1940-
(Âşık olursan) Her eve pencere (Aydınlık, temiz hava veren) olursun sen, her bağa gül
bahçesi (Güzellik katan) kesilirsin sen;
Senlikten
(Ben-sen karşılaştırması yapmaktan) geçtin mi,
varlığını (Maddeye olan sevgini) bıraktın mı
benimle olmadan ben olursun (Hazreti Mevlana ile ruhsal
bütünlük, birliktelik içinde olursun) sen.
Yeryüzünde
bu kadar da baş çekip (Liderlik hevesine kapılarak)
ululanma (Büyüklenme)!
Neşeli, güzel bir halde baş indir de (Gönül alçaklığıyla davran da) şeftali dalı gibi ter ü
taze (Yumuşak, hoş, ince bir güzelliği olan bozulmamış,
yıpranmamış) olasın!
Gülesin (Mutlu,
sevinçli, hoşça zaman geçiren olasın), güzelleşesin (Soyluluk ve ahlaki üstünlük gösteren olasın).
Artık
aydınlık istemezsin, kendinden müstağni (Elinde olanla
yetinen, doygun) kalırsın;
Padişah
gibi yoksulları ( İstenilen nitelikte ve özellikte
olmayan yetersizleri), besleyip
yetiştirme kaydına düşersin, ay gibi karanlıkları (Aydınlatmak
için kişi ve yer) ararsın.
Can
istemezsin, can bağışlarsın (İsteyici değil bağışlayan
olursun), her derde derman bulursun, deva (Çare,
ilaç) verirsin;
Yarana
mehlem (Yarayı iyileştirmek, ağrıdan kurtulmak için
sıvı kıvamlı ilaç) aramazsın, yaralara merhem olursun.
Barış
istiyorum senden, uzlaşma (Çıkar ve düşünce ayrılığını
ortadan kaldırarak anlaşmak) kaynaşma (Ayrılmayacak
bir biçimde birleşmek) istiyorum;
Dün,
barışa dair bir işarette bulunmuştun, bir söz söylemiştin cana.
Can
öylesine sevindi, öylesine neşelendi, öylesine çalıp çağırmaya başladı ki…
Bütün
önemli işi bundan ibaret zaten;
Barış
nağmesini söyleyip çağırmaktan başka bir iş, güç var mı, göremiyorum bundan
başka bir iş.
Can,
birisine kızdı mı cihan hapishane kesilir ona (İçene
dönerek bunalıma girer);
Cana,
bedenle barışma, kaynaşma (Ayrılmayacak bir biçimde
birleşmek) fikri gelir mi acaba Yarabbi?
Birine
kızarsan başını alıp gidersin (Kaçış);
Fakat
baş, sana kızarsa (Beraber yaşama zorunluluğu olursa)
eyvahlar olsun barışın başına gelenlere.
Gönlüm,
araştırıp dururken, seninle buluşmanın (Hazreti
Mevlana’nın) bir elini öpse, yok mu?
İşte
o zaman şu gönül, barışın, uzlaşmanın ayaklarının tozunu defalarca öper,
öptükçe öpesi gelir.
Bedenin
işlediği iyilik, canın lütfuyladır (Canın iyilik yapması iledir), canın ihsanıyladır (Bağışladıkları iledir).
Ne
vakit cömert davrandıysam, ne zaman cömertlikte bulunduysam bu cömertlik,
barışın cömertliğiydi.
***
DİVAN-I
KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Neler
öğrendik:
1.
Aklımızın,
düşüncemizin, vücudumuzun, gönlümüzün, canımızın, kalbimizin, isteklerimizin ayrılık
oluşturmayacak bir barış içinde olması
gerektiğini öğrendik.
2.
Kendi kendimizle barışık olmazsak hiçbir kimseyle barış
kuramayacağımızı öğrendik.
3.
Kendi kendimizle barışık olmak için sevmeyi, âşık olmayı, hiç
ayrılmayacak biçimde beraber olma isteğinde ve amacında olmamız gerektiğini
öğrendik.
*
İşte böyle yaren,
Mevlana hazretlerine saygı duyanların,
severek bağlananların aşkı ve aşkın yolunu öğreneceklerini, iç barışı
sağlayacaklarını, kendilerini güçlendireceklerini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ