25 Eylül 2012 Salı

ŞEMSİ TEBRİZİ VE İSTEĞİN SEVİYENİ GÖSTERİR

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Görüyorsun ki, şahitler meclistekiler benden uzakta.
O gece, onun gönlünde parlayan, nurun etkisiydi.

İstedim ki o zaman ona sorayım:
Kim ne dedi de ona güldün?
Sert bir bakışla ona baktım.
Ama kendimi tutabildim.

Öfkem geçsin diye, çünkü hastaydı.
Geçen gün de kendisine gülerek bir göz attım.
Eğer bu doğru bir bakış olsaydı iş kolaydı.
Bununla beraber zordur.

Toprak altındaki nazeninlerden (Görünmeyen nazlı olarak yetiştirilmiş) birkaç tayfamız var.
Öyle nazeninler ki, karanlıktadırlar.
O başka mesele.

Benim sultanlığımda bu türlü şeyler olur.
Bu saatte ne var ki, hatibin kılıcı gibiyim!
Ne keserim ne batarım.

«O bilip de sükût ettiğin şeyi bu saatte görürsün,» dedi.
Sordum ona:
«Neler söylüyorsun?

Benim hatırım için ona gerekli olan şeyi bir kere söylemez misin?» Evet ben çağırdım, ben söyledim, Alâeddin’e, Kerim’e söyledim. Benden çok incindiler.

Ondan sordum.
Sen bana şöyle diyorsun:
Kiminle çağırdın?
Nasıl çağırdın?

Seni böylece hoş karşılayınca, ne yaptım ki, beni takdir ediyorsun? Şimdi gel ki, sana bir öpücük vereyim!

Ahi’ye dememiş miydin ki, Şemseddin sizden bahsediyor.
O bizden atılmıştır.

O Hâcegî denilen, kılı kırk yaran, fakr mertebesinde biricik bilginden bir kaç kat daha iyidir.
Ben meclise geldiğim zaman elini ağzına koyar:
«Susun, biz ne biliyoruz,» der.

Şimdi dedim ki:
Bizim aramızda bir bilirkişi gerektir ki, bu meseleleri kesip atsın, o ayırt etsin.
Ama o bilirkişi dışarıdan olmalı.

O, neye karar verirse inayetle baş eğmek, karara saygı göstermek gereklidir.
Yoksa onun azıcık da bir gücü olamaz.

Ama burada karar iş arasında veriliyor, iş arasında el çırpanlara, gemiye atlayanlara, satranç oynayanlara, hepsine hüküm veren o bilirkişi olmalı.

Şeyhin biri bir gün eline bir elma almıştı, Zeyneddin Kelusî’den sordu ve dedi ki:
«Ben Allah’ı gördüm, ondan bir elma istedim, bana verdi.

Sen Allah’ tan ne istersin?
Bayezid-i Bistamî, Allah’tan Allah’ı istedi; filan kişi filanı istedi.» Zeyneddin de dedi ki:
«Ben de Allah’tan Allah’ı istiyorum
«Öyleyse, sen Bayezid’in mertebesindesin,» dedi.
(M. 188)

Ben çocuktum, bana sordu; ben de başımla işaret ettim, seni isterim dedim.
Başım salladı, artık hiç bir şey söyleyemedim.
Bir daha ağzım açılmadı.

Ama bütün içim sözlerle, deyimlerle, manalarla dopdolu idi.
Öyle acayip bir hale gelmiştim ki, bu hal çocuk yaşında pek az kimselere nasip olmuştur.

Horasan’dan gelen büyüklerden biri yönünden üstada bir gönül açıklığı gelmişti, ona bir şeyler doğuyordu.
«Bana gel, benim babam ol!» diyordu, beni buna zorluyordu.

Onun çocukları için oldum; ne yapayım, onun hastası olmuştu.
Bu saatte hastaların başına gidersek orada rahat vardır.

Çünkü ulu Allah karşına ne çıkarırsa onu kendine tam bir mutluluk sayarsın.
Bizim nazenin kullarımızdan biri, uygunsuz bir toplum içinde tutsak düşmüştür diye beni gönderdiler; ona bir ziyan erişirse yazık olur, dediler.

Eğer iki dost, birbirinin yanında yahut karşı karşıya oturmuş konuşuyorlarsa o muhabbetin tadı ile onları uzaktan seyretmenin tadı bir olur mu?

Ama o uzaklık, eğer sende gönül sefası var da arada engel olmuyorsa, onun zevkine göre yakınlık zevki nerede kalır?

Bir kimse ki, uzaktan huzurda olursa, yakında nasıl olur?
Falan yere gidelim derler ona.
«Hele bir sor,» der,
«Şemseddin orada mıdır?
Eğer yoksa şimdilik işim var…»

Filan kuyumcu dedi ki:
«Senin hakkında uygunsuz sözler söylediklerini işittim.»

O övmeye başladı, ben, onu övünce:
«O nasıl olur?» dedi ve ilâve etti:

«Sen böyle değildin ancak onun sohbeti bereketi ile böyle oldun.
O seni açtıkça açılıyorsun.»

Parmakla dokundum, böylece eğildi ve dedi ki:
«Sen sohbete lâyık bir insansın.»

Ben hemen atıldım ve dedim ki:
 «Eğer halvet olur da yalnız ikimiz beraber olursak, bana on pabuç vurur musun (verir misin?)?

Her açılışta daha parlak bir hale geleyim.
Sen büyükler hakkındaki sözlerinle sohbete en lâyık bir zatsın.»

Ona inanmıştım, işitmiştim ki, büyük bir bilgindir, şöyledir böyledir.
Ama bununla değil.

Şimdi iyi sohbete dikkat et.
İster ki siz mescitte olasınız; oraya gelsin sizi görsün ve beni de övsün.
(M. 189)

Bana dedi ki:
«O, iyi olur ama falan kuyumcu da şeyh olmuştur, ne dersiniz?» Herkes kendi makamında büyüktür.
Ama onunla ne ilgisi var?

Bu hiç kimse hakkında uygunsuz söylemek değildi, bize göre onun âlemi başkadır.
Derviş ham hayaller peşindedir.

                ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Şems Hazretlerinin insanların gönlüne baktığını, orada olan durumlardan haberdar olduğunu öğrendik.

2.   Şems Hazretlerinin bir toplulukta ondan bahsedildiği zaman haberdar olduğunu öğrendik.

3.   Şems Hazretlerinin kendini göstermeyen, gizleyen hizmet eden öğrencileri olduğunu, onları yetiştirdiğini öğrendik.

4.   Her zaman beraber olduğun dostunun yanlışını yüzüne söylediğin incineceğini bildiğimiz zaman daha az yüzünü gösteren başka bir dosta rica ederek onun söylemesini sağlamak gerektiğini öğrendik.

5.   Bir büyüğü çağıracağımız zaman kiminle çağıracağımızı ve nasıl çağırdığımıza özen göstermemiz gerektiğini, hoş ve takdir edilen bir şekilde yapılmasının gerektiğini öğrendik.

6.   Şems Hazretlerini kendisini alçaltmaya dışlamaya çalışanlara meydan okuduğunu öğrendik.

7.   Tanrı’dan kendisini istememiz gerektiğini, Tanrı’nın imkânlarını istemenin aşağıda olan bir istek olduğunu öğrendik.

8.   Bize ders verenin öğreticinin bilgisinden daha fazla kendisini istememiz (Bağlanmak) gerektiğini öğrendik.

9.   Tanrı’nın bizim karşımıza her ne çıkarırsa bir mutluluk kaynağı olarak kabul etmemiz ve razı olmamız gerektiğini öğrendik.

10.        Yüz yüze sohbetin çok kıymetli olduğunu, uzaktan sevmekten çok daha kıymetli ve faydalı olduğunu öğrendik.

11.        Hakkında kötü şeyler söylenen kişi bile olsa o kişiyle yüz yüze gelmek suretiyle kıskançlıktan ve iftiradan oluşan kötü sözlerin yok edilerek asıl gerçekliğinin ortaya çıkmasını sağlamamız, sevgi ve saygının gerçeklikle değerini bulmasının gerektiğini öğrendik.

 İşte böyle yaren,

Biri başkası hakkında bir şeyler söylediği zaman kendi bilgi ve görüşü ile duygularını katarak başkasına aktarır.

Bu adı geçen kişi hakkında ne kadar yorum yapılırsa aslından uzaklaşılır.
Bazen iyi çok kötü, bazen de kötü çok iyi durumuna getirilir.

Her iki durumda hakikatten uzak olduğu için kabul edilmemelidir.
Doğru olan yüz yüze gelmek ve birebir kendisini tanımak için konuşmaktır.

                                      *

Bir insan ne istiyorsa istediğinden hareketle o kişinin neyi sevdiğini, ne olmak istediğini, neyi ele geçirmek istediğini, yani bir şekilde seviyesini anlarız.

O kişinin şu andaki durumunu ve izlediği yolu ve hedefini açıkça anlarız.
İstekler arif olanlar için anlayış ve kavrayış olarak çok büyük ip ucu verir.

                                 *
RAVLİ

Popüler Yayınlar