Hama
ile Hana arasında Hasana’ya gittim.
Mevlana
ile Mecduddin aralarında şöyle konuştular: Biz uyuştuk.
Evet,
Şemseddin bizi atlatmaktan hoşlanır, ısrar edersek evet der, ne iyi olur, yine
gider.
Eğer
bizden ayrılırsa tedbirli davranmamız gereklidir.
Vaz
geçerse hiç bir şey olmamış gibi davranırız.
O
zaman bize meşhur Cuha’nın kolu çolak olduğu vakit tamburunu çalarak söylediği
şu şarkıyı hatırlamak gerekir,
Şiir:
Ben hep senin köyünde kemik topluyorum ki,Oraya hiç bir köpek ayak basmasın diye.
(Senin
sofrandan dışarı artıklarınla besleniyorum, ‘Söylediklerini topluyorum’
Senin
çevrene başka birilerinin gelmemesi, yalnız benim gıdam olarak kalman için
çalışıyorum.)
Onlar
nerededirler?
Nihayet
ben diyorum ki, onlar benimkilerdir. Sonunda anlaşıldı.
Dediniz ki, sen hep şu mısraları mırıldanırdın: (M. 186)
Şiir:
Ay yükseldi, biz alçaklaştık
(
Tanrı’dan gelen nurlara sahip kişi yükseldikçe biz ona uymak yerine yanlış
işler yaparak bu aydınlanmaktan mahrum kaldık)
Beyit:
Sevgilim bundan sonra bizden her ne işitsen,Artık el açma bize, çünkü biz gittik elden.
(Sevgili
büyüğüm, biz yoldan çıktık, her ne bize versen kıymetini bilemeyecek duruma
geldik)
Görüyorum ki, göklerden dalga-dalga nur yağıyor..
O yavrunun yüzünden, benim yüzümden ve gözümden fışkıran nurla ta ciğerimi görüyorum.
Kuran’da,
«Ey iman edenler!
Niçin yapmadığınız şeyleri söylersiniz,» anlamındaki ayetin yorumu şudur: Bu ayet bir kere müminler hakkındadır, onları ilgilendirir.
Eğer
buradaki özellik onun hakkında ise ne dersin?
«Niçin
söylüyorsunuz?» Sözü, kıskançlık kaynağından gelmiş olurdu.
Onlar
kendi testilerine başkalarının tortusunu doldurmaya hiç razı olurlar mı?
O
halde «Yapmadığınız şeyler,» buyrulmasının yeri
olur muydu? Yeter ki bir sebep olsun.
Bunlar bir toplumdur ki, onlara iki akça verip, kâseyi doldurup götürebilirsin.
Bu
ne demektir?
Katırın
açlıktan kemikleri dışarı fırlamış.
(Aldığı
bilgiyi taşıyamayacak yapıda ve durumda olmak)
(Yediğini
hazmedecek durumda olmamak)
Sözünden başka hali de değişti; hali ile birlikte konuşması da
düzgünleşti.
Artık bir şey söylemez. Bu azarlama onlar içindir.
Siz
niçin halinize uygun olmayan bu sözleri söylediniz?
Derler
ki, hayır ben, bu hal ehlinin kulu kölesiyim. Onların duyduklarını duyanlardanım.
Şu
halde iş böyle olunca size mübarek olsun!
Bu
çok fena bir haldir, kendine oyun oynuyorsun demektir. Erkeklik odur ki, düşmanın oyununu görebilesin.
Söze başladı ve dedi ki:
Söyledi ve söylüyoruz.
Bunun
nihayet senin oyunun olduğunu görüyorsun.
O
gece kendisini çağırmadıklarından dolayı incinmişti. Beni de evde zayıf birisi var diye çağırmışlardır.
O
kimdir diye sorarlarsa, buraya gelmesini istemediğim bir adamdı dersin.
Ona
bir peri verdim ki, gerçek görüşlü olduğu için gelmedi, uçtu gitti, beni
kurtardı.
Ama
nihayet bu kanadı sana ben verdim.
Gerekirdi
ki, şimdiye kadar yerinde kalmış olsun.
Yaklaştı
ve dedi ki:
Ben
Kerim ile bir tarafa gitmek istiyorum.
Eğer
yalnızsa.
Yalnızdır,
değildir, kendisi bilir.
Ben
ona, «Düşmanın oyununa dikkat et,» diyorum.
«Oyun
bundan daha açık olur mu ki, falan evde öleceğim,» dedi. Ona çok inanırdık ve o açık konuşmuştur, diyordum.(M. 187)
Allah bizim aramızdadır.
Bu
işareti dinle!
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Sevilen büyüğe yakın olanların kıskançlık
gösterdiklerini, başkalarını yaklaştırmamak için uğraştıklarını öğrendik.
2. Sevilen büyüğün kulağına sevimsiz sözler giderse o
sözü söyleyen kişiden uzaklaşacağını, onu kendi haline bırakacağını öğrendik.
3. Büyüğe karşı sevgi saygı göstermediğimiz, onu
kendimize sevgili yapmadığımız müddetçe ondan bize nur verilse bile değerini
bilemeyeceğimizi, bunu uygun şekilde kullanamayacağımızı öğrendik.
4. Kuran’da kime hitap edilmişse o söz o söylenene ait
olduğunu, başka bir kişi ve alana o sözün götürülmemesi gerektiğini öğrendik.
5. Herhangi bir söz ilgilisinden başka yerde söz
ediliyorsa bunun kıskançlıktan olduğunu öğrendik.
6. Büyükler başka birinin sözünü ancak bir sebep ve gerek
olursa söz ettiklerini öğrendik.
7. Bazı toplulukların para ile iş yaptıklarından onların
parasını alarak bilgi verilmesinin gerektiğini, o topluluğun paraya verdikleri
kıymet ölçüsünde alacakları bilgiyi değerli bilerek yararlanacaklarını
öğrendik.
8. Yükümüzü ve bizi taşıyana iyi bakmamız gerektiğini,
güçlü tutmamız gerektiğini öğrendik.
9. Doğru sözü kabul edenin düşünce ve davranışlarının
hemen değişmeye başladıklarını öğrendik.
10.
Duyup da
anlamayanların anlamış gibi davranmalarının kendini kandırmak için yapılan bir
oyun olduğunu öğrendik.
11.
Azarlama ile söz
ve düşünce ve davranışları değişmeye başlayınca başka bir şeyler söylemenin
gerekmediğini öğrendik.
12.
Düşman
olanlarını, düşmanca davrananları bilmemiz ve onların oyunlarını görmemiz
gerektiğini öğrendik.
Düşmanın
yapacağı kötülüğü akıl yoluyla sezmemiz ve gereken tedbirleri almamız
gerekmektedir.
Düşmana
karşı her zaman uyanık olmak ve gerekir.
Düşmanın
hakkından gelebilmek için silah gerekir eğer silahınız yoksa düşmandan uzak
durmamız gerekir.
(Tahta
kılıçla savaş yapılmaz)
Düşmanımız
ne kadar güçsüz olursa olsun yine de dikkat etmemiz, uyanık olmamız gerekir.
Bir
şey yaparak karşıya zarar verirsek, onun oyununu bozarsak, gücendirirsek düşman
olurlar.
Birine
iyilik yaparsak onu şeytan kandırarak sana
düşmanlık yaptırır ve senin bir daha iyilik yapmana engel olur.
Bir
kişi kıskanç ise sende gördüğü veya hissettiği
bir değerden dolayı çekememezlik eder ve sana düşmanlık etmeye başlar.
Büyük
kişilere Tanrı’nın verdiğini kıskananlar düşmanlık ederler.
Bu
düşmanlık yapmada aslında şikayet Tanrı’ya dır.
Kıskanç
kişi içinden Tanrı’ya şunu der:
Ben
varken, ben buna daha uygun iken o değersiz kişiye değerli şeyleri niye verdin?
Diye şikâyet eder.
Tanrı
dilediğine zenginlik, isteyene de ilim verdiğini tekrar hatırladık, öğrendik.
*
RAVLİ