Hintli Sertapek
Hindistan’da adamın birinin bir çocuğu vardı
Yaşı küçüktü ama aklı pek fazlaydı.
Bilgi tahsil etmiş, bu yüzden herkesten üstündü.
Her bilgide üstündü ama yıldız bilgisini severdi.
Çinlilerin padişahının kızının güzelliğinden o ülkede olan herkes bahsederdi.
Çocuk o güzele bu anlatımlardan etkilenerek âşık oldu.
Bu güzel kızın geldiği bilgi ve tıp ilimlerinde meşhur ihtiyar vardı.
Bu bilgin kimseyi yanına almaz, evinde hiç kimseyle düşüp kakmazdı.
Bilgisini kimse elde etmesin diye yalnız oturur öylece vakit geçirirdi.
Çocuk güzelin yüzüne görmek için bilginin yanına vermesi için babasını ikna etti.
Babası ile oğlan hile düzerek bilginin yanına gittiler.
Bilgine çocuğun hem sağır, hem dilsiz olduğunu, yoksulluktan dolayı yanına vermeye razı olduklarına ikna ettiler.
Bilgin sınadı, ilaç verdi, ilacın tesiri olmasın diye çocuk evin çevresinde koştu.
Zekâsıyla kendini kabul ettirdi.
Bilgin evden çıkınca onun kitabını alır, baştan sona kadar ezberlerdi.
Bilgin evde birçok ilimlerden bahsederken can kulağından dinler öğrenirdi.
Dinlediklerini ezberler, bilgin evden gittiği zaman yazardı.
Padişahın şehzadesi hastalandı.
Bilgini saraya çağırdılar.
Çocuk bir çarşafa bürünüp ardına düştü.
Bu suretle saraya girmeyi başardı.
Bilgin hasta ile uğraşırken bu gizlice seyretti.
Bilgin beceriksiz davranıp hastayı acı ile bağırtınca çocuk dayanamayarak bilgine ne yapması gerekeni söyleyince bilgin işi anlar anlamaz derdinden can verdi.
Şehzadeyi iyileştirdi, adını Sertapek koydular, bilgin kişinin yerini aldı ve birçok ödül verdiler.
Çocuk eve geldi.
Bilgilinin kimseyi yaklaştırmadığı sandığı açtı.
Sandığın içinde sevgilisinin resmini buldu.Görme arzusu iyice kuvvetlenince kendine bir daire çizip ortasına oturdu.
Okumaya koyuldu.
Tam kırk gün irade gücünün dışına çıkaran dualar okudu.
Kırk gün sonra gönüller parlatan peri kızı gözüktü.
Güzelliği gönlüne nakşoldu.
Can ve gönülden aşkına tutuldu.
Sevgilisine sordu:
Ey ay yüzlü, nasıl oldu da gönlüme girdin.
Gönülleri aydınlatan ay cevap verdi:
Ben daha ilk günden beri seninleyim.
Ben senin nefsinim, sen kendini arıyorsun.
Neden aklın bu görüşe sahip değil, neden kör bıraktın onu?
Nefsini görürsen bütün âlem sen kesilirsin.
Dışarıda da sıkı arkadaş olursun içeride de.
Sertabek güzele:
Nefis için yılandır, köpektir hınzırdır, uğursuzdur dediler.
Hâlbuki sen, yeryüzünün güzelisin, gökyüzünün de.
Bu güzellikle nefse benzemiyorsun sen.
Güzel yüzlü nefis dedi ki:
Emreden (Emmare)olursam hınzırdan (Domuz), köpekten yüz kere beterim.
Fakat gönlü kanmış(mutmaine)oldum mu artık kimse bana bir naz gülmesin.(Doymazlık yapmayan, verilene sevinçle kabul edip razı olan, başına gelenleri çabuk kabul edip sıkıntı oluşturmayan)
Nefsin kanmış olunca Allah’tan ‘geri dön, gel bana sesi gelir.
Bu âlemde birinin şeytanı Müslüman oldu mu işleri, burada düzene girer.
O İSTEKLİ ER DE BUNCA ZAHMET ÇEKTİKTEN SONRA;
RUHU, NEFSİNE ÜSTÜN OLDU.
Sevgiliden can sırrını dileyen, bu yolda çok zahmet çeker.
OĞUL!
ŞİMDİ BİR ŞEYLER ARIYORSUN YA, ARADIKLARININ HEPSİ SENDE.
HÂLBUKİ SEN TEMBELLİK EDİP DURMADASIN.
Allah işlerinde erce davranırsan her şey sen olur.
Sen kendinde değilsin, ansızın kendini kaybetmişsin, bu yolda kendini arıyorsun.
SEVGİLİN SENSİN, KENDİNE GEL.
OVADAN ÇIKMA, VATANINA GEL.
SEVGİLİ,
TEMİZ GÖNÜLDEDİR.
TEMİZDİR.
KATIŞIKSIZDIR.
HİLESİZDİR.
KUTSALDIR.
MÜBAREKTİR.
ONUN İÇİN VATAN SEVGİSİ, TEMİZ İMANDIR.
***
İLAHİNAME FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.EB. YAY. 392
***
Nefs-i mütefekkir: Ego, ruh ve bedenden oluşan benlik.
Nefs-i emmare: (Çok zorlayan nefis):
İnsanı kötülüğe sürükleyen nefis,(Öfke, hırs, şehvet ve benzeri haller).
Dünyaya ve ahrete insanı isteklerle bağlayan hoşlanma duygusunu veren, ihtiyaç bildirendir.
Nefs-i levvame:(Azap verici, kınayıcı nefis):
Kötülükten sonra içe huzursuzluk, rahatsızlık veren nefistir.(Lekeleyici nefistir.
Birinin aleyhinde bulunmak, aşağı görmek, öfke, hırs, şehvet ve benzerlerini yapmamak, fakat yapanları ayıplamak, onlardan nefret etmek)
Nefs-i marziye:
Başkaları tarafından beğenilme hali. (Kendinden razı olandan herkes de razı olur. Kimseyi incitmez, herkes ondan razı olur)
Nefs-i mutmaine: İyilikle kötülüğü ayırt eden, temizlenerek kişiyi Allah’a yaklaştıran kuvvet.
Nefs-i mülhime:
İlham verici nefis.( Fakir, masum, perişan birine yardımda bulunmak)
Nefs-i natıka:
İnsan ruhu, insanın canlılar arasındaki yerini belli eden cevher.
İnsanın maneviyatıdır. İnsan (Maneviyat+ idrak + marifetle) Allah’ı bulur.
*
RAVLİ