Aksaray kapısı önünde, iç gözü açık, dış gözü kapalı bir kör vardı.
Mevlana’nın aşkına bir ekmek istedi.
Ahi Kayser’in oğlu Ahi Çoban da oradaydı.
Tam o sırada Mevlana oraya geldi.
Belinden kemerini çıkardı; körün önüne attı gitti.
Ahi Çoban köre “ Şu yüz dirhemi al da kemeri bana ver “ dedi.
Kör “ Bin dinar da verseler yine onu vermem “Ben onu boynuma bağlayıp birlikte mezara götüreceğim “ dedi.
Kör, o gece sabaha kadar ağlayıp inledi ve Tanrı’ya “ Ey Tanrı!
Bu kemerin bağlı bulunduğu o belin hakkı için beni bu vücut (bel) kaydından kurtar, canımı al da ben bu dünyadan fırlayıp gideyim “ diye yalvardı.
O anda Hatif’ten (Tanrı’dan söz getiren melek);
“ Falan kör, hayat kaydından kurtulup sonsuz hayata daldı “ diye bir ses geldi.
Bunun üzerine Ahi Çoban tam bir samimiyetle o kemeri, körün boynuna bağladı, teçhizini (Cenaze için gerekenleri) yapıp kefenledi.
Büyük bir saygı ile onu evinden çıkardı; gerekeni yaparak taziye töresini yerine getirdi.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
- Büyük birinin hediye ettiğini satmamamız gerektiğini öğrendik.
- İç gözün, açık olmasını sağlamamız gerektiğini öğrendik.
- Tanrı’dan gelen sözün gereğini yapmamız gerektiğini öğrendik.
- Duanın muhakkak karşılığı olduğunu öğrendik.
İşte böyle yaren,
Hatif: Tanrı’dan söz getiren melektir.
Aynı kulağınla duymuş gibi kalp bölgende yani göğsünde duyarsın.
Eğer böyle bir söz duyarsan doğruluğunu şöyle anlarsın:
Biri söylemiş gibi bir sağdan, soldan, arkadan, yukardan, aşağıda duymuş gibi kim söyledi diye o yöne bakarsan bu iblisin, ifritin, cinlerin sözüdür, değeri yoktur.
Ancak yönsüz bir söz duyarsan bu Tanrı’dan gelen sözdür ve hemen gereğini yapmalısın.
*
RAVLİ