1 Ocak 2012 Pazar

SULTAN VELED VE HALVET

Sultan Veled Hazretleri yirmi yaşında iken Mevlana’dan mutlaka halvete girip çile çıkarmak için ricada bulundu.

Mevlana:
“ Bahaeddin!
Muhammed’e mensup olanlar (Müslümanlar) için çile ve halvet yoktur.
Bu bizim dinimizde bid’attir (Sonradan çıkan uygulama).

Bu, Musa ve İsa (Selam onların üzerine olsun) şeriatında vardır.

Bizim yapacağımız bütün mücahedeler (Uğraşma, savaşma) yalnız çocuklarımız ve dostlarımızın rahatı içindir.
Halvete hiç ihtiyaç yoktur.
Zahmet çekip, mübarek vücudunu incitme” buyurdu.

Buna rağmen Sultan Veled yine çok ısrar etti ve:
“ Kırk gün halvette oturmak istiyorum.
Hudavendiğar Hazretlerinden himmet (Yardım) ve kuvvet diliyorum “ dedi.

Bunun üzerine Mevlana ona izin verdi ve bir hücre hazırlamaları için emretti.
Sultan Veled hücreye girince kapısını kerpiçle ördüler.

Şeyh Selahaddin Hazretleri ve Mevlana üç günde bir gelirler, o halvetin etrafını dolaşır ve manevi tasarruflarda bulunurlardı.

Kırk gün tamam olunca bütün dostlar ve ileri gelen muhipler (Sevgi ile bağlanmış dostlar) guyendelerle (İlahi söyleyenler) birlikte toplandılar, tam bir saygı ve büyük bir izaz (saygı) ve ikram ile halvetin kapısını açtılar.

O yüce baba (Mevlana) oğlunun nura gark (Battığını) olduğunu ve acayip bir şekil aldığını gördü.

Sultan Veled, babasının mübarek yüzünü görünce yerlere kapandı, ayaklarına sarılıp onları uzun-uzun öpüp yaladı.

O gün Mevlana nice sonsuz inayetlerde bulunup dostlarla birlikte Sema’a başladı.
Kavvellere (Çalgıcılara) birçok fereciler (Giysi) bağışladılar.

Sema sona erip haremin hareminde dostlardan başka mahrem kalmayınca Mevlana Hazretleri:

“ Bahaeddin!
Bizim Şeyh Selahaddin’imizin huzurunda halvette vaki olan keşiflerden birkaç sır söyle.
Halvet erbabı hal celvetinden (İlahi âleme giden hediyelerle döner)
Boş olmaz “ dedi.

Sultan Veled, baş koydu ve:
 “ Halvetten otuz gün geçince gözümün önünden yüksek dağlar gibi renk-renk nurların hiç ara vermeksizin yığın-yığın geçtiğini gördüm ve o nurlar arsında kulağımla “ Tanrı bütün günahları elbette affeder “
(Zümer suresi 53) Ayetini işittim.

Bu ses fasılasız (Kesintisiz) can kulağıma ulaşıyordu.
Ben bu sesin lezzetinden kendimden geçiyordum.

Bundan başka gözümün önüne kırmızı, yeşil, beyaz levhalar tuttuklarını ve bu levhalarda:
“ Bizden yüz çevirmekten başka, senin bütün günahların affolunmuştur “ kelimeleri yazılmıştı.

Mevlana bunu işitir işitmez feryatlarla dönmeye başladı ve dostların heyecanından, bir kıyamettir koptu.

Sonra Mevlana:
“ Bahaeddin, gördüğün ve işittiğin gibidir.
Belki bundan yüz bin kere fazladır.

Fakat şeriatın namusunu korumak ve şeriat sahibine uymak için bu sırları gizli tut, kimseye söyleme.

Çünkü bu eşek kuyruğundan farkı olmayan insanlar tefsiz oynarlar.
İnsanların kötüleri bu hakikatlerin sırlarına vakıf olurlarsa dünyayı harap ederler.

Ümmetin kalbi zayıf olanların da, kader sırlarına tahammül edecek takat (Kuvvet) yoktur.
Onlar Tanrı’nın hikmetinden habersiz ve beşer (insan) şeklinde yaratılmış eşeklerdir “ buyurdu.

ŞİİR:
“ Sakın sultanın sırrını kimseye söylemeyesin ve şekeri de sineğin önüne dökmeyesin.

Eğer şeker, eşeği neşelendirseydi, eşekçi onun önüne kantarla şeker dökerdi.

Her kime işin sırlarını öğretirlerse ağzını dikip mühürlediler “
(Mesnevi 3.Cilt 4/20)

İşte bu kadar kâfidir.

                                        ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Sultan Veled Hazretleri’nin babası gibi halvete girdiğini öğrendik.
2.    İnsanın ruhunun bedeninin isteklerinden ve zorlamasından kurtardığımız zaman bizde değişikler olacağını öğrendik.
3.    İnsan vücudunun 40 gün bir şey yemeden yaşayabileceğini öğrendik.
4.    Renkli nurları ve levhaları görebileceğimizi öğrendik.
5.    Tanrı sırlarından bir kısmını halvette öğrenebileceğimizi öğrendik.

İşte böyle yaren,
Cuma namazına biraz erken gider Allah-Allah zikredersen göz kapağını kapatıp yine gözün kapalı Kıbleye doğru bakmaya devam edersen Sultan Veled Hazretlerinin gördüğü o renkli nur bulutlarını ve renkli levhaların bir parçasını görebilirsin.

(Bu nur bulutlarını ve levhaları gördükten sonra böyle davranışa devam edilmez.
Bunun var ve gerçek olduğunu görüp, doğrulayıp yola devam edilmelidir.
Çünkü seni mana âleminin daha güzellikleri beklemektedir, bu makamda kalmamak gerekir.)

Kalbine sayısız sır verilir de sen bundan habersiz yaşarsın.
Ancak yola devam edersen o sırlar okuduğun konu ve rivayet içinden kendini gösterir, aklın anlar ve yerinde kullanır.
                                                         *
Açlık grevi dünyalık bir isteğin için ne kadar önemsediğini topluma duyurmak, acıma duygusunu harekete geçirmek, taraftarları etrafında toplamak için yapılır.(Sansasyon)

21 güne kadar süren açlıkta vücut eski birikimlerini kullanır, sonrasında yaşamı devam ettirmek için beyinden maddeler alınarak kullanılır.

21 günü geçen aşlık grevi ölüm orucuna dönmüştür ki artık damarlarında mide asidi dolaşmaya başlamıştır ki beyin kendini yok edecek duruma gelmiştir.

Açlık grevinde olan sekerli ve meyve su içtiklerini gördüm.
Aşlık grevini uzatmak için yemek sularına içtiklerini gördüm.
                                                           *
Halvette Tanrı ile bir olmak, bütünden ayrılarak bedenine konan ruhunu bütün olan ruh ile birleştirmek olduğundan fazla zorlanmazsın.
Ashap-ı Kehf gibi tanrı ikramını görürsün.
40 günün nasıl geçtiğini anlayamazsın.
                                                             *

HALVET

Arapça yalnızlık demektir.
Allah yolunda olan bir dervişin yalnızca bir yere çekilip,
Bir odaya kapanıp,
Az yemek,
Az içmek,
Az uyumak,
Üzere kendini ibadete vermesine denir.

Halvet süresi genelde kırk gündür.
Hak ile manevi sırla konuşmak, sohbet etmektir.

Kalpten nefsanî arzular atılır.
Boş inançlardan temizlenilir.
Allah’tan başka bütün varlıklardan ilgi kesilir.
Tamamen Allah’a yönlenilir.

Yani gönlünde Allah sevgisinden başka hiçbir şey olmaması için kendini temizlemek suretiyle hazırlarsın.
“Kâinata sığmam da mümin kulumun gönlüne sığarım” sırrını gerçekleşmesi için ortam hazırlanmasıdır.

Takdir Allah’ındır.
Sen elinden geleni yapmalısın.

Bu tamam olunca halk arasında yaşayıp Hak’la beraber bulunmak nimetine erişilir.
                                    *
HAL İLMİ:
Özü sözü bir olarak kalbe dolan mana, cezbe (kendinden geçiş), baygınlık, coşkunluk gibi manevi geçişe denir.
Kulun kastı olmadan meydana gelir.
Allah vergisidir.
Hal sahibinin halinde değişiklik yapar ve onu renkten renge sokar.

HAL DİLİ:
Kişi gönlünden geçirdiklerini kalbinden söyler, bu dili bilen bu sözü kalbinden duyar, anlar ve yine gönlünden geçirerek kalbinden cevaplar.

(kalp gözü, kalp kulağı, gönül gözü, gönül kulağı, can gözü, can kulağı) arasındaki işletişimdir.

Mesafenin önemi yoktur.
Söz yoktur, vücut dili yoktur.
Ağız oynamaz, kulak duymaz.
Gönülden gönüle konuşmadır.

Tanrı, Peygamberimizin gönlüne vahi olarak sözlerini koymasının diline hal dili diyoruz.
(Can gözü, can kulağı ile iletişim)

Hz. Mevlana için kitabı var ama peygamber değil demelerinin sebebi bu dilde konuşmasıdır.

Baha Veled hazretleri bu dili Seyyid Burhaneddin Tirmizi’ye öğretti ve bağışladı, o da Mevlana Celaleddin-i Rumi’ye öğretti ve bağışladı.

Yaren (Hal) ilmini bağışladım demekle bu konuda bu sahip olduğu ilahi sırları Mevlana hazretlerine anlatması, gözden göze nur aktarımı ile verilmiş olduğu manasınadır.
                                                             *
İsteğimizde ne kadar doğru ve samimiyet varsa amacımıza ulaşmak için Tanrı’nın yardım ettiğini öğrendik, anladık.
                                                               *
RAVLİ

Popüler Yayınlar