30 Ekim 2011 Pazar

MEVLANA VE KEMERİ


Aksaray kapısı önünde, iç gözü açık, dış gözü kapalı bir kör vardı.
Mevlana’nın aşkına bir ekmek istedi.

Ahi Kayser’in oğlu Ahi Çoban da oradaydı.
Tam o sırada Mevlana oraya geldi.

Belinden kemerini çıkardı; körün önüne attı gitti.
Ahi Çoban köre “ Şu yüz dirhemi al da kemeri bana ver “ dedi.

Kör “ Bin dinar da verseler yine onu vermem “Ben onu boynuma bağlayıp birlikte mezara götüreceğim “ dedi.

Kör, o gece sabaha kadar ağlayıp inledi ve Tanrı’ya “ Ey Tanrı!
Bu kemerin bağlı bulunduğu o belin hakkı için beni bu vücut (bel) kaydından kurtar, canımı al da ben bu dünyadan fırlayıp gideyim “ diye yalvardı.

O anda Hatif’ten (Tanrı’dan söz getiren melek);
“ Falan kör, hayat kaydından kurtulup sonsuz hayata daldı “ diye bir ses geldi.

Bunun üzerine Ahi Çoban tam bir samimiyetle o kemeri, körün boynuna bağladı, teçhizini (Cenaze için gerekenleri) yapıp kefenledi.

Büyük bir saygı ile onu evinden çıkardı; gerekeni yaparak taziye töresini yerine getirdi.

                                        ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
  1. Büyük birinin hediye ettiğini satmamamız gerektiğini öğrendik.
  2. İç gözün, açık olmasını sağlamamız gerektiğini öğrendik.
  3. Tanrı’dan gelen sözün gereğini yapmamız gerektiğini öğrendik.
  4. Duanın muhakkak karşılığı olduğunu öğrendik.

İşte böyle yaren,

Hatif: Tanrı’dan söz getiren melektir.
Aynı kulağınla duymuş gibi kalp bölgende yani göğsünde duyarsın.

Eğer böyle bir söz duyarsan doğruluğunu şöyle anlarsın:
Biri söylemiş gibi bir sağdan, soldan, arkadan, yukardan, aşağıda duymuş gibi kim söyledi diye o yöne bakarsan bu iblisin, ifritin, cinlerin sözüdür, değeri yoktur.

Ancak yönsüz bir söz duyarsan bu Tanrı’dan gelen sözdür ve hemen gereğini yapmalısın.
                              *
RAVLİ


Popüler Yayınlar