3 Nisan 2012 Salı

ULU ARİF ÇELEBİDEN RUBAİLERİ 61-80

                                   ***
                                   61
Senin mahallene ebedi olarak pılısını, pırtısını taşıyan benim.
Senin rüzgârından sallanan söğüt dalı benim.

Güneş kaynağı gibi her sabah yüzünü,
Senin kapının toprağına yüzünü koyan benim.
                                             ***
Tanrı mülküne ne varsa yoksa kalıcı olarak götürmek gerektiğini öğrendik.
Tanrı etkilerine direnmeden uymak gerektiğini öğrendik.
Her sabah Tanrı kapısına baş koymak gerektiğini, yani her gün isteği yeniden yeniye tazelemek gerektiğini öğrendik.
                                 ***
                                  62
Gündüzün de seninle beraberdim de bilmiyormuşum.
Gece seninle uyudum da bilemiyormuşum.

Ben kendimi kendim sanıyordum,
Hâlbuki ben hep sen imişim de bilemiyormuşum.
                                               ***
Tanrı uzaklarda aranırda sonunda kendi içimizde olduğunu anlarız.
İçimizde aradığımızın da aslında ben Tanrı, Tanrı ben, imişim gerçeğine varırız.

Bunları söylemek bu yolu kat etmemişler için küfür ve şirk oluşturur.
Bu sözleri söyleyebilmek için önce geldiğimiz yere gidip tekrar gelmemiz gerekiyor.

Tanrı’yı ararken yolda bize birçok hakikati öğretirler de ondan sonra büyük laflar edecek hale geliriz.                            
                             ***
                              63
Kendi kasıt ve maksadının ölçüsünü gör,
Her adımı atarken ilerisini, gerisini hesap et.

Saki “ İçki dağıtan” kadehi sundukça al,
Fakat içerken zehir olacağını düşün!
                                                ***
Amacımızı, varılmak ve elde etmek istediğimizin ölçülerini bilmemiz ve görüp değerlendirmemiz gerektiğini öğrendik.

Her hareketimizin sonuçlarını düşünerek, kayıp ve kazancımızı hesap etmemiz gerektiğini öğrendik.

Yavaş, yavaş aşk şarabı içerken içine zehir de konabileceğinin bilincinde olarak kabul etmemiz gerektiğini öğrendik.

Yani hep hoşluklar içinde olmayacağımızı, hastalanacağımızı, zorluklar ve zahmetler çekeceğimizi samimiyetle kabul etmemiz gerektiğini öğrendik.

Tanrı’nın ne kadar istekli olduğumuzu imtihan etmek için vereceği sıkıntıları bilmek ve baştan kabul etmek gerektiğini öğrendik.
                                        ***
                                         64
Ey gönül, böyle karmakarışık olmak,
İki günlük ömür için durmadan tasalanmak sana yakışır mı?

Çünkü cihanın kuruluşu baştanbaşa bir hiç üstünedir,
Bir hiç için gamlı olmak yaraşır mı?
                                                     ***
Verilen bilgilerin, işaretlerin, sözlerin ne manaya geldiğini anlamak ve kavramak güç olduğundan insanın aklı, gönlü karmakarışık olur.

Üç günlük ömür için bu deliliğe, divaneliğe sebep olan bu yolda neden emek ve zaman harcasınlar ki insanlar?

Yiyip içip yan gelip yatmak varken neden zorluklara talip olunsun ki!
                                      ***
                                       65
Ey âdeti şarapla can beslemek olan;
Şarap iç.
Ben seni kötülemek istemem.

Şarap senin dudağına gelince utandığından su olur.
O halde şarap içmek sana helaldir.
                                                     ***
Her şeyi ciddiye alıp kendini geren, çevresine eleştirerek saldıran, bir şekilde sarhoş olmalısın.
Sarhoş olmak içinde şarap içmelisin.

Söylenen üzümden, incirden olan şarap değil, Tanrı şarabı içmelisin.
Tanrı’nın şarap sunduğu kişi olmak için çalışmalısın.

Tanrı şarabı içen kimse ne kendine zarar verir ne de çevresine.
O şarap seni makbul olan yavaşlığa ve yumuşaklığa, sakinliğe kavuşturur.

Tanrı’nın sunduğu her ne olursa o haram olmaz.
                                         ***
                                           66
Derdinle derman yüzünü görmek yoktur.
Kavuşmayı kolay sanmak çok güçtür.

Ey sevgili!
Dün gece zülfünü düşte “ Rüyada” gördüm.
Acaba böyle perişan rüya görmek neye delalet (İşarettir) eder?
                                                          ***
Tanrı ile buluşma yolunda oldum, tamam, bildim, vardım yoktur.
Tanrı’ya ulaşsan bile Tanrı ile beraber yol ve dertler devam eder, son yoktur.

Tanrı seni rüyada bile yalnız bırakmaz ve derdine dert katarak seni yalvarttırarak seninle konuşmayı sever.
                                           ***
                                            67
Sakın yoksullarla o kadar bağdaşma!
Bağdaşırsan sıkı ve sağlam kaynaş.

Çünkü onlar bir anda titiz ve çelik suratlı olurlar.
Onlardan yiyeceğin yaradan sakın ve merhemini de hazırlamak ardınca ol!
                                                        ***
Tanrı erlerine sağlam olduğun ve boyun eğdiğin müddetçe yaklaşmalısın.
Aslan huylu olduklarından pençelerini oynaşmak için uzatsa bile yara alırsın.

Dikkatli, saygılı ve mesafeli bir yaklaşımın olmalı.
O er sende bir iltihap varsa hançerini oraya vurup intihabı akıtırlar sonra yarana ilacını koyacağından böyle bir darbeden sonra kaçmamalısın, yaranı iyileştirene kadar da uğraşır.
                                       ***
                                         68
Eğer biricik ariflerin topluluğuna gelmiş isen,
Dert ehli âşıkların halinden nasıl habersiz olursun.

Bizim halimize, aşk ateşinden mahrum kimseler gibi bakma,
Çünkü bize gelen halden, melekler Sema’a girerler.
                                                                ***
Ariflerin içinde bir şekilde ilişki kuranın bir şekilde nasipleneceğini öğrendik.
Ariflerin nur etkisinden herkesin etkileneceğini öğrendik.
                                    ***
                                     69
Her ne kadar sen, bilgili, temkinli, akıl sahibi isen de,
Gönül erlerini hiçe sayıp, hor görme.

Onlar Cibril’i (Cebrail) eminden bile gizli sırları,
-İstene yolunda- emin ve arif kimselerden isterler.
                                                        ***
Gönül erlerinin Tanrı sırlarını emin ve arif kişilerden isteyip aldıklarını öğrendik.
Tanrı’nın emini Cibril’in bile bilmedikleri gizli sırları bildiklerini öğrendik.

Kitapta yazılı olanları öğrenip yaşayanlardan farklı olarak gönül erlerinin sırların talibi olduklarını öğrendik.
                                         ***
                                          70
Ey gönül, sevgilinin sohbetinden başka bir şey isteme,
Dünyada yârın hizmetinden başkasını isteme.

Sevgiliden başkalarıyla ömrünü çok zaman sona erdirdin,
Bundan sonra yar ile bağdaş ve başkalarını isteme.
                                                                   ***
Tanrı’yı tanıdıktan ve sevdikten sonra O’nun la sohbet istememiz gerektiğini öğrendik.
Sevgilinle bağ kurduktan sonra başka birilerini isteme.

Sevgilinin kıskanç olduğunu, başka biri ile ilgilenirsen sevgilinin yüzünü sana göstermeyeceğini öğrendik.

(Yol gösteren büyüklerimize âşık oluruz, hizmet ederiz, sözlerini doğru kabul ederek emin olarak yol alırız.

Kendi sırlarını veren bizi yetiştiren yardım eden büyüğümüz olgunlaştığımıza karar verince bizi Peygamber efendimize havale eder.

Peygamber efendimizin sırlarıyla yetişip emin duruma gelince de Peygamber efendimiz seni Tanrı huzuruna seni arz eder.

Bu aşamalardan sonra artık geriye dönüp başka biri aranmaz.

Eğer Tanrı senin başka kullarına kılavuz etmeni isterse halka geri döndürür, halkı aydınlatmanı sağlar.)

                                        ***
                                         71                                               
                                                                     
Ey âşıkların tavla oyununu oynayan,
Ey muhabbet tasına zarlar atan;

Acayip bir kuş senin tuzağına düştü,
Fakat yazık,
Yazıklar olsun ki sen bu avının ne kadar değerli olduğunu bilmelisin.
                                                          ***
Bir şekilde bir âşık ile birliktelik kurup dost olanın, bunun değerini bilmesi gerektiğini öğrendik.
Tanrı sırlarından haberli olan bu aşığı elimizden kaçırmamak gerektiğini öğrendik.

Aşığa bakarak, besleyerek, ihtiyaçlarını karşılayarak kendinden uzaklaştırmaması gerektiğini öğrendik.
                                      ***
                                       72
Ey bütün cihanı fitnesinden fitneye düşüren,
Ey güzellikte bir mücessem (Cisimlenmiş) fitne olan,

Dünyanın fitnesinden niçin şikâyet ediyorsun?
Zira dünya fitnelerinin baş fitnecisi sensin.
                                                         ***
Fitne: Karışıklık, geçimsizlik, arabozan, karıştırıcı,

Dünyada olan olaylardan şikâyetçi olanların aslında fitne’nin cisimlenmiş şekli olduğunu öğrendik.

Şikâyetçi olan aslında Tanrı’dan şikâyetçidir.
Şikâyetçi güzellikleri göremez, güzel olanları duyamaz.

Şikâyetçi nerde olumsuz yanlış bir iş varsa onu büyüterek yayar, yaygınlaştırır.
Olan güzellikleri görmezlikten gelir, fenanın yayılmasına ve kuvvet bulmasına yardım eder.
                                         ***
                                          73
Ey İsa nefesli güzel!
Canım senden diridir, hem sarhoş ve yıkılmış, hem senin bey ve kulundur.

Senin yüzüne kim eğri gözle bakarsa,
İki gözünün ışığı sönsün.
                                                          ***
Tanrı’nın, aşk ile insanın ölmüş canını dirilttiğini, sarhoşluk verdiğini, hem bize kul olur hem de bize beylik yaptığını öğrendik.

Kim ki Tanrı’yı bilmez ve görmezse gözünde ışık olmadığını öğrendik.
                                        ***
                                         74
Kibir ve tafra satıcılıktan bir adım ileri atmamış kimsenin,
Gerçek bilgiden nasıl haberi olabilir?

O ilim danesi ancak gönül yolunda olan,
Kuşa nasip olur.
                                                         ***
Kendini beğenmiş, kendini yükseklerde gösteren yolun sonuna geldim, biliyorum diyen kimsenin aslında yolun sonsuz olduğunu, daha gideceği yol olduğunu bilmediğini, nefsinin tuzağına düşüp kendini kendine esir ettiğini öğrendik.

Kuş gibi tane arayan, tuzaklardan sakınan ilim arayıcılarına, ilimi kendisine besin yapmışların kazanıp sahip olduğunu öğrendik.
                                   ***
                                    75
Ey gönül!
Eğer sen mert isen, onun derdi ile bağdaşırsın,
Eğer sen bir dert sahibi isen can, senin kulundur.

Eğer onun dert şarabının tortusu sana kısmet olursa,
Yüzlerce safalı meclisi bir arpaya bile değişmezsin.
                                     ***
Bir isteğimizi sadece söylememizin yeterli olmadığını, bunun için dertlenmek gerektiğini, istediğimizi tanıyarak onun bizden ne istediğini, ne şartları olduğunu, bizden ne beklediğini bilmemiz ve elimizden gelen çalışmayı yapmamız gerektiğini öğrendik.

Gönlümüzün isteyip gittiği yere canımızın da gideceğini, sonra da vücudumuzun gideceğini öğrendik.

Gönül istediğimiz Tanrı olursa, gel daveti aldığımızda sarhoş olacağımızı, bu sarhoşluğun paha biçilmez olduğunu, bu uğurda her şeyimizi verebileceğimizi öğrendik.
                                        ***
                                         76
Ey hava ve hevese kapılmış nefis,
Fırsatı kaçırma ki ömrün, soluk almağa bağlıdır.

Dünyayı isteme, dünyanın işvelerine kapılma, mevki memurluk arkasında koşma,
Yoksa dost elden gider, düşmanına kavuşursun.
                                          ***
Tanrı’nın kapısı her zaman açıktır ama bizi Tanrı’ya kılavuzlayacak Tanrı erine çok az rastlarız, çünkü onlar gizlenirler.
Böyle birine rastlarsak bu fırsatı ganimet bilip, onu kaçırmamamız gerektiğini öğrendik.

İsteğimiz dünyalık veya ahret olursa Tanrı’nın kendisini değil de kişisel rahatımızı istiyoruz demektir.
Tanrı “ İsteyin vereyim” sözünden dolayı istediğimizi verir ama dostluğunu elde etmekten mahrum kalacağımızı öğrendik.
                                           ***
                                            77
Ey sevgili, sen güzellikte ayın üstündesin,
Parlaklıkla felek güneşinden daha fazlasın,

Onun için gönül evi, senin yüzünle aydın oldu,
Ondan ki vücut sedefinde parlak bir incisin.
                                             ***
Tanrı’nın evim dediği insanın içindeki gönlüne baktığı zaman, o insan nedenini bilmeden sevinmeye başlar.
O insanda sevinçle beraber bir parlaklık, bir aydınlık olur.
Sözleri ve davranışları sevinçli olur.

Gönlünü dünyanın isteklerini temizlemiş olan gönle baktığını öğrendik.
                                                ***
                                                 78
Ne zamana kadar bu gamlı canını düşüneceksin,
Ne zamana kadar bu zararla dolu dünyanın ağrılarını çekeceksin.

Alsalar, arsalar senden ancak, bu kalıbı alacaklar.
Varsın bu mezbele “Süprüntü” olmamış olsun.

Bunun için ne düşünüyorsun?
                                                ***
Büyük uğraşılarla dünya işlerini yapacaksın, bunun için canını sıkacaksın.
Bizden vücudumuzu aldıklarında diğer dünyalık her ne varsa kalacak, götüremeyeceğiz.

Mademki ebedi senin olmayacak bir şeyler için ne o kadar kafa yoruyoruz ki.
                                                 ***
                                                  79     
Ey Padişah!
Kamer (Karanlığı aydınlatma), taht (Saygınlık), yüzük (Hüküm yürütme) bağışlıyorsun.

Gönüle –Bir bakışta- yakın nuru bağışlıyorsun.
Dünyadaki arifler sermayesinin hepsini, bir anda bu yoksul kula bağışlıyorsun.
                                                    ***
Tanrı’dan gelen en güzel armağanın; yakın olmamız için gönlümüze bakması ve nurunu vermesi (Yaklaşma yolunu aydınlatması, istek uyandırması) olduğunu öğrendik.
                                                    ***
                                                      80
Sen benim iki gözümün sevgilisi ve gönlümün en yakınısın,
Her nereye baksam, gönlümün manası sensin.

Sen sanma ki gönlümün dışındasın, kanıma girme “ İftira etme” çünkü sen,
Gönlüm kapının ta içindesin.
                                                      ***
Tanrı dışarıda değildir.
Tanrı’yı arayan içindeki gönlünün içinde bulabilirler.

Bilmeyenler Tanrıyı başka yerlerde ve şekillerde ararlar.
                                                    ***********
                                                      Tamam şud

                                       ***
ULU ARİF ÇELEBİNİN RUBAİLERİ
Anadolu Selçukluları Gününde Mevlevi bitikleri 4
Tercüme eden Feridun Nafiz Uzluk
 (Nur içinde yatsın)

Neler öğrendik:
1.    Her sabah Tanrı’ya gitmek için yeniden yeniye niyet edip kararlığımızı hatırlamamız gerektiğini öğrendik.
2.    Büyük sözler etmemiz için büyük mesafeler almamız gerektiğini öğrendik.
3.    Yol gitmemiş, işin edebini bilmeyen için büyük laflar o kişiyi yakacağından olgunluğa ulaşıncaya kadar susmak gerekir.
4.    Bu yolda hep tatlılık olmayacağını, acıları da yaşayabileceğimizi kabul etmemiz gerektiğini öğrendik.
5.    Akıllı bilgili adamların kendilerini sıkıntıya sokarak bu gittikleri hedefte anlatmadıkları, anlattıklarında da sır diye gizledikleri ne ki, ne kazanıyorlar ki ah bir bilsek?
6.    Tanrı’nın sunduğu süte, şaraba istekli ol ki beğenilen olasın, etkisi şaraptır ama aslı ana sütüdür.
7.    Tanrı erinden bir darbe yediysek sakın kaçmamalıyız ve asla uzaklaşmamız gerektiğini öğrendik.
8.    Ariflerin içinde yer almaya çalışmamız gerektiğini, sıra dışı davranışlarından meleklerin bile etkilendiğini öğrendik.
9.    Gönül erlerinin Tanrı’nın insanlara genel olarak bildirmediği özel sırları bildirdiğini öğrendik.
10.                      Tanrı’nın ile arana başka sevgi girmemesi gerektiğini öğrendik.
11.                      Tanrı’ya ulaştıktan sonra sohbet etmekten başka bir isteğin kalmaması, olmaması gerektiğini öğrendik.
12.                      Tanrı eri ile dostluk kuranın bu dostluğun kıymetini bilmesini, basit şeyler yüzünden elinden kaçırmaması gerektiğini öğrendik.
13.                      Kim neden bahsediyorsa; o kişinin özü bahsettiğidir, değer verdiği odur, istediği odur, beslediği büyüttüğü anlattığıdır.
14.                      Tanrı kendine âşık olana karşı hem beylik hem de hizmet ettiğini öğrendik.
15.                      Tanrı yolunun sonsuz olduğunu, ilminin sonsuz ilmini bilmeyenler büyüklenme hastalığına yakalanacaklarını öğrendik.
16.                      Tanrı’yı istiyorsak bir şekilde bağ kurup bağdaşmamız gerektiğini ve bunun çok değerli olduğunu öğrendik.
17.                      Tanrı kendine yaklaştıracak erlerinden birini gönderirse uyanık olarak bu fırsatı kaçırmamak gerektiğini öğrendik.
18.                      Tanrı’nın yüzü gönülde parladığı zaman o güzelliğin bütün vücuda tesir ettiğini öğrendik.
19.                      Ebedi bizim olacak olanlar için düşünmemiz ve bunun uğraşısı içinde olmamız gerektiğini öğrendik.
20.                      Tanrı’nın gönle bakarak yakın olmak nurunu insana vermesinin en güzel hediye olduğunu öğrendik.
21.                      Tanrıyı gönlümüzde aramamız gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

80 rubaiyi âşıklara yararlanması için hediye eden Feridun Nafiz Uzluk’a teşekkür ederiz Allahtan rahmet dileriz.

Bu rubailerin ne mesaj verdiğini âşıklara açıkladım.
Elbette ki bu açıklama tam manayı vermez.

Ancak bir fikir sahibi ederek diğer Mevlevi yaşanmışlıklarından ve söylenen sözlerin neyi amaçladığını, yolunun ne olduğunu bir parça olsun aydınlatmak istedik.

Âşıkların rubaiden anlamadıkları için uzaklaşmalarını istemedim.
Tüm açıklamalar ve açıklamaya çalışmalar sizin faydalanmanız içindir.

Her derviş bilir ki yapılan işin karşılığını Tanrı verir.
Tanrıdan ister ve bekler.

Din-Dünya, Din-Ahret, Din-Tanrı işleridir bunlar.
İnşallah faydalanırsınız, bereketini görürsünüz.

Âmin.
                                    *
RAVLİ

Popüler Yayınlar