(Mevlâna hazretleri gönülü anlatıyor)
3230. Bütün halk, seher çağının (Sabahın güneş doğmadan önceki zamanı) hoş soluğuyla
dirilir;
Sen nasıl bir güzelsin ki seher çağın yok.
Ne biçim gül bahçesisin ki bir gül
bile bitmiyor sende;
Ne biçim bağsın, ne biçim çayırlık-çimenliksin ki bir ağaç bile yok sende.
Yerlere serilmişsin, öylesine
sarhoşsun ki ne babadan laf ediyorsun a gönül (Kalpte
oluşan duyguların kaynağı), ne oğul hevesindesin.
Güneşe benziyorsun, ancak yalnız
gidiyorsun...
Ay gibi gece yol alıyorsun;
Adamların, filan yok.
Bu sarayda bir kuşa benziyorsun
sen;
Havalanmayı istedin mi, tut ki kapın yok, pencereden uçup gidebilirsin ya.
Bir yerde tutulup kalsan, oranın da
ne kapısı olsa, ne penceresi...
Ter gibi bedenden çık, bundan başka geçip çıkacak yolun yok çünkü.
Güzelim kıvırcık saçların var?
Külahın yoksa ne gam...
Dağ gibi ayağın var, yanın, belin, kemerin yokmuş, ne tasan (Üzüntü).
Gökyüzündeki melekler,
susamışlardır, hepsi de aşıktır sana, bir nazlı (Kolayca
gönlü olmayan, kendini ağır satan, ısrar bekleyen)-nazenin (Nazlı yetiştirilmiş, cilveli) güzelden, insandan da
üstünsün diye müjde vermeye gelirler sana.
O (Nur
ışığıyla bakan) gözü, o görüşü (Benzerlerinden
ayıran özelliğini) görmediysen gözün-görüşün neden aydın?
O inci (Şekil değiştirmeyen mücevherlik) yoksa sende, yüzün neden parlak?
O ekşi suratlıya söle (Söyle);
Ekşiliği al-götür burdan de (Diye söyle);
De (Söyle) ki:
O şaraptan içtiysen ne diye neşelenmezsin, coşmazsın?
***
DİVAN-I KEBİR 7 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
HAZIRLAYAN: ABDULBAKİ GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
Neler öğrendik;
1. Sabahın güneş doğmadan önceki zaman tabiatın yeniden diriliş başladığını, Allah dostunun her an diri olduğunu öğrendik.
2. Allah yakınında güzelliklerin bitmeyeceğini, baba, oğul hevesinden
vazgeçmiş, Tanrı şarabıyla sarhoş bir halde yaşadığını öğrendik.
3. Allah dostunun güneş gibi açıkça aydınlattığını, gizlice yol aldığını,
çevresinde adamları olmadığını, özgürce hareket ettiğini öğrendik.
4. Allah dostunu gökyüzündeki meleklerin bile çok sevdiklerini, Allah’tan
müjdeler getirerek sevindirdiklerini öğrendik.
5. Allah yakınının nur ışığıyla baktığını, benzerlerinden ayrı olduğunu, her
bir detayı ayıracak ve değerlendirecek gözünün ve görüşünün olduğunu, mücevher
gibi gören göze parlak gözüktüğünü öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Allah dostunun neşeli, coşkun olacağını, ekşilik olmacağını, Allah’tan gelen haberlerle hayret ve zevkle sarhoş olacağını, yabancılara suratını ekşi gösterdiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ
Sen nasıl bir güzelsin ki seher çağın yok.
Ne biçim bağsın, ne biçim çayırlık-çimenliksin ki bir ağaç bile yok sende.
Ay gibi gece yol alıyorsun;
Adamların, filan yok.
Havalanmayı istedin mi, tut ki kapın yok, pencereden uçup gidebilirsin ya.
Ter gibi bedenden çık, bundan başka geçip çıkacak yolun yok çünkü.
Külahın yoksa ne gam...
Dağ gibi ayağın var, yanın, belin, kemerin yokmuş, ne tasan (Üzüntü).
O inci (Şekil değiştirmeyen mücevherlik) yoksa sende, yüzün neden parlak?
Ekşiliği al-götür burdan de (Diye söyle);
De (Söyle) ki:
O şaraptan içtiysen ne diye neşelenmezsin, coşmazsın?
***
DİVAN-I KEBİR 7 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
HAZIRLAYAN: ABDULBAKİ GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
Neler öğrendik;
1. Sabahın güneş doğmadan önceki zaman tabiatın yeniden diriliş başladığını, Allah dostunun her an diri olduğunu öğrendik.
İşte böyle yaren;
Allah dostunun neşeli, coşkun olacağını, ekşilik olmacağını, Allah’tan gelen haberlerle hayret ve zevkle sarhoş olacağını, yabancılara suratını ekşi gösterdiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ