Muhammed
Emirci anlatıyordu:
«Bir
adam gelir, söylenir durur.
Kaynanama
şöyle dedim, karıma böyle dedim, cariyeme bunu söyledim, diye bulaştırmadık
kimse bırakmaz.»
Bu
adam kadın istiyorsa on tane bile alsın.
O temiz yürekli bir erkek bana da gelir kendi
evinde de böylece konuşur.
Adamın
sakalını tuttum, birer-birer yoldum, ona öyle bir şey yaptım ki, başkaları da
ibret alsın.
Bunlar kadınların ve Müslüman ailelerinin adlarını kötüye çıkarmasınlar.
Ben bu evin temiz adını ve çocuklarınızı düşünerek üzülüyorum.
Siz nasıl razı oldunuz?
Benim haberim olmadı.
Eğer
konuşuyorsun dersem, tekrar söyle.
Ne
dedim ki, evet diyorsun, bunun manası nedir? Manası bu demektir o kadar.
«Eğer
evet demekte geç kalıyorsam, niçin evet demiyorsun,» diye soruyorsun.
Bu
itiraz demektir.
Ben
zaten itiraz ediyorum.
Eğer
varsa söyle; itirazda bir eğrilik varsa doğrultayım.
Bir
adam vardır ki başka bir üstadın işinin kalıbı olur (Uzmanı).
(M.179)
O kimse candır.Bundan keder yoktur.
Allah’tan
üstün kimse var mıdır ki, hem kalıp olsun, hem can olsun? Bu imkânsızdır.
Ben
seninle birlikte azap duyuyorum bunu filan zat ile birlikte konuştuk. Bu işten dolayı özür dilemektedir.
Ben
ona dedim ki:
Yüzünü
görünceye kadar bu sözlerle avunmam ancak Mevlana o görüştüğümüz yerde üzüldü.
Ben
kılıç ile teklifsizim.
Beni
bilirler. Bunu yapmıyorsam erkekliğim icabıdır.
Yoksa sizin yaptığınız gibi yapmadım.
Belki
onu sevdiğim zamanlarda bile yapmadım.
Bir
daha hastalığın bana yol bulmasına fırsat verme. «Aman işitiyor,» dedim. «Ne
dedim ki işitsin,» dedi. «Bu açık sözleri işitir,» dedi.
«Yani bir şey işitmeyeyim bir söz olmasın.
Bir zamiri, (gizli bir sözü) var,» dedi. Görüyorsun ki, gizli sözü anladı.
Eğer
bu sözün dış anlamına arif itiraz ederse bundan doğacak üzüntü benim elimde
değildir.
O,
elimde olmadan kendi kendine bana musallat oluyor ve yine elimde olmadan geçip
gidiyor. «Nasıl olur?» dedi.
Ona, kendi bilgisi perde oldu.
İşte
Kuran’da buyrulduğu gibi: «Onu bir Allah bilir, bir de bilgide uzman olanlar.»
Çünkü
«Bilgide uzman olanlar sözün yorumunu bilirler.» dedi.
Bunu,
soru yönünden söylemişti, ona gülmüştünüz. Bu söz her iki anlamın dışında değildir.
Söz yapıcı olduğu zaman uyku getirir.
Nasıl
ki, uyanık gönüller uykuda da iş görür.
Aman
tekrar söyle bu mısranın baş tarafı ne idi?
Sahabe
(Peygamberin dostları) hiç itiraz etmezlerdi.
Hazreti
Mustafa’ya (S.A.) karşı inançları dolayısıyla onu dinlerken mest olurlardı.
O
güzel sözlerden, Hazreti Ebubekr yedi hadisten başkasını nakletmedi.
Eğer
sorsalardı, aldıkları cevaptan çok faydalanırlar, birçok gizli noktalar
açıklanırdı. Bundan bizim sözümüzün kokusu geliyor.
Hazreti
Musa (Allah’ın selâmı üzerine olsun):
«Ben yeryüzünde olan insanlardan daha bilginim,» diye
biraz benlik gösterince Allah onu Hızır Aleyhisselâma havale etti ki, bir kaç
gün onunla birlikte dolaşsın; o benlik davası kendisinden gitsin.
(M.
180) Hazreti Muhammed (S.A) Hazreti Ali’ye buyurdular ki, «Sen niçin vuslat
orucu tutmakta bana uydun da böyle arık ve güçsüz düştün?»
«Ben, her hangi biriniz gibi değilim.
Allah’ımın yanında gecelerim, O beni yedirir içirir,» buyurdu.
(Kehf suresi, 110) anlamındaki Allah hitabının özeti şudur:
«Ey Resulüm!
Sen Allahsal tecelli ile dolu olduğun vakit benliği
kendinden uzaklaştır, böyle söyle.»
Ama
ulu Allah sevgili Peygamber’inin kutlu gönlünü kırmamak için de ayetin sonuna
şunu ekledi:
«Ancak bana vahiy gelir.
Allah’ınız tek Allah’tır.» Bundan sonra da
«Allah’ına ulaşmak dileğinde bulunan güzel ameller (İş, niyet) işlesin.»
Bu da evvelki hitapların benzeridir.
«Ben,
her hangi biriniz gibi değilim,» diyen Peygamber’ine şunu da hatırlatıyor; aynı
ayetin sonunda:
«Rablerine kulluk vazifesini yaparken hiç bir ortak koşmasın,»
buyuruyor ki, bu da onun aynıdır.
Lâkin
iyi kullar cihan yurdunu ibadetle, akılla
bayındırlaştırırlar.
İki cihan bu iki şeyle yani ibadet ve akılla bağlanmıştır. Bütün zamanlar, her iki âlemde tasarruftan gaflettedirler.
Senin
elin ayağın taklit ile uzanır, güçlenir, bunda yoksun kalmak korkusu yoktur.
Ama
önce inkâr ettirir, ama sonra kendine gelince seni çevik ve canlı bir hale
getirir.
Herkes,
bu zehî (Ne güzel) kelimesine âşıktır.
Bu,
«Ne güzel» sözü uğrunda ölürler. Senin görüşün onun sıfatları iledir.
Kendi
dileklerinden başkasını isteme!
Senin
istediğin şey oradadır.
Pisliklere,
karanlıklara ve oburluğa, öteki âleme ait perdelere bakmak ve böylece
bulanıklıklar ve zorluklar içinde yaşamak çocuk oyuncakları ile uğraşmaya
benzer.
Bazıları görünüşte onu yok ederler, gaflet uykusundan uyanırlar.
Yarın vaiz etmek gerekiyor.
Bu zordur, ama bir kapı açılmıştır.
Çare yoktur.
Bu
kapıyı kapadın mı feryatlar, şikâyetler, ayıplamalar başlar.
Keşke
bunun onlara bir faydası da olsa. Söylenmesi gerekli bütün sözler söylenmiştir.
Açık ve kapalı anlatılmıştır.
Ama sanki hiç öğüt dinlememiş gibi davranırlar.
Ne sözün açık anlamını kavrayabilirler, ne de maksat ve manasını anlarlar.
Mademki anlayamıyorlar bu konuda nasıl konuşulabilinir.
Bilgiye dayanmayan amelin (İş, niyet) sonu sapkınlıktır.
Bunlar
acaba girdikleri çilelerden ne elde ediyorlar?
Orada
ne yaparlar?
«Allah’tan
başka ilâh yoktur, ancak Allah vardır, (La ilahe
illallah)» yolundaki sözleri, dil işi değil muamele işidir.
Onu
uygulamak ister.
Bilmiyorum
bundan onun elinde kalan kazanç (M. 181) ister değişik olsun, ister olmasın.
Söz
ancak onun sözüdür.
Nasıl
isterse onu o tarafa çevirir.
Nihayet
Allahın öyle kulları da vardır ki, o halin, hali olur.
Senin
söz üstadın bilmiyorum, ben miyim?
Vardır
diyorum.
Şimdi
bizim evimizin kervansarayında bize cefa veren o adam kimdir ki, herkes ondan
inciniyor?
Bunlardan
biri benim.
Bugün
sanki bir yıldan beri binanın tapusunu bana vermişler.
Ama
şimdi de kötülük yapmak istiyorlar, bunu artırabilirler de. O zaman o tapunun ne değeri olur?
Eğer
gelir de bu kervansaray bana lâzım değil derlerse, bana olan saygıyı artırmış olurlar.
Bu
bana da yaraşmaz, geri al derim.
Bu
sözleşmeyi bozmak olur.
Lâkin
onun bu işin bozulduğuna tanıklık edecek kimsesi yok.
Bu
söz söylenmiş ama nasıl yapar?
Ne
gibi bir tedbir bulmalı ki, bu icar sözleşmesini bozsunlar.
Bundan
bizim sözümüzün kokusu geliyor.
O
sözden de şu beytin kokusu:Beyit:
Evet, güneş bir adamdan uzaklaşınca,
Güneş yerine çıra yakar o zavallı.
Olur, bu işler olur.
Tanrı işidir bu.
Benim sözümü hatırında tutamadığını anladığın zaman, başka sözlerle meşgul olursun.
Sen namaz kılmıyorsun, bundan önce kılıyordun.
Namaz ve ibadetle meşgul olmak mutluluk nişanesidir.
Senin
kuruntuların beni ihtiyarlattı.
Eğer
ayrılığın herhangi bir şey yüzünden olsaydı, bu sıkıntı ona bağlı olurdu.
Eğer
oraya gelirsen benim ayağımı kim tırmalayacak, beni kim kötüleyecek?
Peygamberlere
bile iftira ettiler. Yakup oğullarına yakışmayacak sözler söylediler.
«Bir oğlanı seviyor,» dediler.
«O pislik yuvasıdır,» dediler.
Hazreti
Muhammed (S.A.)’ yüzüğünü çevirince:
«Sizi boş yere mi yarattık
sanıyorsunuz? Siz yine bize döneceksiniz,»
(Müminin suresi, 115) anlamındaki ayetin hikmeti aşikâr olur.
Gözleri
çocuklarına dönük olan peygamberler zümresine de hile ettiler.
Bu,
onlara kendilerinin Hakta nasıl birleşeceklerini gösteren bir ayna oldu.
Hazreti
Peygamber Ayşe ile nasıl birleşti ise, bunun için hikâyelerin en güzeli,
dediler ve zamane halkı bunu şehvet âlemine naklettiler ve öyle adlandırdılar.
Ama gördük ki bu vaiz, Davut Aleyhissalam ile başka peygamberler hakkında neler söylüyor.
Ancak
oturan dinleyicileri etkiledi.
«İsterse
onlar meclisinizde hazır olmasınlar ve bunun için bu yolu açıyor, artık bizden
vaiz istemeyecek,» dedi.
Nerede
o vaizler?
Bu
vaizin okuyucuları nerede?
Yahut
nerede o peygamber ki, hep biricik oğlunu arasın? (M. 182) Nerede o biricik
evlât ki, ayıpladıkları şeyi ‘o yaratsın.
Onlara
dedi ki: «Siz de falanın konuştuğu gibi vaiz edin!
Hatta
benim kardeşim ve vaizler neler söylerler; işte vaiz derler sana! Eğer
insanoğlu isen başını bu medreseden yukarı kaldırmazsın, insanoğlu değilsen
hayır; belki benim gibi söylersin: Ben Şam’ da, Rum diyarında kadılar kadısıyım, Halifenin ya-kınlarındanım.
Kitabım boynumda, âlimler atımın dizginlerini çekiyorlar.
«Bu karanlıklar içinde oldu,» derse o başka.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Aile içinde olanı başkalarına söylemenin doğru
olmadığını öğrendik.
2. Aile içindeki sorun o kişiyi bunaltıyorsa, aile birlikteliğini
tehlikeye düşürüyorsa; sır saklayan bilgili yaşlı bir dosta açık yüreklilikle söyleyerek
soruna çözüm aramasının doğru olacağını öğrendik.
3. Aile sırlarını duyanın da bu duyumunu dedi-kodu etmek
yerine yardımcı olmak için çaba sarf etmesinin doğru olacağını öğrendik.
4. Konusunda uzman olanın yönlendirmesiyle kişinin doğru
yaşam şeklini bulabileceğini öğrendik.
5. İnsanlar gizlese bile bir sorun varsa başkaları
tarafından anlaşılabileceğini, bu bakımdan sorunun çözümü için çare aranmasının
gerektiğini öğrendik.
6. Yüz yüze gelişlerde bir şey söz ile anlatılmasa bile
anlaşılabildiğini öğrendik.
7. Bir şey duyanın muhakkak o sözden etkilendiğini
öğrendik.
8. Yorum yapmak için bilgisi ve deneyimi olanların
gerçeği anlamada ve kavramada usta olabileceklerini öğrendik.
9. Yapıcı söz dinleyenlerin esnediklerini, gevşediklerini
öğrendik.
10.
Yıkıcı
dinleyenlerin sinirlendiklerini, gerginleştiklerini öğrendik.
11.
Uyanık gönüller uykuda da iş görürler çünkü sözün değişik taraflara
gitmesinden, anlayışların farklı olmasından dolayı gönülden sessiz ve sözsüz
anlatımların istenilen maksada aynen ulaştırdığını öğrendik.
12.
Olgun kişiye
inanarak, yani gönlünü ona açarak dinlemenin kalıcı faydalı olduğunu, zevk
verdiğini öğrendik.
13.
Herkes de bir
şekilde benlik olduğunu, kişi kendisinin en doğruyu sağlam olarak bildiğini
sandığını ve görüşü savunduğunu öğrendik.
14.
Tanrı katında
herkesin farklı bir biçimde beslendiğini, kuvvet aldığını, taklit edenin zarara
düşebileceğini öğrendik.
15.
Tanrı’ya ulaşmak
için iyi niyetli olmamız ve iyi işler yapmamız gerektiğini, Tanrı’ya ortak
koşmaktan dikkatli bir şekilde sakınmamız, benliği kuvvetlendirmemiz
gerektiğini öğrendik.
16.
Dünyada ve
ahrette geçerli olanın ibadet ve akılla yaptığımız işler olduğunu öğrendik.
17.
Mutlu insanların
namaz kıldığını öğrendik.
İşte
böyle yaren,
Doğru-yanlış,
geçerli-geçersiz demeden duyduğumuz her şey bizi etkiler ve ilk bilgi
olduğundan aklımız bunu aksi ispat edilene kadar doğru kabul eder.
Taraflı,
yanlış, maksatlı söylenen sözleri doğru kabul edersek; sonraki bütün
görüşlerimize perde (Engel) olur.
Doğru
bilgiye dayanmayan sözlerin insanı doğru yolun dışına çıkardığını öğrendik,
anladık.
Sağlıklı
ve doğru görüş almadığımız için duyduğumuz bu sözler bize yanlış sözler
söylemeye neden olur.
Biz sözü doğru kabul eder de söylediğimiz
zaman da sözümüze sahip çıkarak yanlışın savunucusu durumuna düşeriz.
“Adama bakarım doğru söyleyen
mi?”
Söze bakarım doğru mu?
Anlamına
gelen sözünü hatırlamalıyız.
*
Bilgi
alındığı zaman bu bilgiyi destekleyen veya geçersiz kılan birçok veri söylenen
sözün içinde vardır.
Dinlemesini
bilenler ve buradan hareketle çelişkiler ve birbirini doğrulayan verileri
benliğini katmadan değerlendirenler doğru sonuca yaklaşan yorumlar
yapabilirler.
Diğer
partiyi de kendine zıt edersin ve onun doğrularını da inkar edersin.
Bu
durumda isen senin sözlerinin ve önerilerinin hiç birisi değerli değildir,
geçerli değildir.
Ama
beğenmesen bile en iyi hizmet edebileceği sandığın partiye oy vermek doğru ve
sağlıklıdır.
Başka
seçeneğinde yoktur.
*
Yaren,
Bazen Tanrı aklına gelir de hoş olursun.
Bu
durum geldiği zaman nefsini (Dünyalık istekleri) kendinden uzaklaştırmak
suretiyle daha uzun süreli haz alabileceğini unutmamalısın.
*
Dileklerimizin,
isteklerimizin hoşluklarımızın (Ne güzel) kelimesinin içinden geldiğini
bilmemiz gerekiyor.
Çirkin,
pis, aşağı gibi olumsuz düşünce, görüş ve ifadelerden hiçbir şey elde
edemeyeceğimizi üstelik zarara gideceğimizi öğrendik, anladık.
*
Yüce
insanların bir şekilde cinsellikle suçlanarak aşağı çekilmeye,
değersizleştirmeye çalıştıklarını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ