(Mevlâna hazretleri Şems Hazretlerini anlatıyor)
3160. Yıkıldım-gitti, ancak şu kadarını biliyorum;
Başımı
sen tuttun, kucağına koydun, yatırdın beni.
Güzelim,
aşk şarabının sakıysi (İnsan ruhuna Allah’ı sevdiren,
Allah nuru saçan kişi) olan sarhoş gözlerinden kadehle şarap (Tanrı şarabı) sunarsm bana...
Pek ulu bir usta değil misin zati (Kendine özgü)?
Bu
da senin lütfundur (Önem verilen, sayılan birinden
gelen iyilik ve yardımındır), şarap (Tanrı
şarabı) sundun da aklımı başımdan aldın...
Aklım başımda olsaydı neşeden çatlar-giderdi.
Bir kadeh sundun, elceğizlerimi çırpmaya başladım;
Bir kadehle, binlerce murada (İsteğe, dileğe) erişememek gussasından (Keder, kaygı, tasasından) kurtuldum-gitti.
Şuh
gözlerine (Baktığına neşe ve serbestlik veren gözüne)
and olsun (Yemin ederim ki) ki neşe (Mutlu olmaktan doğan ve dışa vurulan sevinç), onlardan
doğmuştur;
Sen, önüne ön olmayan (Sonsuz, ucu bucağı ve nihayeti olmayan) bir cansın;
Hiç kimseden doğmadın sen.
Yazıklar
olsun, ne kötü gündür sevgilinin evimden ayrıldığı gün; bütün bedenimi,
yanımı-belimi ateşlere yaktı-gitti.
Ne
mutlu o gün ki kutluluklar bize baktı;
Süheyl yıldızı kolayca yere indi, yanımda yurt tuttu.
Gönlümün
(Kalbimde oluşan duygularımın) kaynakları açıldı
(Enerji oluşup çevreye yayıldığı yer oldu);
Binlerce deniz gördüm...
O denizlerde gemiler var ki aşkla yüzüp duruyorlardı.
Bana
gelen lütufların (Önem verilen, sayılan birinden gelen
iyilikler ve yardımlardır) çetinliğinden uçsuz-bucaksız bir denize
daldım;
Orda boğuldum gitti;
Fakat gene de sevgilinin bakışı yüzdürmedeydi, yürütmedeydi beni.
Şemseddin'in
parıltıları vurdu bana;
O, gerçektende efendimdir;
Odur canınım temelinin temelinin temeli;
Ondan ötesi de bir hiçtir zati.
***
DİVAN-I KEBİR 7 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
HAZIRLAYAN: ABDULBAKİ GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
(Süheyl yıldızı:
Semanın güney yarım küresinde bulunan Sefine-i Nûh burcundaki parlak ve büyük bir yıldızın adı.
Süleyman
Peygamberin yıldızıdır.
Bu yıldızın tesirinde olan talihlilerine Tanrı’nın üstün güç ilahi nimetlerini ve saltanat verdiğine inanılır.
Yemenden daha iyi görülür)
Neler öğrendik;
1. Mevlana Hazretlerinin aşktan perişan olmuş halini gören Şems Hazretleri Mevlana Hazretlerinin başını kucağına koyup Tanrı şarabı (Cennet şarabı) içirdiğini, bu sarhoş haliyle ustalıkla aklını başından alıp iyiliğini, yardımını yaptığını öğrendik.
2. Aklı
başında olanın iyileşme tedavisinde önce sarhoş edilerek aklının başından
alındığını, neşe yapılması gereken iyileştirme-tedavi sağlanarak bu sırrı
görmemesi ve anlamaması sağlandığını, işlem bitince de aklının geri konduğunu,
bu işlemden sonra kişinin sevinç duyduğunu, kişinin kaygıdan, tasadan, kederden
kurtulduğunu öğrendik.
3. Şarap
içme, sarhoş olma tesiri bakımından anlatılmaktadır, Şems Hazretlerinin
bakışının bu tesirleri yapıp kişiyi iyileştirmesi olduğunu, bu iyileştirme
uygulamasını iyileşen kişinin aklının anlayamayacağını, sadece iyileşmenin
sevincini yaşayacağını öğrendik.
4. Şems
Hazretlerinde olağan üstü ve sonsuza kadar tükenmeyen bu özelliklerini gören
Mevlana Hazretleri Şems Hazretlerine daha çok hayran ve aşık olduğunu, yanından
hiç ayrılmak istemediğini öğrendik.
5. Şems
Hazretlerinin bakışı ile iyileştirmesinden sonra Mevlana Hazretlerinin
sevgisinde, isteklerinde, düşünüşünde, anmalarında, hatırlamalarında ve başka
birçok gönül alanı olan kalbinde yeni binlerce duygu kaynakları açıldığını,
binlerce Allah’ın sanatının büyüklüğünü ve bu bakışla aşkla yaşayanların,
aşkla hareket edenleri gördüğünü öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Şems Hazretlerinin bir bakışının parıltılarının Mevlana Hazretlerine vurmasıyla Mevlana Hazretleri gerçek efendisinin Şems Hazretlerinin olduğunu anlayıp kabul ettiğini, canının temeli, özü, olarak gördüğünü, daha ötesi olmayan bir sonuca ulaştığını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ
Pek ulu bir usta değil misin zati (Kendine özgü)?
Aklım başımda olsaydı neşeden çatlar-giderdi.
Bir kadeh sundun, elceğizlerimi çırpmaya başladım;
Bir kadehle, binlerce murada (İsteğe, dileğe) erişememek gussasından (Keder, kaygı, tasasından) kurtuldum-gitti.
Sen, önüne ön olmayan (Sonsuz, ucu bucağı ve nihayeti olmayan) bir cansın;
Hiç kimseden doğmadın sen.
Süheyl yıldızı kolayca yere indi, yanımda yurt tuttu.
Binlerce deniz gördüm...
O denizlerde gemiler var ki aşkla yüzüp duruyorlardı.
Orda boğuldum gitti;
Fakat gene de sevgilinin bakışı yüzdürmedeydi, yürütmedeydi beni.
O, gerçektende efendimdir;
Odur canınım temelinin temelinin temeli;
Ondan ötesi de bir hiçtir zati.
***
DİVAN-I KEBİR 7 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
HAZIRLAYAN: ABDULBAKİ GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
(Süheyl yıldızı:
Semanın güney yarım küresinde bulunan Sefine-i Nûh burcundaki parlak ve büyük bir yıldızın adı.
Bu yıldızın tesirinde olan talihlilerine Tanrı’nın üstün güç ilahi nimetlerini ve saltanat verdiğine inanılır.
Yemenden daha iyi görülür)
1. Mevlana Hazretlerinin aşktan perişan olmuş halini gören Şems Hazretleri Mevlana Hazretlerinin başını kucağına koyup Tanrı şarabı (Cennet şarabı) içirdiğini, bu sarhoş haliyle ustalıkla aklını başından alıp iyiliğini, yardımını yaptığını öğrendik.
İşte böyle yaren;
Şems Hazretlerinin bir bakışının parıltılarının Mevlana Hazretlerine vurmasıyla Mevlana Hazretleri gerçek efendisinin Şems Hazretlerinin olduğunu anlayıp kabul ettiğini, canının temeli, özü, olarak gördüğünü, daha ötesi olmayan bir sonuca ulaştığını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ