28 Ocak 2012 Cumartesi

ULU ARİF ÇELEBİ VE VELİ VELİYİ TANIR


Güneşten ve dünkü günden daha açık olan, şu olay nakledilmiştir:

Bir gün Çelebi Hazretleri (Tanrı onun zikrini yüceltsin) Sivas şehrinde bir büyüğün Sema’sından çıkmış, arkadaşların zaviyesine gidiyordu.

Bir yol geçidinde bir kalabalığa rastladı.
Orada sayısız halk toplanmıştı.

Birinin ortada, başını öne eğmiş ufak taşlarla oyun yaptığını, herkese önemsiz şeyler söyleyip gevezelikler ettiğini, bu aşağı tabakadan insanların onun önünde baş koyduklarını, onunda etrafına konulan yemeklerin, helvaların ve meyvelerin her birinden yediğini ve ortadikelere attığını gördü.

Bu kılık kıyafeti perişan karmakarışık, külhan damında kararmış, el ve ayak tırnakları son derece uzamış, mavi gözleri, üzerine yazı yazılmak üzere hazırlanmış parlak deriden daha fazla parlayan bir adamdı.

Çelebi:
“ Bu ne biçim bir adamdır “ diye sordu.

Ona uyanlardan biri:
“ Bu âlemin kutbu, Âdem’in sırrı (İnsanların sırlarını bilen) olan Erzurumlu hocadır” diye cevap verdiler.

Derler ki onun acayip halleri vardır, şöyle ki aşağı âlemin yani dünyanın gaiplerinden (Gizli şeylerinden) haber verir, çok defa da bunlar dediği gibi çıkar ve o “ İhayı vahyi şeytani-şeytanın gönlüne getirdiği vesvese” üzerine kurulmuş olup,

Nitekim Kuran’ı Kerimde “ Şeytanlar dostlarına telkinde bulunur”
(EN’AM suresi 121)

Melek ile gelen vahi peygambere gelir, kalbe (gönüle) ait olanı velilerin olduğu gibi.
Fakat halk onun farkına varmaz ve fetanetini (Anlayış yeteneğini) bilmezler.

Böylelikle halkın, batıl (Yanlışın) doğrunun,  yalanlarını ayırt etmeğe kudretleri yoktur.

ŞİİR:
“ Cehalet e şüphe içinde bulunan,
Şimdiki hali görüp ilerisini göremeyen kimsenin nazarında gerçek sabahla yalancı sabah birdir.
O, bu iki sabahı birbirinden ayıramaz.

Ey genç, yalancı sabah yüz binlerce kervanı ölüm rüzgârıyla mahvetti.

İnsanı hayata götürmeyen hiçbir nakit yoktur.
Makas ve mekiki yani akıl ve temyizi olmayan ruha yazıklar olsun.”
(Mesnevi 4.cilt 378/1692-1694)

İşin hakikati şudur ki:
Veliyi, veli bilir,
Kutbu da kutup tanır,
Âlimi âlim anlar,
Arifi arif tarif eder.
Fazilet ehlini yalnız fazilet (erdem) sahipleri bilir.

ŞİİR:
“ Veliyi yine veli meşhur eder.
O, istediğini (Bolluk ve bereketinden) nasiplendirir.”
(Mesnevi 2 cilt 377/2349)

“ Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan daha sapıktırlar”
(FURKAN suresi 44)
Ayetinde buyrulduğu gibi haşarat kabilinden olan insanların hepsi Peygamberlerin ve velilerin taklitçisi olmuşlardır.

Onlar, anlayışlı iç nazarları ve aydınlatıcı zamirleri (İç, iç yüz) olmadığı için, doğrudur ümidi ile her batıla itikat (Dayanağı, temeli, kaynağı sağlam olmayana inanmak) ederler.

Dış kerametlerle (Görünen) ve şeytanın aldatması ile gururlanırlar, fakat halk bu insanların muamelesinin şeytanla olduğunu, ruhlar âleminden ve levhaların sırrından habersiz olduklarını Muhammed’e uyma yolundan uzak düştüklerini bilmezler.

Onlardan zahir (görünen) olan kerametler de talihsizleri yoldan çıkarmak içindir,
Eşya zıddı ile meydana çıkar.

Velilerden gelen temiz kerametler ise, Tanrı’dan korkan ruhları irşat (Doğru yolu göstermek) etmek içindir.

“İnsanlar, onun ilminden, onun istediğinden başkasını kavrayamazlar”
(BAKARA suresi 255)

ŞİİR:
“ Ey mühendis muktedir oldukça vahyi vesvese ile bir bilme.
Vahiy sahibinde yüzlerce cihan vardır.
Bir kişi olduğu halde o başka kişidir.

Çelebi Hazretleri, buna âlemin kutbu dediklerini görünce velilik gayretinden kendini zapt edemeyerek, attan indi ve o kalabalık arasına girdi.

O şaşkın adamın ensesine üç tokat attı.
O kadar kuvvetle vurdu ki adamın alnı yere dokundu ve ona:

“ Tasını tarağını topla” diye bağırdı.

Bunun üzerine Sivas’ın rindleri ve vesveseyle dolu aşağı tabakadan halk, her taraftan atıldılar, büyük bir karışıklık oldu ve bir anda Sivas şehri birbirine karıştı.

Kılıçları ve bıçakları çekerek Çelebi’yi ortaya aldılar.
Diğer taraftan Konya, Kayseri rindleri ve Arap Nuyin’in askeri atlara binerek halkı öldürmeğe kast ettiler.

Bir kıyamettir koptu.
O zaman Samagar Nuyin’in oğlu Arap Sivas şehrinin hâkimi ve Çelebinin samimi müridi idi.

Ahi Muhammed Divane (Tanrı rahmet etsin) hayatta idi.
Bütün ahilerle ve büyüklerle ilerleyerek halkı birbirinden ayırdılar.

Sonra Ahi Muhammed Divane:

“ Çelebi Arif Hazretlerinin, insanların padişah zadesi ve Mevlana’nın sırrının nakdi ve abdalın kutbu olduğunu biliniz.

Bizim Erzurumlu şeyh de sizin gözünüze göre Rum abdalları cümlesindendir ve şehrin sakinlerindendir.
Bu kadar yıl da mezbelelerde ve külhanlarda bulunmuştur.

Şimdi bu ulu kişi büyük bir gayret sebebiyle ona el kaldırdı, onun yolunu kesip:
“ Tasını tarağını topla” diye buyurdu.

O halde şimdi bize düşen şey, neticenin ne olacağını uzaktan seyretmek ve kollamaktır.
Bakalım bundan ne çıkar” dedi.

Bunun üzerine, Çelebi Hazretleri o heyecan içinde hemen Tokat’a hareket etti.
Yedinci gün de Erzurumlu şeyh varlık âleminden yokluk âlemine göçtü.

Hemen o sabah Çelebi Hazretleri tekrar Sivas’a geldi ve Sivas’ın rindleri, hür kişiler, asilzadeleri, hafızları,  seyit ve muhtesipleri kul ve mürit oldular ve o külhandaki ateşçi ve ateşle oturan dervişin dumanı söndü.

Ahi Muhammed Divane’ de büyük bir toplantı yapıp yeniden mürit oldu ve mülk sahibi âşıklar yoluna girdi.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Tanrı’dan Melek ile gelen mesaj kalp bölgesinde aynı kulakla duymuş gibi duymakla olur.
Mesaj alan kişi kim söyledi diye sağına, soluna, arkasına bakarsa bu şeytanın vesvesesidir ki hiç değerlendirme yapılmadan yok sayılır.

Din yolunda kılavuzsuz (Şeyhsiz) olanlar öğrendikleri bilgilerle duygu ve hislerini geliştirirler.
Hissiyatın son noktalarına doğru, şeytan ve cinler kolayca etkileyebilecekleri bir duruma gelirsin.
Seninle oyun oynamaya başlarlar, sen de kendini olgunlardan sanıp doğru yoldan ayrılır, bir ömrü e çalışmayı boşa harcamış olursun.

Din yolunda doğru bir yönlendirici bulanlar ona tam bir doğrulukla bağlanırsalar şeytan ve cinler etki edemez.

Bu yol kılavuzsuz olamaz yaren,
Kılavuzun yaşayanlardan bulamadıysan ahrete gitmişlerden bul ve bağlan ki seni koruyup yanlışa gitmemen için uyarsınlar.
(Yanlış yapınca öyle bir uyarıyorlar ki yataktan fırlayıp kalkıyorsun)

Neler öğrendik:
1.    Bir şeyi ancak zıddıyla anlayabileceğimizi, doğruları böyle mukayese edip analiz e sentez yaptıktan sonra anlayabileceğimizi öğrendik.

                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar