11 Ocak 2012 Çarşamba

SULTAN VELED VE TANRI İNSANLA KONUŞUR MU?

Bir gün bir ulu kişi, Sultan Veled’den:
“ Tanrı kendi kulu ile hiç konuşur mu?” diye sordu.

Bunu soran adam, içinden birçok defa:
“ Sultan Veled’e acaba ne sunsam, altın mı versem, yoksa Şaş-ı Hindi (Hindistan’da dokunan kıymetli kumaş) sarığımı mı? Önüne koysam” diye tereddütler geçiriyordu.

Sultan Veled hemen:
“ Evet, Tanrı söylüyor” buyurdu.

O adam:
“ O halde nasıl söylüyor “ dedi.

Sultan Veled:
Belhde bir vaiz vardı.

Velilerden ve Tanrı’nın has kullarındandı.
Onun âşıkları ve sevenleri vardı.

O daima vaaz esnasında cemaate Tanrı ne zamandan beridir sizinle konuşuyor, siz hiç işitmiyorsunuz.
Bu iş, itaat eden kullara yakışmaz.” Dedi ve şu şiiri okudu:

“ Sen bir taraftan Tanrı’ya isyan ediyor,
Bir taraftan da onu sevdiğini gösteriyorsun,
Bu olmayacak ve garip bir iştir.

Eğer senin sevgin doğru olsaydı,
Ona itaat ederdin.

Çünkü:
Seven, sevdiğine itaat eder.

Ve sonra vaiz:
“ Tanrı’nın sözünü işitmek ve onun emrine itaat etmek lazımdır” dedi.

Birdenbire bir derviş ayağa kalkıp bir sarık istedi.

Mescidin köşesinde bir efendi oturmuştu.
İçinden üç defa ona sarığı vermek istedi, fakat vermedi.

O efendi, bu tereddütler içinde ayağa kalktı ve vaize:
“ Mevlana Tanrı rahmet etsin), Mademki Tanrı söz söyler, o halde buyur da o (Söz) meydana çıksın” dedi.

Vaiz:
“ Tanrı bir sarık için üç defadan fazla söz söylemez” dedi.

Bunun üzerine o efendi, feryatlar koparıp vaizin ayaklarına kapandı ve üstünde giyecek ne varsa dervişe verip vaizin müridi oldu.

Ey din ulusu!
Şimdi sen de Tanrı’nın sözünü dinle, hem sarığı, hem de altını ver.

Sen Tanrı’nın sözünü dinlersen Tanrı da senin her dediğini dinler ve her ne istersen sana verir.
Onda ne ararsan bulursun “ buyurdu.

Bunun üzerine bu samimi ulu kişi, can ve gönülden hemen mürit ve kul oldu.

İşte bu hazretin (Sultan Veled’in) kerametlerine son yoktur.
Bir parça su, o büyük denizin büyüklüğü göstermeye yeter.

Az çoğa delalet (İşaret etmek) eder.
Bir avuç buğday büyük bir harmanını ne olduğunu gösterir.

Eğer onun derecelerinin yaşanmışlarının hepsi anlatılsa yorumlara sığmaz, söz biter, kalemler körleşir.
            
                                        ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Söz dinlemek (Tutmak):
Söylenen bir sözü, verilen bir öğüdü benimsemek, davranışları buna göre yapmaktır.

Neler öğrendik:
1.    Tanrı’nın insanla konuştuğunu öğrendik.
2.    Tanrı’nın iyilik yap diye aklımıza getirdiği kendi sözü olduğunu öğrendik
3.    Tanrı’nın bazı emirlerine isyan edip bazı emirlerini sevgiyle yapmanın doğru olmadığını öğrendik.
4.    Tanrı’nın sözünü dinlemek, boyun eğmek gerektiğini öğrendik.
5.    Biz önemseyip değer verdiğimiz Tanrı sözünü yerine getirirsek Tanrı’nın da bizim sözümüzü yerine getireceğini öğrendik.
                                                   *
Aldığın duyum Tanrı’dan, şeytandan, nefsinden olur.

Acaba bu söz nerdendir diye şüphe duyarsak:

Duyum aldığımız zaman arkadan, sağdan, soldan, yukarıdan, aşağıdan biri söyledi diye bakarsak bu şeytandandır.

Duyum aldığımız zaman bu Dinin yasak ettiklerinden ise nefsindendir.
Çünkü Tanrı yasakladığını yapman için söz söylemez.                                        

Tanrı’dan gelen duyum yönsüzdür ve bütünlük içinde daha önce emrettiklerine bütünlük içerisindedir.

Ses olmadan bir duyum alırsak bu Tanrı’nın bizle konuşmasıdır ve hemen yapmalıyız.

İblis iyiliği ertelettirerek vazgeçirmeye çalışır.
Nefsin iyiliği erteleyerek vaz geçer.

Din kurallarına uygun, iyilik adına gönlüne ne düşmüşse hemen yapman gerekir.
                                                *

İşte böyle yaren,
Kulağın dünyada olan sesleri duyar.
Duyduğun bu sese göre aklın işlem yaparsa duymak tamam olur.

Kalbine gelen ve ses olmadan söz olarak algıladığımıza dinlemek denir.
Dinlemekte istek vardır, dikkat vardır.

Sema etmek İlahi âlemi dinlemektir.

Dünyaya Tanrı’dan gelen sözdür.
Söz Tanrı özüdür.

Sevdiğinin söylendiği sözler kıymetlidir.

Allah’ı seviyorsan onun söylerini kıymetli bil.

Peygamberi seviyorsan onun sözlerini kıymetli bil.

Sana değer verilmiş ki söz söylenmiş.

Aşağılık kişi sözün değerini bilemez.

Sözün değerini bilirsen sırrın söze sığmadığını anlayarak sırlara doğru gidersin.

Duygunun zevk alması için,
Zihinlerin (bilme, anlama, unutmama) tat duyması için, DÜŞÜNÜP ANLAMA GEREKİR.

ANLAM,

Ağızdan söz olarak çıkar.

Söylenen söz seni bir manaya doğru yol göstermiyorsa o sözden bir şey elde edemezsin.

Akıllı sözün bir işaret olduğunu anlar.

Az söyle çok söyle duvar gibi olan birisi sözü anlamaz.

Hak yoluna gidenlerin kılavuzu sözdür.
Gökyüzüne Hak merdiveni sözdür.

Bilgi de sözdür, bilgiyle yapılan da sözdür.

Akıllı sözü buz kabul eder, ısısıyla su haline getirir.

Doğru sözün hesabı yapılır.

Yalan sözün cezası vardır.

Anlamlar söze sığmasa da sözsüz de olmazlar.

Sözün değerini bilmeyen için “uyuya kalmış” denir.

Sözü gıda edinen kişi, denizi gemisiz geçer.

Hoşuna gitse de gitmese de sözden kaçma, söz ateş bile olsa dal içine.

Sözlüğün hep önünde olmalıdır.

Sözleri kendi eski bilgine göre değerlendirme, aç sözlüğe bildiğin söz olsa bile bak.
                                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar