23 Ocak 2012 Pazartesi

SULTAN VELED VE AHİ MUSTAFA

Rahmetli Ahi Mustafa Mevlevi hanedanının âşıklarından idi,
Çelebi Arif’le aynı doğmuştu.

O dünyaya geldiği gün, Hazreti Mevlana kapıdan içeri girip onun babası Ahi Sıddık, Mevlana’dan ad koymasını rica etti.

Mevlana ona:
“ Sıddık ‘a Mustafa yaraşır “ dedi.

Ahi Mustafa, delikanlı olunca dünyanın başta gelenlerinden oldu.
Mukaddes Mevlana Türbesine devam eden ve arkadaşların sevgisini kazandıktan sonra, onun makamı ve derecesi, memuriyeti yükseldi.

Ulular mertebesine ulaşınca dostları ve arkadaşları çoğalınca kanaat etmekten vazgeçti ve asi oldu.

Bütün Konya halkını pençesi altına alarak her yeri istilaya başladı.
(Yani her yerde sözünü yürütür oldu.)

Konya’nın büyükleri bu durumu bu keyfiyeti bir kaç defa Sultan Veled’e arz ve şikâyette bulundular.

Sultan Veled Hazretleri de Ahi Mustafa’ya bir kaç defa yumuşaklıkla, babaca nasihatte bulundu ise de, o yola gelmedi, aklını başına almadı ve daima kaçınarak Sultan Veled’in yüzüne:

“ Biz bu işin tedbirini, sizden daha iyi biliriz.
O iş, büyüklük ve zorbalık yapmadan müyesser (kolay) olmaz.
Sizin buna karışmanıza lüzum yoktur.
Sizin irfan âleminiz başka, bizimki başka bir şeydir “ diyordu.

Sultan Veled buna çok kızdı:
“ Zavallının birkaç gün ömrü kaldı, hala fenalıktan ve terbiyesizlikten vaz geçmiyor” buyurdu.

Ahi Mustafa’nın Hacı Kerim adında delikanlı bir arkadaşı vardı.
Bu, itikat sahibi, uluların sohbetine erişmiş ve şehrin kethüdası (Belediye başkanı).
Bu konu hakkında şöyle demiştir:

“ Ahi Mustafa, Veled Hazretlerinin karşısında soğuk cevaplar vermekle meşgul olduğu sırada, birdenbire göğsüne bir ok sapladıklarını gördüm ve ben korkudan kendimden geçtim” dedi.

Bunun üzerine Veled Hazretleri:
“ Onun gördüğü gibidir “ buyurdu.
                                           ***
Yine o günlerde büyüklerden biri bir gece Sultan Veled Hazretlerini Sema’ya davet etmişti.
Arkadaşlar Sema’ı uzattılar ve heyecanlar gösterdiler.

Bunu gören Ahi Mustafa kendini beğendiğinden ve bıkkınlığından:
“ Bundan sonra Mevlevileri Sema’ya çağırmamalı, çünkü kimseye hiç rahat vermiyorlar” dedi.

Aziz dostlar, bu sözü Çelebi Arif’in kulağına eriştirdiler ve onun terbiyesizliklerini tekrar anlattılar.
Çelebi Hazretleri hadden aşırı üzüldü.

Pazartesi günü mübarek Sema’dan çıktı, guyendeler ve kalabalık bir halkla sema yaparak hareket etti.

Şehrin halkı da onun arkasından gidiyordu.
Böylece ayak takımının yuvası olan Ahi Mustafa’nın eşiğinden içeri girince, önce onun çeşmesinin lülesini tıkadı.

İkinci olarak Ahi’nin sedir üzerine yayılmış halısını ters olarak atıp kandilin yağını üstüne döktü.

Bütün kanlı katiller ayakta durmuş kupkuru kesilmişlerdi.
Kimse bir söz söylemeğe cesaret edemedi.

Ahi Mustafa’da gizlenmiş, uzaktan Çelebinin yaptıklarını seyrediyordu.

Bu vaziyette Çelebi Arif sema yapıp şu rubaiyi okudu:
ŞİİR:

“ Onlar ki,
Hak tarafından hususi lütfe mazhar olmuşlardır,
Sert suratlı,
Aslan gönüllü ve ayyarlardır (Zeki, kurnaz, çevik, atik).

Sakın onlarla pençeleşme veya onlara pençe vurma,
Zira onlar senin gibisinden yüz tanesini yiyip,
Yok etmişlerdir”

Bundan sonra:
Mevlevilerin bu evde işleri yoktur” deyip çabukça dışarı çıktı.
Mübarek medreseye kadar sema ederek gitti ve Mevlana’nın medresesinde akşam namazına kadar sema yapıldı.

O günden sonra bir daha Ahi Mustafa’nın evinde bir toplantı ve sema olmadı.

Orada olan cemaatin bazılarını öldürdüler, bazıları da dağıldılar.
Dört gün sonra da Karaman’ın oğlu Yahşi Han Konya’ya girip Ahi Mustafa’yı Tanrı emri ile katledip, hepsini başları ve vücutları çıplak olduğu halde Sultan kapısına attılar.

Bunun üzerine Arif Çelebi geceleyin, arkadaşlara, onların cesetlerinin üzerine halı atmalarını ve Pazar köpeklerinin onları parçalamamaları için sabaha kadar onları beklemelerini emretti.
(Arif Çelebinin halıyı ters çevirdiği gibi…)

Sonunda Arif Hazretleri kalkıp Yahşi Han’a giderek, ondan, o cesetleri kaldırmaları için, şefaatte (aracılıkta) bulundu.

O ulunun şefaatiyle o cesetleri kaldırıp Ahi Mustafa’nın asitanesinin (evinin) kapısına gömdüler (Yüce Tanrı’nın rahmetine ulaşsınlar).

Arif Çelebi o günü mübarek gözlerinden çok gözyaşları akıttı ve esefler ederek dedi:

“ Kendini öldürülenler âşıklar kanlarıyla kanları ile yıkanmışlardır”

O sırada her birinin cenazesi üzerine namaz kılıp affetti ve acıdı.

ŞİİR:
“ O yüzü sarı olan şehit,
O şah okunu cisim üzerine vurdu.

Zahirde (Dışta, kabukta) olan cisim,
Nihayet dost tarafına gitti.

Mana ve ruh daimi olarak (Ebedülabad) sevinç ve kıvanç içinde yaşayacaktır”

Çünkü Ahi Mustafa velilere olan saygı ve sevgi andını tutmadı, doğru tuttuğu inançtan vaz geçti.

Altın ve delikanlılık kuvveti üzerine güvenerek o kadar gurura, kibre daldı.

Hiç şüphesiz, gayb âleminde ülübelesare ibret (Görüş kabiliyeti ile ders almak) al ki, velilerin gayret ululuğuna öğrenerek bilip, velilerin kıskançlığının büyüklüğünü anlayıp, onlardan vazgeçmeden korkup sakınsınlar diye kaza kılıcının boynunu vurmasından kurtulsunlar.

ŞİİR:
“ Tanrı, suret ehlinin (Görünene önem veren) incitmesi ve Tanrı’nın imtihanını görmeleri için bu cisme bağladı

Bu cismi incitmek, Tanrı’yı incitmek demektir.
Bu küpün suyu o ırmağa birleşmiştir.

Tanrı, bu ilgi ile veliler ve velilerden birinin cismine,
O cismin bütün dünyaya sığınak olması için bağlandı”
(Mesnevi 1.cilt, 155/2519-2521)

Böylece herkes o heybetten ders aldı ve Mevlevi oldular.

                                     ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***

Neler öğrendik:
1.    Güzel isim koymakla, güzel birinin ismi önermesi ile çocuğun gelecekte yükselmesine sebep olacak isme sahip olacağını öğrendik.
2.    Adaş edilen ismin, ismi taşıyanın kişiliğinden oluşan kuvvetin temiz olarak korunması gerektiğini öğrendik.
3.    Rütbe, makam, imkân çoğalınca temiz dostlar yerini; hırsı kamçılayan, yanlışa sürükleyen, benliği kabartan insanların sardığını öğrendik.
4.    Büyük bir yeregeçenin aklının başında davranışlardan uzaklaştığını öğrendik.
5.    Aklı başından gidenin işlerini zorbalıkla yaptığı tercih ettiğini öğrendik.
6.    Tanrı erlerinin sözlerine karşı soğuk cevaplar verilmesinin yanlış olduğunu, felakete götürdüğünü öğrendik.
7.    Tanrı erlerinin arkasından da konuşulmaması gerektiğini öğrendik.
8.    Tanrı erlerinin cesur olduklarını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Ne geçliğine, ne delikanlılığına, ne de sahip olduğun para ve bulunduğun imkânlara güvenip de büyüklenme hastalığına yakalanma.

Sahip oldukların hizmet alanını geniş tutman ve yeteri kadar ihtiyaçları karşılaman içindir.

Sen kimsin ki büyüklük taslayasın.
Birkaç nefes alamazsan ölüp gidersin.

Her zaman kendinden büyükler olduğunu bilmelisin ve onlara saygı göstermelisin, hizmet etmelisin, ikram etmelisin.

Sadece büyüğe de değil, küçüğe de, suçluya da, günahkâra da sahip çıkmalısın.

Önemsemen gereken vücut ve vücutla ilgili güçlü olman değildir.
Önemli olan ruhtur, ruhun mana kuvvetidir.

Bu yaşanmıştan ders almayan, öğüt dinlemeyenin; görüş kabiliyeti yok, ders alacak aklı yok demektir ki kaza okunu her an yiyebilir.

Aklı azcık anlayan, öz suyunu Tanrı ile özsuyunu birleşmişlerin eteğinden ayrılmaz, söz ve işaretlerini kulağına küpe yapar.
                                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar