(Mevlana Hazretleri
Allah âşıklarının toplantısını anlatıyor)
2690. (Allah
dostları) Yıldızlar gibi parlamak için bunalmış (Çok tedirgin) bir halde güneşin (Şems
Hazretlerinin) ayağına düşmüş (Vereceği hükme razı
olan duruma gelmiş).
Hepsi de seller gibi denizi ummada
(Büyüklük beklemede), alt-üst olmuş (Kafası karışmış, ne yapacağını bilmez bir halde),
denize doğru akıp gitmede.
Her bir erine, padişahın
mutfağından, değerine göre değerli bir sofra, bir nimet hazırlanmış.
Onların denizleri sömürüp içen (Emeği ve emeğin yarattığı değerlere el koyan)
canlarına karşılık şu dünyanın denizi, değersiz bir su,
Tebrizli Şems’in gözlerine bak da
bir de incilerle (Şekil değiştirmeyen mücevherlerle)
dolu, başka bir değerli denizi seyret.
Muradına ermeden (Dileğini elde edemeden) çeneni bağladılar mı (Öldün mü), bütün dünya işleri, hiçten ibarettir artık.
Bir dalı, ikiye biçtiler mi, öbür
dal (Aynı cinsten olanın başına gelen kötü şeyi gören),
korkusundan tir-tir titrer.
Sana, serviye benzer usul boyunu
(Düzgün, gösterişli vücudunu), şu çember gibi
dönüp duran felek, tuttu da çember gibi iki büklüm etti diyen kim?
Mezara gitmeden gökyüzüne ağacak
(Yükselip yukarı çıkmak) adamlığı, o gücü-kuvvet
göremiyorum ben sende.
Sen, şu geçip giden yurtta otura
kalmışsın;
Görmüyorsun ama oturduğum halde yürüyüp
gidiyorsun.
Oturduğum halde gidiyorsun ya;
Yüzün o yana yönelmişse bu da iyidir,
bu da güzel.
Nice gemi vardır ki şu dönen
girdaptan (Çevrinti, ters akıntıların oluşturduğu
ilerleyememe) yüzünü rahmet ırmağına döndürür.
Şu âlem tuzağını ayağının altına
al da kutluluk elimle okşayayım seni.
Misklerden, amberlerden daha da
güzel saçların var, kele bir külah giydiriver a kardeş.
Güzelim saçların var ya, pek
külah arama;
Külahını göğe atıver - gitsin.
Dünya, ne diye senin gibi akıllı
kişiyi, olmayacak bir düzenle aldatır -gider?
Soğuk sel, soğuk nükteler söyler;
O eşeğin ayağını
kösteklemişsin(Tekme yememek için hayvanın kuyruğu altından
geçirilerek eyere bağlanan kayış ile engel koymuşsun) sen.
Zaman, o dedikodu (Başkalarını çekiştirerek ve kınamak üzere yapılan konuşma)
sırasında sana bir delil getirirse bambaşka şeyler görürsün;
Gördüğünü çal (Vur) onun suratına (Yüzüne).
Bu gulyabani (İnsanın gördüğünü sandığı korkunç hayalet), bir ömürdür,
seni çöllere çekiyor;
Kendi gulyabaniliğine deliller getir
(Korkularınla oluşturduğun hayaletle yüzleş, üstüne
git, boş hayal olduğunu kendine kanıtla) de onu alt et.
Bu tutukluğun (Düzgün düşünemediğinin sebebi) nedir, neden (Hayaletlerinin korkusuyla) alt oluyorsun ona;
Cevabım ver;
Söylediği söz, tersinedir onun.
***
DİVAN-I KEBİR 6 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
Neler öğrendik;
1.
Gök üstünde
toplanan Allah âşıklarının her birinin bir yıldız olduğunu, Allah’tan ikramlar
geldiğini, buradaki ikramların yanında dünya ikramlarının değersiz bir su gibi
olduğunu öğrendik.
2.
Şems Hazretlerinin gözlerine bakmamız, gözünün
denizinde sırları, şekil değiştirmeyen güzellikleri görmemiz gerektiğini
öğrendik.
3.
Mezara girmeden
önce gökyüzünün üstüne yükselip çıkmak gücünü göstermemiz gerektiğini öğrendik.
4.
Yüzümüzü
gökyüzün üstüne çevirmemiz, oraya giden vasıtaya binmemiz, oturduğumuz halde
yol almamız gerektiğini öğrendik.
5.
Yanlış vasıta
seçenlerin gittiğini sanarak aynı yerde dönüp duracağını öğrendik.
6.
Dünya âleminin
tuzaklarla dolu olduğunu, dünya sevgisinden vazgeçeni Mevlana Hazretlerinin
kutlu eliyle seveceğini öğrendik.
7.
Sahip olduğumuz
güzelliğimizin yeterli ve iyi olduğunu, akıllı kişinin bunları bilip dünyanın
düzenlerine aldanmayacağını öğrendik.
8.
Bu zamanın
yönlendirmeleri ile bu yolu kötüleyene, onların delillerin e karşı gördüğümüz
ve yaşadığımız gerçeklerle aşağılamamız gerektiğini öğrendik.
9.
İsteklere olanak
olmayınca ve bunları çoğaltınca aklımız bu baskı karşısında kendini korumak
için hayalle veya rüya ile kişiyi oyalayacağını öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Korkuya teslim olanın tutuk bir hale geleceğini, alt
seviyede kalınacağını, neden yücelere ulaşmaktan korktuğumuzu kendimize sorup bunun
cevabını vermemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ