30 Ekim 2011 Pazar

MEVLANA VE TEVEKKÜL


Bazı fakir dostlar mallarının azlığından ve yoksulluklarından şikâyet ediyorlardı.
Mevlana şu hikâyeyi anlattı:

Muhammed Mustafa (Selam onun üzerine olsun) zamanında büyük bir kıtlık olmuştu.

Eshab’dan birisinin bir ölçek arpa unu vardı.
Bu zat, peygambere serzenişte (sitem, başa kakma) bulundu ve “ Bu pahalılık günlerinde ne yapacağım “ dedi.

Peygamber “ O unu sat ve Tanrı’ya tevekkül et “ buyurdu.

O da bunun üzerine unu sırtına alıp Eshab arasında “ Bir ölçek arpa unu kim alır?” diye artırmaya çıkardı.
Kimse alıcı olup bir istek göstermedi.

Kimisi“ Benim bir aylık yiyeceğim var, o bana yeter”,
Kimisi”  Benim on günlük yiyeceğim var”,
Kimisi” İki günlük yiyeceğim var, o da biterse Tanrı kerimdir”  diyordu.

Bu, bir derviş “ Benim bir lokmam var, onu da bu akşam iftar yapacağım.
Bana zahire lazım değildir “ değinceye kadar devam etti.

İşte Tanrı’nın elçisi, Eshabı böyle yetiştirip birbirine öyle bir Tanrı’ya tevekkül öğretmişti ki, yiyecek ve içeceği düşünmeğe ihtiyaçları kalmamış ve hakikat yolunda saltanat bayrağını açmışlardı.

Bunun üzerine Eshabdan olan aziz zat çok mahçup oldu ve peygamber kendisine “ İki aylık yiyeceğin olduğu halde yine şikâyet ediyorsun.
Bu doğru değildir, bu, Tanrı’nın hoşuna gitmez “ buyurdu.

Peygamberin bu sözü üzerine bu aziz elinde bulunan arpa ununu fakirlere sadaka olarak dağıtıp tövbe etti, tevekkül gösterdi ve ruhani bir kuvvetle kuvvetlendi.

ŞİİR:
“ Haydi, kalk tevekkül et.
(Fakirlik korkusuyla) elin ayağın titremesin.

Senin rızkın sana, senden daha çok âşıktır.
Sen onun peşine düşmezsen, o senin kapına gelir.

Eğer peşinde dolaşırsan başına dert getirir.

Sen, cevizsiz ve üzümsüz bırakılan o aziz nazeninlerden değilsin “

Mevlana, bu hikâyeyi anlattıktan sonra dostlar tövbeler etti, şükürlerde bulundu ve şikâyetlerden vazgeçtiler.


                                         ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
TEVEKKÜL

Hakka güvenmek ve işleri ona havale etmektir.
Kanunlara, yasalara uygun davrandıktan ve gereken çalışmayı yaptıktan sonra işin olurunu ve sonunu Tanrı’dan beklemektir.

İnsanların gücünün yetmediği işleri Tanrı’ya havale edip keder ve üzüntüyü bırakmaktır.

Herhangi bir oluşumun olması için sebeplerin gereğini yapmak yeterli değildir.
Yaratıcının dilemediği bir oluşum hiçbir zaman meydana gelmez.

Tanrı’nın dilediği bir şeye de hiçbir kuvvet engel olamaz.

Ne var ki, Tanrı çok oluşumu sebebe bağlamış, bu sebepleri yerine getirdikten sonra o oluşumun olması için araç etmiştir.

Diğer bir anlatımla sana vereceklerini çalışma, uğraşı sebeplerinin içine bırakmıştır.

Tevekkül, bu çalışmalar, araçlar ve sebepleri yerine getirdikten sonra onun meydana gelmesi için Tanrı takdirine bırakmaktır.

Tevekkül, teslim ve dağıtım olarak birbirini tamamlayan ve birinden diğerine geçilen üç derecedir.

1.Tevekkül Tanrı’ya güvenmektir.
2.Tevekkül Nefsini Tanrı’ya teslim etmektir.
3.Tevekkül, işleri ona havale etmektir.

Buna göre işin başı tevekkül, ortada teslim ve sonucu sevinçle karşılayıp kabul etmektir.

Tevekkül: Tanrı’ya güvenme, her durumda sadece Tanrı’ya sığınma, kalbin Tanrı’ya güven duymasıdır.

Tevekkül vesveseden, endişeden, rızık kaygısından kurtaran, insanı huzura, rahata kavuşturan Tanrıya güven halidir.

Sonucun elde edilmesi için gerekli tedbirler alındıktan sonra, gerekli çalışmalar yapıldıktan sonra tevekkül etmek gerektiği Peygamberimizce önerilmiştir.

(Önce deveni sağlam bir kazığa bağla, sonra tevekkül et)
                  *
RAVLİ




Popüler Yayınlar