19 Eylül 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE DEVAMLI DOĞRU VE TAM BAĞLILIK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

 (M. 171) Yüzüne tükürdüğün zaman ses çıkarmayan kimse yoktur.
Kerim, demiştir ki:
«Biri gelmiş pazarda oturmuştu, güya pazarı yakacaktı.»

 Ona dedim ki:
«Ey ahmak.
Sen de aynı yangının içinde yanar gidersin.
Yanmak ona derler ki, yanasın da senden hiç bir eser kalmasın.»

Evet, evliya zümresinden bazı kimseler vardır ki yanan ateşe atılırlar ama asla yanmazlar.

Gizli bir topluluk da vardır ki, onların her şeyi gizlidir.

Dedi ki:
«Ali’yi düşman bilenlerden bir Haricî (Hz. Ali’ye isyan eden cemaatten biri) vardı.
Ali için o öldü,» dedi.

Ama Alâ’nm (Alâeddin) düşmanı dedi ki:
«Ben öyle söylerim ki Hazreti Muhammed’in (S.A.) düşmanı da Yahudi idi.
Lâkin yine Yahudi olarak öldü.»

O erkek – dişi kerim (Büyüklüğü üreten) değildir ki!
Evet, o arkasını Kalenderlerden (Hoşgörü sahibi olanlardan) asla esirgemez.

Ben onun için öylesine kavgalar ettim, dostlarla cenkleştim ki! Müminler ulusu Hazreti Ömer bile hiç bir şey için bu kadar uğraşmamış ve bu kadar söylememiştir.

O bana karşılık olarak bunu yapar.
Benim çömezimdir (Öğrettiğim, yetiştirdiğim), hayli gün önümde diz kırmış oturmuştur.
Ondan çok zahmet çektim.

 Bakıyordum çok yanlış konuşuyor, yanlış okuyor, elinden aciz kalıyordum.
Yatırıp eline yüz yahut bin sopa vuruyordum.
Bir sopa vurunca, «Tamam artık yüz sopa oldu,» diyordu.

 Derlerdi ki:
Önün önünde ders okurken henüz çocuk idim.
Bana böyle sövüp saymazdı.
Meğerse sevdalı olmuştur.

Artık aramızdaki muhabbet kesilmişti.
Şimdi tekrar karşıma gelmiyorsun, eteğimi tutmuyorsun.

Bu bağa gitmenin etkisidir.
Bundan faydalandın.

Ben dışarıdan düşünüyordum ki, onu görür görmez boynuna sarılayım.
Sen ise gidiyorsun.

Ev bana çok yabancı geliyor.
Artık gideyim dedim.

Tekrar o kadının yanına gitmeyeyim de ne yapayım?
Gideyim de çabucak geri döneyim.

O halde niçin gitmiyorsun çabuk git!
Ona ya pire diyeyim yahut çekirge.

Çünkü zıp, zıp sıçrıyor.
Ben dedim ki: O, bu günahsız Kimya’dandır.

Ama gerektir ki onun madenleri biz olalım ki, kendisini bu derece sertleşmiş görmesin.

«Senin için pirinç mi pişirelim, yoksa turşu mu istiyorsun?» diye sordu. «Ey hoca,» dedi, «İki horozun yok mu?»
«Var,» dediler.

 Âlâ ile Muhammed Taceddin şikâyettendi.
«Dâye kadın bizi aç bırakıyor,» dedi.

Ona dedim ki:
«Dâye kadın seni aç bırakıyorsa annen yerinde duruyor.
Benim adımı ona söyle.

Nasıl olur ki, ben senin adını biliyorum da sen benim adımı bilmezsin?
Ona söyleyince hemen gelir, oradadır o. (M. 172)
Korkma hemen söyle, evet oradadır.»

Senden hapşırmak, sizden de şifalar olsun demek, yaraşır.
Tekrar hapşırdın mı, bir daha şifalar olsun duasını tekrarlarım.

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Başkasını yakmak için (Zarar vermek için) uğraşanın bu uğraşıda kendini de yakacağını (Zarar vereceğini) öğrendik.

2.   Yanmanın (Günahsız bir kimyaya bürünmenin) eski varlıktan hiçbir eser kalmayacak şekilde olması gerektiğini, söz ile yandım diyenin hiçbir şey ifade etmediğini öğrendik.

3.   Bazı velilerin herkesi yakan tehlikelere atılsalar bile zarar görmeyeceklerini öğrendik.

4.    Yanarak ( Günahsız olmak için uğraşının) kimyasını değiştirip (Dünya ile ilişkisini kesip) o küllerden yeniden doğmak için doğru yolu bulmak gerektiğini, doğru yolda bu işi yapmayanın uğraşısının boşa olduğunu öğrendik.

5.   Dost olacağımız kişinin istediği yoldan değil de kendi kafamıza göre yol izlersek elde edişimizin kabul olmayacağını öğrendik.

6.    Tanrı erlerine düşman olanları arlılarını devam ettiremeyeceklerini ve yok olacaklarını öğrendik.

7.   Büyük olanların, büyüklük yapıp büyüklüğünü devam ettirenlerin hoş görü sahiplerine güvendiğini öğrendik.

8.   Kendini yetiştirmekten vazgeçenlerin sevdaya tutulduklarını, kendisini yetiştirenlerden uzaklaştıklarını öğrendik.

9.   Yetişmenin zorlukları olduğu gibi yetiştirenlerin de zorluklar içinde uğraştıklarını öğrendik.

10.           Kendi uğraşımızla halledemediğimiz ihtiyaçlarımızı büyüklerin adını söyleyerek hallolacağını öğrendik.

11.           Bizler hastalandığımız zaman büyüklerimize yakın isek onların dualarıyla iyileşeceğimizi öğrendik.

 İşte böyle yaren,

 Her şeyin ve her kişinin açıkça görülemediği bir dünya yaşamındayız.

Ancak sözlerden ve yapılan işlerin görünür olmasından bir şeyler anlayabiliyoruz.

Olaylar üzerinden hayatı anlamak çok zordur.

Göremediklerimiz, söylenmeyenler, gelişme sürecini izleyemediğimiz, sonucunu kestiremediğimiz o kadar çok olay olur ki ve çoğu zaman da tahmin edilen sonuçlar da ortaya çıkmaz.

Şaşırır kalırız.
Aklımız karışır.
Kararlarımızda tereddütler oluşur.

Olgunluğa ulaşmış, Tanrı korkusu olan büyüklerimizden yardım almak suretiyle, onların yolumuzu aydınlatması ve tehlikeleri haber vermesi sayesinde yapacaklarımızı daha emin yapar ve doğru yaşarız.

Bilgisiz ve deneyimsiz olduğumuz bir yaşta ve durumda özgüvenli olmak adına yanlış işler yaparak zarara düşmekten kendimizi korumalıyız. 

Dikkatli olmak aklın gereğidir, inancımızın emridir.
Acele etmeye gerek yok.

Yaşam toprağa girmekle bitmiyor.
Uzun bir sürecin başlangıcı toprağa girmekle başlıyor.

Yaren,

Her defasında kendini yok edip yeniden var olmalısın ki kuvvetin ortaya çıksın.

                               *

RAVLİ

MANTIK AL-TAYR 1 FERİDÜDDİN-İ ATTAR KAKNUS HİKAYESİ ...

Popüler Yayınlar