8 Eylül 2014 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 370 İNCİ BEYİT

370- Olabilir ki şimdi o yüce padişah (Şems Hazretleri) hadde (Sınıra) sayıya sığmaz lütuflarla (İyiliklerle, bağışlarla) o suçların yarlığanmasını (Tanrı’dan affını istemek) dilemek âdetini kaldırır aradan.

Ona (Şems Hazretlerine) yüz döndüren (Yönelen, kıble eden) can, Bâyezid’in huyuyla huylanır (Bütün varlığıyla Allah’a katılır) yahut yüzünü Senâi’ye çevirir (Kur’an’ı kerim’in manalarını anlama yoluna), yahut da Attar’a kokular verir (Hikâyelerle insanları tanıma ve ahlak yolunu gösterme özlerini verir).

Tapısında canın hizmet ettiği sevgili, öylesine bir sevgilidir ki onun kadehi ile günler bile sarhoştur;
Onun adını andın mı tekrar-tekrar anmak gerektir artık.

Yüce padişah Şemseddin’dir (Şems Hazretleri) o, Tebriz onun yüzünden can ülkesi olmuştur, oturamaklı (Ölçülü, sağlam) arş gibi o ışıklarla dopdoludur, nurlar bile nuruna haset (Kıskançlık) etmektedir onun.

O söze başlayan Rûh-ul-Emin’in (Emin, Tanrı onaylı, temiz, noksandan, kusurdan, eksiklikten arındırılmış, kutsal varlık) şu sırları açtığı ana yüz binlerce aferin, olsun yüz binlerce aferin o kutluların en kutlu saatine (Allah’tan buyrukları getirdiği zamana).

Sevgiden de, kinden (Gizli düşmanlıktan) de arı (Soyutlanmış) olarak onun aşk meclisinde otur da münkirin (Yaptığını, söylediğini, tanık olduğunu saklama, gizleme, kabul etmeme) görmemesi için gerilmiş perdeye bak, o perde yüzlerce mıhla perçinlenmiştir de.

Seher çağı padişahı (Duaların Allah tarafından reddedilmeyen, kabul edildiği zaman), “ Hel etâ” (İlim kaynağı Hz. Ali) ana caddesinde gördüm, gaflet uykusuna dalmıştı (Dalgınlıktan ileri gelen uyuşukluk içinde olmak),

Abû-Alî’den (Hemedan’da ölen meşhur filozof İbni Sinâ’dan) haberi yoktu,
Abu-l Alâ’dan da (Meşhur şair Al- Maarri’den).

Başımı döndüren şaraptan bir kadeh doldurdum da önüne koydum, padişahım dedim, hadi iç.

A filan dedi, bu ne?
Âşıkların kanı dedim, coşup köpürmüş, aşk ateşinin üstünde can gibi aparı (Birisiyle konuşuyormuş gibi kendi kendine konuşan) bir hale gelmiş.

Mademki sen içtin de can kabında köpürüp coştun ey Tanrı sırlarının bağı, bahçesi dedi, ben de canla, gönülle içeyim o şarabı.
                            ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
(Abu-l Alâ’nın hakkında daha geniş bilgiyi İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ 16:1 (2011), SS.157-175 yazarak Googleden okuyabilirsin.

Neler öğrendik:
1.    Şems Hazretlerinin ölçülü ve çok nurlu olduklarını öğrendik.
2.    Şems Hazretlerine sevgi ve saygı bağlayanın ya bütünüyle Allah’a katıldığını veya Kur’an’ı kerimin manalarını anlar olacağını ya da insanları tanıyan güzel ahlaka sahip biri olacağını öğrendik.
3.    Her insanın yanlış sevgi veya düşmanlık yaptığından dolayı kendi kendine sağlam perde oluşturarak hakikatti görmekten alıkoyduğunu öğrendik.
4.    Şems Hazretlerinin diğer Hazreti Ali’nin ilim yolundan gidenleri tanımadığını, Hazreti Mevlana’nın bu Hak aşıklarını da tanıması gerektiğin söylediğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Mevlana Hazretlerinin günahkârın, suçluların, eksik olanların durumlarına bakmadan kendi güzelliğiyle bu suçluların günahtan kurtulma, eksikliklerini görmeleri ve gidermeleri için Şems Hazretlerinden yardım etmesini istediğini, öğrendik, anladık.

Şems Hazretlerine kendileriyle beraber olunca aşağıya seviyeye inmeyeceğini, bütün Hak âşıkların kendisini özlediklerini, Padişah kabul ederek davranacaklarını açıkça beyan ederek davet ettiğini öğrendik, anladık.

Mevlana Hazretlerinin kendisini ve dostlarını Hak sarhoşu, aklı başında olmayan kimseler olarak kabul etmesini, kendisine yapılacak kusurları hoş görmesini; bu ortamında beraber olmak istediklerini öğrendik, anladık.

Şems hazretlerinin Hak şarabıyla sarhoş olan kişilerin davetini kabul ederek kendisinin de sarhoş olmak istediğini, bu daveti kabul ettiğini öğrendik.
                                           *

RAVLİ

Popüler Yayınlar