23 Eylül 2012 Pazar

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE SEVİLEN VE BEĞENİLENDEN ÖĞRENMEK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Ferhat ile Hüsrev ve Şirin hikâyesini Leylâ ile birlikte söylüyoruz. Eğer bırakırlarsa işler iyi olur.

Lala hikâyesini birinci gün yasakladı; ikinci gün bir kaç altın verdi, tatlı sözlerle tekrar müsaade etti, «Bana bir iş buyur,» dedi.

«Şöyle böyle hiç şehvet sözü olmasın öyle bir şey bulunmasın içinde. Bu Lala işidir,» dedi.

O günü baktım ve «Bu hal şehvet halinden ne kadar uzak!» dedim.
O bir köşeden geldi. «Bu böyledir,» dedi.

Keşke bir şey okusaydı da beni şu medreseden kurtarsaydı.
Allah korusun ki bir şey okumadım da böyle bir kaç şey yapabildim. Allah’a sığınırım eğer bir şey okudumsa.

Şahap diyordu ki: Bu çocukcağız bana, Şam’a gideyim de tahsil edeyim diyor.
Dedi ki: Allah’a sığınırım!
Henüz gitmediği halde bizi bazı sorularla aciz bırakıyor.

Ben bütün bu divaneliğimle nice akıllıları şarap küpüne sokmuşum. Bütün dalgınlığımla nice açıkgözleri koltuğumda götürmüşüm.
İçimde bir müjde sevinci vardı.

Güya havalarda uçuyordum, yeryüzünde değildim.
Tahsil ediyorsun ama bana göre hayır.
Her gün bir satır okursan böyle olur.

Babanın seni tahsile göndermekten maksadı şu idi:
Zamane kötüdür halk çocukları azdırır.
Allahtan korkmazlar.

Bu anda Allah’a çok şükürler olsun!
Senin elde ettiğin bilgiler yeter derecededir.

Yolda çeşitli fenlerden söz açmıştım; Diyordum ki:
Yol, ev gibi değildir.

Ben türlü fenlerde yetkili bir bilgin gibi önemli fen konularından konuşuyordum.
Biz, birçok yazma eserlerden daha üstün geldik.

Ama Mevlana bizden daha üstün.
Çünkü her ne varsa bir kere ondadır.
Sen kendini tamamıyla ona vermezsen o da senin olmaz.

(M. 183) Yüce Allah kutsal hadiste şöyle buyuruyor: «Bana bir karış yaklaşan kuluma ben bir arşın yaklaşırım.»

Uzaklık, büyüklük Mevlana’dandır; açık söylüyorum.
Bugün bana iyi bakacak mısın?

Hiç mürüvvette (İnsanlığa, mertliğe, yiğitliğe, cömertliğe, iyilikseverliğe) sığar mı ki seni bu kadar bilgi ile üstün niteliklerle sade akıl yönünden göreyim?

Hazreti Peygamber buyurmuştur ki:
«Kul acıkınca onun kalbinden ve dilinden hikmet bulutları yağmur yağdırır.»

Şiir:
Bu gün kıblesi mutfak olan kimselerin,
İyi bil ki, yarın yerleri cehennem olacaktır.

Ey senin o, gırtlağın ki, Allah’ın, «Yiyin için!» emri ile kesilmiştir! Bir kere sor ve de ki:
Ey gırtlak söyle bir kere sen hançer (Bıçak) misin?
Yoksa hançere (Gırtlak) misin?

Az yemek sendeki gücü artırır, çok yemek hikmet ve düşünce kudretini azaltır.

Herkes mademki onunla kendini süsler, bu öğüdü dinle:
Burada bulur da yemezsen, öte tarafta yersin, bu bana bir başlangıçtır dersin.
Bunu öğren ki, gönül açıklığı ve sevap kazanasın!
Aradığın sevgili sık-sık sana yüz göstersin.

Bunun misali, şuna benzer: iki kişi oruç tutar, biri bir şey bulamadığından aç durur, öteki ise bu orucu her şey bulduğu halde Allah rızası için, sırf sevap kazanması için tutar.

Başka bir örneğini daha anlatayım:
Bir hadım ağası ile başka bir delikanlı zinadan sakınırlar yahut bir hasta ile güçlü kuvvetli bir erkek perhiz yaparlarsa, bunlar, hiç biri birbirlerine eşit olurlar mı?

Nasıl ki, bütün hayvanlar da dişilerini bulamayınca göremeyince sabrederler.
Ama hapsinin de zayıf bir tarafı vardır.

Şiir:
Ey Leylâ’nın vefalı soydaşları,
Allah sizin sayınızı artırsın!

Leylâ gibilerdir ki, aşka susayanlara karşı cömertçe canlarını bağışlarlar.

Evet, Horasan caddesinde develer gördüm; bilmiyorum ki üç yüz tane mi yoksa bin tane mi?

Bu nasıl bir zor iştir ki, onların hangisi erkek hangisi dişidir, anlayamadım.
Ötekilerini de bilmiyorum.
Bari onun sözü, erkek ve dişidir.

Eğer öteki erkek ve dişi olmasaydı onun sözü de erkek ve dişi olmazdı.
Hareketi de erkekçe ve dişice olmazdı.
Her millette erkek de dişi de vardır.
Ancak bir toplumda yoktur.

Bu ayrıcalıktır ama nerede o toplum?
Mademki onu göremiyorsun ey sevgili artık ne söyleniyorsun?
Bizi biraz yalnız bırak. (M. 184)

Çünkü bize yakınlık göstermezlerde yalnız kalmanız gerekiyor.
Bizim aşinamız (Bildiğimiz, tanıdığımız), bizi tanıyan o can kimdir?
Şimdi bu sözü açıktan söylüyorum.
O kendi uğursuzluğunu nasıl anlayabilir?

Bunu, Allah bilir.
Eğer mana yönünden söz açarsak hoş olmaz.

Eğer manadan söz açmazsak kutsal hadiste buyrulduğu gibi:
«Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın yaklaşırım.» Söz eri olan bir insanın içinde dalgalanan nice sözler, nükteler vardır.

Ancak onu dinleyecek yetenekte kimse bulamazsa neye yarar?
Oraya gitti, oturdu.
Deniyor ki, geride başka insanlar da var.

Vaize başlayınca benim hatırıma şu şiir geldi.
Şiir:

Harabat ehli (Virane) oldum, gamdan (Üzüntüden) kurtuldum,
Bende ne zabitlik (Din kurallarına uymak) kaldı, ne Kuran okuma kaygısı.

O özgür erlere hizmet yolunda,
Belimi, onun sağlam zünnarı (Hizmet kuşağı) ile bağladım.

Meclisin neşesi üç şeyle gelir derler.
Bende hem şarap (Sarhoş eden sözler) var, hem güzel var, hem ışık.

Beyit:
Biz sana kulluğumuzu gösterdik (Sevgi ile bağlanarak hizmet etmek), ne çare ki,
Senin çirkin huyun köle satın almasını bilmedi (Beni kabul etmedi)!

Kuyu kazan kimse sudan nasıl kurtulabilir?
Sitemli sözlerle kendilerini ariflerden gösterirler, hep uğraşırlar ki, örtünsün diye.

Bir de saçlarını hep dışarı fırlatır sonra örter, binlerce cilveler, yaramazlıklar yapar ki, kimse kendisini tanımasın.

Akıllı adam onu bilir Dikkati başka yöne çekeni).
O nerede, bu nerede?

Bu birinin yaptığı, öteki gibi doğru olabilir mi?
Böylece söze de dikkat etmelidir.

Birçok kimseler sözü kapalı söylemek isterler.
Nihayet kendinden insaf et bir kere.

Senin güzel bir cariyen olsa, hanımının erkek kardeşi de onu görse, ona, «Hoşuna gitmedi mi?» diye sorarsan, o hoşlanmamak ileride ne etkiler ve ziyanlar meydana getirir.

Çocuğun biri, kendini öğen ve güzel bulan dadısına, «Benim yüzüm güzelse senin hoşuna gitmeyen çirkin yüz kimin yüzüdür?» demiş.
O kimdir ki, beni bildiğini iddia ediyor?

Dünyada hiç çirkin yoktur, ama bir ölçüye göre. (M. 185)
Küfür bile çirkin değildir.

Ama iman ile karşılaştırılınca çirkin olur.
Yoksa kendi nefsinde güzeldir.

O iman karşısına gelince, bozuk ve çirkin görünür.
Demir nefsinde demirdir, serttir.

Ama onda halk için faydalar vardır, kuvvet yardır.
Fakat bakıra göre derecesi daha aşağıdır.

Çünkü bakır her şeye elverişlidir, her kılığa girer; demirden ziyade, kimya işinde elverişlidir.

Bu niteliği dolayısıyla de demirden üstün sayılır.

Gümüşe sıra gelinceye kadar, çok güzeldir ama altın, mücevher, değerli inci de sıra ile biri ötekinden üstündür.

Yakuta sor bir kere: «Neden öyle kıpkızıl oldun?
Yoksa sana bu hal güneşten mi geldi?
(Güneşin parlaklılığından, renkliliğinden, aydınlatan ve ısıtan özelliğinden)

Eğer söz onu küçümserse, değerini azaltır ve kırarsa onu başka bir manada, başka bir şekilde ayıklar gösterirlerse ne çıkar.

Eğer böyle olmasa, onun hiç bir bilgisi yok demektir.
Öyle ise en azından ona, «Pabuçlarını al!

Biz bunu kabul etmeyiz; bunu kabul edenlere de engel oluruz, hainlik ederiz,» deriz.

Ona sordum:
Ne zaman beni bildin?
Ne zaman beni gördün?
Ne zaman eteğin eteğime, kolun koluma dokundu?
Ne zaman benimle oturdun ve bana yoldaşlık ettin?

Balığın bilinen tarafı, onun suda yaşamasıdır.
Eğer her hangi bir hayvanın sudan kaçtığını, su korkusu ile öldüğünü görürsen, o balık değildir.

Ona Allah’tan bahsedildiği vakit üzüntüden, korkudan ölür ve bu yüzden sudan çıkmak ister.
Ama balığın suda yaşadığını ispat için, davaya, şahide, ispata hacet yoktur.

Çünkü o suda yaşar, sudan çıkmaz, rastgele çıksa bile asıl olan onun suda yaşamasıdır.

Diyelim ki, Halife bir zümreye beyaz, bir zümreye yeşil, başka bir zümreye de kırmızı elbise giydirmiştir.

Hatta bazılarının başlarına geniş kenarlı külahlar koydurmuştur.
O bununla övünür ve onu bozmaz.

Ancak onun vezir ve yakınları belki bu töreyi değiştirebilirler.
Ama onlar da hep birlikte o halifeye sığınırlar.

Çünkü onların halkı korumaktan başka işleri yoktur.
Başka maksatları da olamaz.

Halife kendisi için iyi olanları bilir, onu affeder, nefsiyle bilir.
Vezir, eğer ona karşı bir düşmanlığa kalkışan olursa bunu haber verir.
Onun bundan başka işi yoktur.

Kutsal hadiste Allah şöyle buyuruyor:
 «Gizli bir hazine idim, kendimi tanıtmak hoşuma gittiği için yaratıkları yarattım ki, beni bilsinler!»

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Sevilen ve beğenilen birinin gözüyle görmek ve söylemekle işlerin iyi olacağını öğrendik.

2.   Cinsellik bulaşmamış işlerin kolayca düzene gireceğini öğrendik.

3.   İçinde müjde sevinci olan bilgin birinin birebir anlatmasında duygular, sevinçler, faydalar ve tehlikeler açıkça anlatılarak ve önemi belirtilerek, sırların açıkça söylendiği bir anlatımın etkili, güzel ve yeterli bir öğretim olacağını öğrendik.

4.   Kitaptan okumak suretiyle edilen bilginin istenilen ve beklenilen faydayı vermediğini öğrendik.

5.   Gidilen bir yolda tehlikeler olduğunu, ev gibi bir korumanın olmadığını yani saf, temiz öz bilgilerin emin yerde daha tehlikesizce alınabileceğini, deneme-yanılma metodu ile öğrenmenin çok tehlikelerle karşılaştıracağını ve zararlar verebileceğini öğrendik.

6.   Mevlana Hazretlerinin her şeyle dolu olduğunu, ondan yararlanmak için kendimizi ona vermemizle (Severek ve saygı duyarak bağlanmak) suretiyle yararlanabileceğimizi öğrendik.

7.   Mevlana Hazretlerine ne kadar yaklaşırsak onun bize daha fazla yaklaşacağını öğrendik.

8.   Ruhunu doyuma ulaştırmak isteyenin Tanrı’nın onu doyurmak için sayısız sebeplerle ona lazım olanı gönderdiğini öğrendik.

9.   Az yemek yememiz gerektiğini, az yemeğin düşünce ve kontrolü artırdığını öğrendik.

10.           Var olduğu halde perhiz etmenin değerli olduğunu, yok olanın mecburen perhiz ettirdiğinden kıymetli olmadığını öğrendik.

11.           Sevgi yönünden cömert olmamız gerektiğini öğrendik.

12.           Toplumda erkek ve dişi karışık olduğunu, yalnızca Tanrı erlerinin bir cins olduğunu öğrendik.

13.           Bir insanın kendi uğursuzluğunu (İyilik yapma kaynağının olmayışı) anlayamayacağını öğrendik.

14.           Bir işle uğraşan kimse o işin iyiliğine ve pisliğine muhakkak bulaşacaklarını öğrendik.

15.           Akıllı adamların arif olanları bileceklerini, arif süsü verenleri de bileceklerini ve ayıracaklarını öğrendik.

16.           Söze dikkat etmek ve güzel sözden hoşlanmak gerektiğini öğrendik.

17.           Çirkin olmadığını, güzelliğin derecesinin en altında olanlara oranla çirkin göründüğünü öğrendik.

18.           Bir şeye açlık duyduğumuz zaman Tanrı’nın yardım ettiğini öğrendik.

    
İşte böyle yaren,

Güzellik, kalitelilik, olgunluk, yarayışlılık, değişik durumlarda bile kullanılabilir olması durumunda olup değerini muhafaza edenin değeri daima üstün olduğunu öğrendik, anladık.

Birini tanıdığını söylemek için onun yaşamını bilecek kadar yakın olmak, uzun süreli görmek, kol kola gezecek kadar samimi olmak, birlikte oturup konuşmak, beraber yol arkadaşlığı yapmak gerektiğini öğrendik, anladık.

Kimi Tanrı rahmetinin içinde kendine hayat bulur, kimi de korkup konuşmaktan bile kaçtıklarını öğrendik, anladık.

Her ne durumda olursak olalım Tanrı’ya sığınmak ve yardım almanın her insanın bilmesi ve yapması gereken bir davranış olduğunu öğrendik, anladık.

                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar