360-
O Çiğil mumunun (Fosforlu taş) ışığını gönül
bulamıyor, o nura kavuşamıyor bir türlü;
Biri
su, öbürüsü toprak, suyla toprak, o düzenbazın gönlünün ne istediğini nasıl
bilebilir.
Cebrail
anlayışlıdır, zirektir (Uyanıktır) amma semiz (İyi beslenmiş) buzağı yavrusunu nasıl tadabilir?
Şu
tuzakla tane (Yeme içme derdiyle uğraşan kişi);
gagası (Sözü) hoş, kendisi yüce zümrüd-ü Anka’yı
(Yücelerde yaşayan değerli kişiyi) nasıl olur da
avlar?
Birisinin
tuzağına tutulan zümrüd-ü Anka’nın önünde sinek bile zümrüd-ü Anka sayılır.
(Yücelerde yaşayan kişi tuzağa düşse bile kendisi ile
ilgilenen sinek seviyesinde olsa bile yüce kişi sayılır)
Ey
örümceğe benzeyen akıl, yeter artık, ne vakte dek bu ağı kurup duracaksın (Tuzak hazırlamakla uğraşacaksın)?
Nerde
o nefesi kutlu İsa ki Meryem’in vasıtası olmaksızın (Sebebe
bağlı olmadan) coşup taşsın da onun yüzünden Hıristiyanların gönülleri,
zünnarlarını (Dinin hizmetkârı olduğunu gösteren kuşağı)
koparıp atsın.
Ateşe
benzeyen, ateş gibi yakıp kavuran gam (Tasa, kaygı, üzüntü) Deccal’ı ateşten bir yaygıdır
yaydı, nerde kötülükler yapan Deccal’a hançer çekecek İsa?
(Deccal: Hakkı (Doruyu,
gerçeği) batıl (Doğru olmayan, yalan),
batılı (Doğru olmayan, yalan) hak (Doğru, gerçek) diye ikna gücü güçlü olan bozguncu
insan)
Bedene
sağlıklar, esenlikler senden, cana kıyametler senden;
Kıyamete
(Yok edilip tekrar dirileceğimiz güne) benzeyen
vuslatın (Buluşma,
kavuşma) gelip çattığına dair İsa alâmetleri gene senden (Şems Hazretlerinden).
Taş
atılınca kadeh, derdinden baş üstü düşer.
Tiken,
gülü olmayınca ateşlerde yakılır.
Azrâ’dan
ayrılmış Vâmık’a (Sevenin sevgilisinden ayrı düşmesinde
olan duygusal duruma) döndüm, çünkü ona lâyık değildim ben, amma gene de
sarhoşun gönlünde bir aşk sarhoşluğu, bir baş dönmesi var.
Devlet
satrancında Şahın, yol azığı olarak yüzlerce can onun (Satranç
oyununda Şah düştüğü zaman oyun kaybedileceğinden, Şah düşmesin diye piyonlar,
atlar, filler, kaleler ve vezir bu uğurda harcanır);
Bir
samana yüzlerce dağ yüklemede, bir gam yiyene yüzlerce gam, yüzlerce belâ
verilmede!
Görüyorum;
can padişahı ulaştı, kendinden geçti, kendiliğinden ayrıldı; canların kapıları
da can padişahının lütfuyla yapıldı, duvarları da.
***
DİVAN-I
KEBİR1
MEVLÂNÂ
CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Neler
öğrendik:
1.
Hazreti
Mevlana’nın içinde ışık kaynağı olan nurlu, anlayışlı, uyanık kişiyi aradığını
öğrendik.
2.
Yeme içme
derdinde olanların isteklerini hile yoluyla aldatma ile elde etmeye
çalıştıklarından gönüllerinin bilinmez ve karışık olduğunu öğrendik.
3.
Yüce bir insanla
dostluk kuran kişinin sinek bile olsa yüce insan sayılacağını öğrendik.
4.
İnsanın aklı hep tuzak kurup iyi birini
tuzağa düşürüp avlamak için fırsat bekleyişi içinde olduğunu öğrendik.
5.
Hazreti
Mevlana’nın sebepsiz kutlu, hayırlı, uğurlu, mübarek
bir insanla dost olmak istediğini öğrendik.
6.
Doğruyu yanlış,
yanlışı doğru- iyiyi kötü, kötüyü iyi olarak insanlara yerleşmesinin ve bu
yanlış değerlere dayanarak hareket etmenin; üzüntülü düşünmenin, sebebi belli
olmayan sıkıntıların, endişelerin, tedirginliklerin, yersiz korkuların,
mutsuzlukların kaynağı olduğunu öğrendik.
7.
Yüce kişilerin
yakın olmanın; bedenimize sağlık, rahat, huzur, canımızı kıymetli duruma
getirme, yeniden hayat bulmaya sebep olduğunu öğrendik.
8.
İnsan kendisinde
güzel bir özellik kazanmayınca değersizleştiğini ve yok edileceğini öğrendik.
9.
Resmini, hayalini
görerek âşık olduğu insana ulaşamayanın hasretten oluşan acı ile sarhoş gibi
kendini kaybettiğini öğrendik.
10.
Değerli kişi
oyundan çıkarsa oyun biteceğinden, oyun bitmesin diye az değerli kişilere ağır
görev ve sorumluluk verildiğini, bunun da seven kişilere ağır geldiğini
öğrendik.
*
İşte
böyle yaren,
Canımız
sevdiğimize, değer verdiğimize ulaşınca; tüm sıkıntıların sevince döndüğünü,
kapalı kapıların açıldığını, bu sevgiyi anlamayanların önlerine duvar
yapıldığını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ