21 Eylül 2012 Cuma

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE İNSAN ŞAŞAR

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

O dedi ki: «Sentakstan (Nahiv ilmi) (Dil bilgisi) hiç haberi yoktur.»
Sentakstan, o kimsenin haberi vardır ki, kendisi sentaks olmuştur.
Yallah ki, insan tamamıyla sentaks olmadıkça bu bilgiden haberi olmaz.

Ben bütün cefayı (İncitmeyi) ancak sevdiklerime karşı yaparım, ama bazı kere yaptığım cefanın yerinde olmadığı da oluyor.

Davette, kolaylık göstermekte kahır da vardır, lütuf da vardır.
Ama halvet âleminde hep lütuf hep hoşluk vardır.

Bana, bundan öyle bir kuruntu geldi ki, onun da maksadı benim geri dönmezliğim değildir.
Tekrar bağa dönmek de boşunadır.

Çünkü onu bağda göremeyecek, hatta Çelebiden, orada bu sırrı açıklamış olmasından korkacaktır.
Onu görmek imkânı da yoktur.

Orada Bedr’e gitti dediler. (M. 177)
«Bedr’e niçin gider?» dedi.

O halde bana da izin ver, söyle ki, gideyim.
Beni ne tutuyorsun?

O gideyim dedikçe, «Hayır, asla, asla!» diyordum.
Bana güldü.
O gülüş Allah bana bir nimet verdi, demektir.
Bunun teşekkür borcunu nasıl yerine getireceğim.

 Sonra bu, şu anlama da geliyordu:
Sen ne söylüyorsun?
Ben sensiz nasıl yaşarım?
Allah iyiliğini versin!

Bu kadın, «Ben seni istemiyorum,» diyor.
Eğer bu sefer geçip giderse benim umurumda değil.
Şahit getireyim, o gelmeden ayağını çözeyim gitsin.

Asıl beni üzen, elimi eteğimi bağlayan nokta, onun gönlü bende, gözü arkada kalmasıdır.
Bu, bana ayıp olurdu.
Çaresiz bir kadının halini o ne bilir?

Bu kadın ki, benim nikâhıma girmiş, aramızda yakınlık hâsıl olmuştur. Böyle yaparsa, o iyi bir kadındır.

Ona kendi gözü ile bakmayın.
Benim nazarım, her kime ilişti ve tenim her kimin tenine değdi ise, o büyüklenmezdi, kendini asla aziz saymazdı. «Bedr’e ne yapar?» dedim.

«Teferrüç yani gezinti,» dedi.
«Bu millet ile nasıl kaynaşabilir, nasıl gezintiye gidebilir?
Onlarla nasıl oturabilir?
Sanki o senin kocandır.

O kötü huylu koca, benden izin almadan nasıl gidebilir?
Bilmiyorum ki o hangi terbiyesiz bir davranışla seninle bunu yapar?

Mevlana’ya benim saygılarımı söyle.
Bir an için bir kaç söz konuşmak üzere uğramasını rica et!
Zihnim karışık olduğu için, bir ara geleyim,» dedim.

«Dostun zihin karışıklığı dostluğuna da geçer,» dedi.
Benden rica etti.
«Ona on gün mühlet ver, bir ev tutsun da gitsin.»

«Ona söyle ki, iki ay otursun, iki yıl otursun, ömür boyunca otursun da bizi incitmesin.
Söyle ona rezalet çıkarmasın ve otursun!»

Hiç kimse görmüş müdür ki, sözü tekrarlayan onu söyleyenden daha üstün olsun?
Henüz bir söz söylemedim.
Hani nerede araştırın da bakın.

Kemal Mi-arrif’e dedik ki:
«Ben bugüne kadar bu şehirde paça yemedim.»
Sana yüzlerce lanet olsun eğer yemezsen, o yedi yüz makbul orucun makbul olunmasın.

İçeriden hayretle arifler sultanının kapısına baktı.
Dışarı çıkmadı. (M. 178)
Karnı yırtılıyor, başını kesiyorlardı sanki.
Bu görünürde böyle değildi.

«Şimdi sen ona yapışma, imamlar uygun görmüyorlar.»
«Ama imamlar kim oluyor?

Benim imamlarla ne işim var?
Biz kendimiz imamlardanız.»

«Böyle söyleme,» dedi.
Sen başkalarının imamlarındansın.
Başkaları da senin imamın.

Sen de Allah’a yakın erenlerdensin!
Bir kaç söz söyle bari diyorsun.

Bir zümre vardır ki, hastanın başında Ayetü’l Kursî (Yüksek makam) okurlar bazıları da vardır ki kendileri Kursî ayeti (Yüksek makam) olurlar.

Padişahın biri, bin türlü saltanat ve debdebe ile yoldan geçerken bir külhancı dışarı fırladı, ona uygunsuz sözler söyledi, yol üstünde sövdü saydı.

Padişahın yanına yaklaştı kimse ile konuşmadı.
Eğer konuşsa idi onu parça-parça ederlerdi.

Padişah yolunu çevirdi, «Şu tarafa gidelim,» dedi.
«Ama Efendimiz niçin o tarafa gidelim?» diye soranlara,

«Gönlüm böyle istedi,» cevabını verdi.
«Padişahların kahrı kimleredir bilir misiniz?» dedi,

«Külhancılara değil.
Onun aslı külhancıdır.
Külhancı, külhancı ile kavga eder.

Padişahlar ancak fermanına karşı boyun eğmeyenleri tepelerler.»

Firavun ve Nemrut için, «Elbette işitmişinizdir sizden önce kendilerine kitap gönderilenlerle, Allah’a ortak koşanlara daha çok azap vardır.»
 (Âli İmran suresi, 184) anlamındaki ayet de buna delildir.

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Dilbilgisine ve gramer ilminde kendini yok ederse bir şeyler öğrenebileceğini öğrendik.

2.   Yalnız başına kalınca söz ve davranışın değiştiğini öğrendik.

3.   Dost nereye giderse oraya gitmek gerektiğini öğrendik.

4.   Kadın erkeğini istemiyorsa, erkeğin istemesinde ısrar etmemesi gerektiğini, kadını hür bırakmasının doğru olacağını öğrendik.

5.    Anlama, bilme ve hatırlama konusunda karışıklık yaparsak dostuz olanın da düşünme yapısını sarsacağımızı öğrendik.

6.   Sözü söyleyenin üstün olduğunu, sözü tekrar edenin, aktaranın ve anlatanın sözü söyleyenden daha üstün olamayacağını öğrendik.

7.   Tanrı erlerinin uygun kara vermek için imam aramadıklarını, kendilerinin karar verip uyguladıklarını öğrendik.

8.   Kiminin büyüklüğünü anlattığını kiminin de o büyüklüğe ulaştığını öğrendik.

9.   Aynı seviyedeki kişilerin kavga ettiklerini, büyük kimselerin seviyesinde olmayanlarla kavga etmemek için yolunu değiştirdiklerini öğrendik.

10.           Küçükler yüz yüze terbiyesizlik etmedikleri sürece cezalandırılmadıklarını öğrendik.

 İşte böyle yaren,

Büyük olmuş, olgunluğa ulaşmış kimselerinde bazı zamanlar kafaları karışır, yanlış kararlar alır, yanlış işler yaparlar.

Böyle durumlarda saygın büyüklerin bir şekilde buna müdahale edip durumunu düzeltmesi için dostluk gösterip yardım etmesi nasihat vermesi gerekmektedir.

İnsan her zaman yanılabilir.(Deyim)
Kişinin zaman-zaman şaşırmasını, yanılmasını hoş görmek gerekir.
(Atasözü)


Eşlerin de bağımsız bir iş yapacakları zaman birbirinin rızasını alması gerekmektedir.
Rıza alınmadan yapılan davranışlar önce soğukluğa sonra ayrılığa sebep olur.
                               *
Nikahın eşleri birbirine alışdırdığını ve sevdirdiğini öğrendik, anladık.

RAVLİ

Popüler Yayınlar