O
dedi ki: «Sentakstan (Nahiv ilmi) (Dil bilgisi) hiç haberi yoktur.»
Sentakstan,
o kimsenin haberi vardır ki, kendisi sentaks olmuştur. Yallah ki, insan tamamıyla sentaks olmadıkça bu bilgiden haberi olmaz.
Ben
bütün cefayı (İncitmeyi) ancak sevdiklerime karşı yaparım, ama bazı kere
yaptığım cefanın yerinde olmadığı da oluyor.
Davette,
kolaylık göstermekte kahır da vardır, lütuf da vardır.
Ama
halvet âleminde hep lütuf hep hoşluk vardır.
Bana,
bundan öyle bir kuruntu geldi ki, onun da maksadı benim geri dönmezliğim
değildir.
Tekrar
bağa dönmek de boşunadır.
Çünkü
onu bağda göremeyecek, hatta Çelebiden, orada bu sırrı açıklamış olmasından
korkacaktır.
Onu
görmek imkânı da yoktur.
Orada
Bedr’e gitti dediler. (M. 177)
«Bedr’e
niçin gider?» dedi. O halde bana da izin ver, söyle ki, gideyim.
Beni ne tutuyorsun?
O
gideyim dedikçe, «Hayır, asla, asla!» diyordum.
Bana
güldü. O gülüş Allah bana bir nimet verdi, demektir.
Bunun teşekkür borcunu nasıl yerine getireceğim.
Ben sensiz nasıl yaşarım?
Allah iyiliğini versin!
Bu
kadın, «Ben seni istemiyorum,» diyor.
Eğer
bu sefer geçip giderse benim umurumda değil. Şahit getireyim, o gelmeden ayağını çözeyim gitsin.
Asıl
beni üzen, elimi eteğimi bağlayan nokta, onun gönlü
bende, gözü arkada kalmasıdır.
Bu,
bana ayıp olurdu. Çaresiz bir kadının halini o ne bilir?
Bu
kadın ki, benim nikâhıma girmiş, aramızda yakınlık hâsıl olmuştur. Böyle
yaparsa, o iyi bir kadındır.
Ona
kendi gözü ile bakmayın.
Benim
nazarım, her kime ilişti ve tenim her kimin tenine değdi ise, o büyüklenmezdi,
kendini asla aziz saymazdı. «Bedr’e ne yapar?» dedim.
«Teferrüç
yani gezinti,» dedi.
«Bu
millet ile nasıl kaynaşabilir, nasıl gezintiye gidebilir? Onlarla nasıl oturabilir?
Sanki o senin kocandır.
O
kötü huylu koca, benden izin almadan nasıl gidebilir?
Bilmiyorum
ki o hangi terbiyesiz bir davranışla seninle bunu yapar?
Mevlana’ya
benim saygılarımı söyle.
Bir
an için bir kaç söz konuşmak üzere uğramasını rica et! Zihnim karışık olduğu için, bir ara geleyim,» dedim.
«Dostun zihin karışıklığı dostluğuna da geçer,» dedi.
Benden
rica etti. «Ona on gün mühlet ver, bir ev tutsun da gitsin.»
«Ona söyle ki, iki ay otursun, iki yıl otursun, ömür boyunca otursun da bizi incitmesin.
Söyle ona rezalet çıkarmasın ve otursun!»
Hiç
kimse görmüş müdür ki, sözü tekrarlayan onu söyleyenden daha üstün olsun?
Henüz
bir söz söylemedim. Hani nerede araştırın da bakın.
Kemal Mi-arrif’e dedik ki:
«Ben bugüne kadar bu şehirde paça yemedim.»
Sana yüzlerce lanet olsun eğer yemezsen, o yedi yüz makbul orucun makbul olunmasın.
İçeriden
hayretle arifler sultanının kapısına baktı.
Dışarı
çıkmadı. (M. 178) Karnı yırtılıyor, başını kesiyorlardı sanki.
Bu görünürde böyle değildi.
«Şimdi
sen ona yapışma, imamlar uygun görmüyorlar.»
«Ama
imamlar kim oluyor?
Benim
imamlarla ne işim var?
Biz
kendimiz imamlardanız.»
«Böyle
söyleme,» dedi.
Sen
başkalarının imamlarındansın. Başkaları da senin imamın.
Sen
de Allah’a yakın erenlerdensin!
Bir
kaç söz söyle bari diyorsun.
Bir
zümre vardır ki, hastanın başında Ayetü’l Kursî (Yüksek makam) okurlar bazıları da vardır ki kendileri Kursî ayeti (Yüksek
makam) olurlar.
Padişahın
biri, bin türlü saltanat ve debdebe ile yoldan geçerken bir külhancı dışarı
fırladı, ona uygunsuz sözler söyledi, yol üstünde sövdü saydı.
Padişahın
yanına yaklaştı kimse ile konuşmadı.
Eğer
konuşsa idi onu parça-parça ederlerdi.
Padişah
yolunu çevirdi, «Şu tarafa gidelim,» dedi.
«Ama
Efendimiz niçin o tarafa gidelim?» diye soranlara,
«Gönlüm
böyle istedi,» cevabını verdi.
«Padişahların
kahrı kimleredir bilir misiniz?» dedi, «Külhancılara değil.
Onun aslı külhancıdır.
Külhancı, külhancı ile kavga eder.
Padişahlar
ancak fermanına karşı boyun eğmeyenleri tepelerler.»
Firavun
ve Nemrut için, «Elbette işitmişinizdir sizden önce
kendilerine kitap gönderilenlerle, Allah’a ortak koşanlara daha çok azap
vardır.»
(Âli İmran suresi, 184) anlamındaki ayet de
buna delildir.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Dilbilgisine ve gramer ilminde kendini yok ederse bir
şeyler öğrenebileceğini öğrendik.
2. Yalnız başına kalınca söz ve davranışın değiştiğini
öğrendik.
3. Dost nereye giderse oraya gitmek gerektiğini öğrendik.
4. Kadın erkeğini istemiyorsa, erkeğin istemesinde ısrar
etmemesi gerektiğini, kadını hür bırakmasının doğru olacağını öğrendik.
5. Anlama, bilme
ve hatırlama konusunda karışıklık yaparsak dostuz olanın da düşünme yapısını
sarsacağımızı öğrendik.
6. Sözü söyleyenin üstün olduğunu, sözü tekrar edenin,
aktaranın ve anlatanın sözü söyleyenden daha üstün olamayacağını öğrendik.
7. Tanrı erlerinin uygun kara vermek için imam
aramadıklarını, kendilerinin karar verip uyguladıklarını öğrendik.
8. Kiminin büyüklüğünü anlattığını kiminin de o büyüklüğe
ulaştığını öğrendik.
9. Aynı seviyedeki kişilerin kavga ettiklerini, büyük
kimselerin seviyesinde olmayanlarla kavga etmemek için yolunu değiştirdiklerini
öğrendik.
10.
Küçükler yüz yüze
terbiyesizlik etmedikleri sürece cezalandırılmadıklarını öğrendik.
Büyük olmuş, olgunluğa ulaşmış kimselerinde bazı
zamanlar kafaları karışır, yanlış kararlar alır, yanlış işler yaparlar.
Böyle durumlarda saygın büyüklerin bir şekilde buna
müdahale edip durumunu düzeltmesi için dostluk gösterip yardım etmesi nasihat
vermesi gerekmektedir.
İnsan her zaman yanılabilir.(Deyim)
Kişinin zaman-zaman
şaşırmasını, yanılmasını hoş görmek gerekir.(Atasözü)
Eşlerin de bağımsız bir iş yapacakları zaman birbirinin rızasını alması gerekmektedir.
Rıza alınmadan yapılan davranışlar önce soğukluğa sonra ayrılığa sebep olur.
*
Nikahın eşleri birbirine alışdırdığını ve sevdirdiğini öğrendik, anladık.
RAVLİ