25 Nisan 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE İBRAHİM ETHEM VE VELİLERİN VE ARİFLERİN DAVRANIŞI


Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

İbrahim Ethem, Belh Sultanlığından çekilmeden önce, bu hevesle mallar bağışlıyor, bedenini türlü ibadetlerle yoruyordu.

“ Ne yapayım” diyordu,
“ Ne yapmak gerek ki kendimde bir gönül açıklığı bulayım”.
Bir gece taht üzerinde uyumuştu.
Fakat içi uyanık gözleri uykudaydı.

Bekçiler davullara tokmaklar, çubuklar vuruyor, neyler üflüyor, gürültüler koparıyorlardı.

İbrahim Ethem kendi kendine dedi ki:
Siz hangi düşmanı uzaklaştırmak istiyorsunuz?
Düşman benimle birlikte uyumaktadır.(Nefs)

Biz Tanrı’nın merhamet nazarlarına muhtaç zavallılarız, sizden ne güvenlik gelebilir?
Bize onun lütuf sığınağından başka bir yerde kurtuluş yoktur

Gönlü bu düşüncelerle ayaklanmış başını yastıktan kaldırmış, tekrar yatmıştı.
ŞİİR:

Şaşarım seven insan nasıl uyur?
Aşıka her türlü uyku haramdır.

Ansızın köşkün tanından sert ayak sesleri, gürültüler işitti.
Sanki damda büyük bir kalabalık yürüyüş yapıyordu.

Ethem kendi kendine:
“ Bu bekçilere ne oldu?
Nerede kaldılar” dedi.
“ Görmüyorlar mı ki bu kalabalık dam üstünde koşuyor?”

Sonra bu gürültü ve ayak sesleri onu tekrar şaşırttı, dehşete düşürdü, sanki kendinden geçmiş durumda iken düşündüğü şeyleri unutmuştu.

Bağıramıyor, silahlı nöbetçileri çağırmaya gücü yetmiyordu.
Bu arada biri köşkün damından başını aşağı uzattı
“ Ey taht üzerinde oturan zat sen kimsin?” dedi.

İbrahim Ethem cevap verdi:
“ Ben Şah’ım, dam üstünde gezen sizler kimsiniz?”dedi.

O da:
“ Biz iki üç sürü deve kaybettik de bu köşkün damında arıyoruz” dedi.

Ethem:
“ Divane misin? Dedi.
Adam cevap erdi:
“ Divane sensin İbrahim Ethem!”

İbrahim Ethem:
“ Deve sürülerini köşkün damında mı kaybettin? Burada deve aranır mı?”

Adam şöyle cevap verdi:
Tanrı, padişah tahtında mı aranır? Sen Tanrı’yı burada mı arıyorsun?”

İşte o saatten sonra İbrahim Ethem’i kimse göremedi.
O gitti, canlar da onun arkasından gitti.

Kendisinden bir haber çıkmadı.
Genel olarak bu iş çok zor görünür.
O kendisini, tamamıyla bir şeye verse idi, o zorlukta kalmazdı.

Veliliğinin manası nedir?
Askerleri, tacı tahtı olan kimsede velilik yoktur.
Belki nefsinde velilik olan kimse velidir.

Sözünde, susmasında kahır, yerinde kahır;
Lütuf yerinde lütuf göstermesinde isabet olan kimse velidir.

Arifler:
“ Biz aciz kimseleriz, o kudretlidir” demezler.
Gereklidir ki sen, kudret sahibi olasın, her fırsatta güçlü kuvvetli olasın.
Susacak yerde susasın, cevap erecek yerde cevap veresin.
Kahır ve şiddet zamanında sertlik gösteresin;
İyilik ve yumuşaklık gereken yerde iyilik edesin.

Yoksa öyle bir insanın kendisine bela olur, azap olur.
İnsan mahkûm olmazsa hâkim olur.

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Alçak gönüllü olmak isteyenin bol imkânlardan ayrılması gerektiğini öğrendik.
2.     Bizi isteklerle idare eden nefsin hâkimiyetinden kurtulmamız ve özgürlüğe kavuşarak nefsi bizim hâkimiyetimiz altına almamız gerektiğini öğrendik.
3.    Nefs hâkimiyet altına alınana kadar bizim düşmanımız olduğunu öğrendik.
4.    Tanrı’yı varlık içinde değil yokluk içinde aramamız gerektiğini öğrendik.
5.    Veliliğin nefse hâkimiyetle olduğunu öğrendik.
6.    Tanrı eri olarak pasif ve aciz davranışlarda bulunmak, kendine düşen görevleri yapmayıp Allah’a havale etmenin yanlış olduğunu arifliğe sığmadığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Tanrı’nın verdiği gücü kullanarak kendi nefsimize hâkim olamazsak nefsin emirlerine mahkûm olarak yaşarız.

Tanrı nefsi kullanmamız ve idare etmemiz için aklı verdi ve şartları oluşturdu.
Aklını ters bir davranışla nefsin emrine verirsen yanlış olur.

Elbette ki akıl ve nefs birlikte çalışır ama kimi komutan edeceğini iyi düşünmeliyiz.

Kendine güven eren ve muhtaçlık hissettirmeyen oyalayıcı dünya işlerinden sıyrılmadıkça Tanrı’ya ulaşmak zorlaşır.
                                            *
RAVLİ

Popüler Yayınlar