25 Nisan 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE RUHUN GÜZELLİĞİNİ GÖRMEK KOKLAMAK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Benim halimden haberi olmayanlar, diyorlar ki, bekle de Şam’dan kervan gelsin yolların ahvalinden (Savaş veya eşkıyanın olup olmadığından) bilgi versin, ondan sonra gidersin.

Eğer benim sözlerim şeyh sözleri, hadis ve Kur’an yorumları veya karşılıklı konuşma ve tartışma yolu ile olsaydı, ne o kadar sözleri işitebilir ne de benden faydalanabilirlerdi.

Eğer niyaz yoluyla aydınlatma olmasaydı ki (Bu gelmek ve dinlemek niyaz sermayesidir) ona faydalı olacaktı.

Yoksa bir gün değil, on gün değil belki yüz yıl konuşsa biz elimizi çenemize dayar dinlerdik.

Bir cevheri çirkin bir kap içine koyarak kara bir mendille sarsalar, on kat örtü içine gizleseler, üstüne bezler deriler örtseler ki görünmesin.
Bunda şaşılacak bir şey yoktur.

Nasıl ki, Efendimize (Hz. Muhammed) ruhun kokusu ve ruhun güzelliği eriştiği zaman henüz kendi ruhunu görmemişti.
                                           *
Ruhun güzelliğine erişmek, ruhu görebilmek uzak bir mertebedir (Uzun uğraşıdan sonra oluşan yetenek).
Ruhu gördükten sonra da Tanrı yoluna gitmek gereklidir ki Tanrı’yı gözle görebilsin.
“ Bu hayatta ve bu dünyadayken” görür demiyorum.

Dünyadaki cevherlerin birer perdeleri varsa da her cevherin bir de ışığı vardır ki dışarı vurur.
Olgun görüşlü olanlar dışarıya vuran bu ışığı görürler ama dışarı vurmayan ışığı görüp bilmemelerine de şaşılmaz.

Ancak dışarı vuran, avuçlarının içinde karşılarında bulunan ışığı göremeyenlere şaşılır.

Yoksa Sokrat’ın Bokrat’ın (Hipokrates), ihvanı Safa derneğinin, Yunan filozoflarının                 söz ve fikirleri Hazreti Muhammed’le, onun evladı, torunları, can ve gönülden ona uymuş olan kimselerin sözlerine benzemez.

Hatta sudan ve topraktan yaratılmış insanoğlunun sözlerine de benzemez.
Bunlar “Tanrı hazırdır” derler.

Hazret-i Ömer, bir gün Tevrat’tan bir parça okuyordu.
Hazreti Muhammed Ömer’in elindeki kâğıdı çekti.

Tevrat kendisine indirilmiş olan zat (Musa) sağ olsaydı, benim iznimden yürür idi” buyurdular.

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Ruhun kokusu:

Nurla kaplanmış bir ruhu dünyadaki maddeler ile kapatılamaz.
Kalp gözü açık olan görür, kalp burnu açık olan bu kokuyu alır.

İyi ve iyi olan güzel koku ile fena ve fenalık olan kötü koku olarak hissedilir.
Koku güzel ise koku kaynağına doğru gidilmeye çalışılır ve hep özlemi çekilir, konu fena ise o kokudan uzaklaşılır.

Tanrı’dan esen bir rüzgârla gelir.
Bu kokuyu alanlar artan ve çoğalan sağlık ve sevince kavuşurlar.

Herkesin anlayamayacağı ve hissedemeyeceği yumuşak, hoş, güzel ve nazik bir algıdır.

                         *
Neler öğrendik:
1.    Bilginin, haberin kaynağının Tanrı’dan olması gerektiğini öğrendik.
2.    Tanrı kaynaklı sözlerin başka sevilen ve beğenilen sözlere benzemediğini, değerinin mukayese edilemeyeceğini öğrendik.
3.    Tanrı ile konuşan birinin başka birine yol durumunu sormayacağını öğrendik.
4.    Şems Hazretlerinin sözlerinin İlahi kaynaklı olduğunu ve dünyada ilk defa kendisinin söylediğini öğrendik.
5.    Şems Hazretlerinin İlahi âlemden bilgi vereni süresiz zevkle dinleyeceğini öğrendik.
6.    Değerli olanı gizleseler, söz ve davranışını örtseler yine de ruhunu örtemeyeceklerini ve ruhu görenlerin bu değerliyi bulacağını ve göreceğini öğrendik.


Hazret-i Muhammed (Aleyhisselam) Peygamber Efendimiz, bazen mübarek yüzünü Yemen’den yana çevirip: “Hak aşığı Üveysin (Veysel Karani) kokusunu alıyorum. Allah’a şükürler olsun, rahman rüzgârı bana Yemen’den Üvey’sin güzel kokusunu, misk gibi nefesini getiriyor” buyuruyordu.
                                          *
RAVLİ

Popüler Yayınlar