan, sen de el çırp.
El çırp ey can, el çırp ey cihan bir sarhoşun hatırı
için, ne olur.
A sarhoş, ortalığı mahşere çevirme, kötülükten beri
gel, o elini şu gönlün üstüne koy (İyi iş yapmak için
bu işi üzerine almalısın, sorumluluğu üstlenmelisin);
Fakat nerde gönül (İsteyiş),
keşke olsaydı.
Gönülden de vazgeçtim, candan da, sonucu gönülsüz
kaldım, cansız kaldım;
Bir canın da sözü mü olur?
Yüzlerce gönül yurdu, sayısız gönül olsaydı
hepsinden de vazgeçerdim.
Ağacı seyret ey can!
Oynamada, boy atıp gelişmede;
Şarap içmediyse, sarhoş olmadıysa ne diye açılıp
saçılıyor, çiçeklenip bezeniyor?
Şu seher yeline bak, şu kaynaşmayı, şu dostluğu
seyret;
Baştanbaşa lütuftan (Karşılık
beklenmeden yapılan iyilikten), ihsandan ibaret olsaydı (Bağışlardan meydana gelseydi) yeryüzüne esmezdi şu
yel.
Sevgiliden feryat etme (Şikâyet
etme), mihnetsiz (Emek verilmeden elde edilen),
cefasız (Sıkıntı çekmeden) aşk olmaz.
Aşkın yolu-yordamı bu olmasaydı o, hiç bizim
gönlümüzü incitir, yaralar mıydı?
***
DİVAN-I
KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Şeytanın
Ömer’den korkması:
Bir
gün kadınlar Hazreti Muhammed’in huzuruna girmişler, gürültülü konuşuyorlardı.
O
sırada Ömer geldi, izin istedi.
Peygamber
izin verince içeri girdi.
Kadınlar,
Ömer’i görünce sustular, Peygamber gülerek şaştım doğrusu dedi, benim yanımda
şamata ederlerken sen gelince sustular.
Ömer
“Allah seni güldürsün ey Tanrı elçisi” dedikten
sonra kadınlara dönüp “ Ey nefislerine düşman olanlar, benden korkuyorsunuz da
Tanrı elçisinden hayâ etmiyor musunuz (Utanmıyor
musunuz?)” dedi.
Onlar
“Evet, sen Tanrı elçisinden daha sertsin”
dediler.
Peygamber:”
Nefsim, hayatım elinde olan Allah’a hamd olsun ki ya
Ömer, Şeytan, senin gittiğin yoldan kesin olarak gitmez, başka yoldan gider
“ dedi. (Müslim c.7, sayfa 114-115)
*
Neler
öğrendik;
1.
Canımızın ve
aklımızın Allah dostlarının korku ve saygı uyandıran görünüşünden korkup
kaçtığını öğrendik.
2.
Allah dostlarının
avcı olduğunu, hilesiz, oyunsuz çirkin huylu kişileri güzelleştirdiklerini
öğrendik.
3.
Mevlana
Hazretlerinin Allah dostunu bulunca sevincinden oynadığını, sarhoşa döndüğünü,
bizi davet ettiğini öğrendik.
4.
Allah dostuna
kavuşmak için Mevlana Hazretlerinin her şeyini feda ettiğini öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Allah dostunu bulduğumuz zaman ona âşık olmamız
gerektiğini, ondan ve söylediklerini yaparken karşılaşacağımız sıkıntılardan
şikâyetçi olmadan hizmet etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
Çirkin bir karga yavrusu iken doğan gibi güzel ve avcı
kuş olmamız için iyilik ve bağışların yeterli olmadığını, rahatlığa ve
mutluluğa belirli sıkıntılar çektikten sonra ulaşabileceğimizi öğrendik,
anladık.
*
RAVLİ