3020.
Ham sofulara (Müslümanlığın gereklerini yapan fakat
inceliklerini bilmeyenlere) haber olsun:
Tövbe
etme zamanı, geldi o belalı devir;
Fakat
onda bu güzellik, bu alım varken yeri mi tövbenin, sırası mı tövbenin?
Sofuluk
(Körü körüne inanmak) da bitti, tövbe de tövbe
etmeye tövbe etti (Yapılan yanlışlardan pişman olma
hali de kalmadı);
Çünkü
âşıkların tövbeden başka işleri var şimdi.
Hani
dünyadan kaçtın, kurtuldun, can ışığına ulaştın, mum gibi kendi başını kestin
mi kır artık ayağını tövbenin de.
Aşkın
şartı, Tatar ülkesinin ceylanına (Güzeline) karşı
kararsız bir hale gelmektir (Ne yapacağını bilememektir);
Hıtay
Türkü geldi mi tövbe etmek ne hatadır hata.
Bir
avlanmaya koyuldu mu nice canlar kapar o.
Bir
bakış oku (Tanrı erinin bakışı), tövbenin
yüzlerce kan pahasına değer zaten.
Her
seher çağı hayali, âşıklara gelir çatar, çiğner geçer.
Atının
kopardığı toz, tövbenin gözlerine yüzlerce şifalar veren bir tutyadır (Sürmedir).
Tanrı
güneşi Tebrizli Şems yokken tövbe etmişsin amma o, bir gün gelir de yüzünü
gösterirse vay tövbenin başına gelenlere, vay-vay.
Uyan,
sıçra, uykudan kalk da bak, bir başka sabah ağarmada, dostları arayıp sorarak,
ayak vurup raks ederek bambaşka bir sabah geliyor gökyüzünden.
A
canım, ne diye oturdun, şarap içme, sarhoş olma çağı;
Şu
çekişip savaşma, şu çekip sızma âleminden (İçki içmek
sebebiyle kendinden geçerek uyuyakalmak) hiç kimsecik ayağını çekemez.
Sarhoşluğun,
bir sarhoşun hatırı için kalk, el çırp, kadehi al eline, bil ki seçilmiş, yüce
gök kubbenin sayvanını (Dam saçağını) bile
aştın.
***
DİVAN-I
KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Neler
öğrendik:
1.
Dünya bağlarından,
benlikten kendini kurtaranın kendisini kararsızlıklar içinde bulacağını, ne
yapıp yapmayacağını şaşırdığını öğrendik.
2.
Bu kararsızlıklar
içinde insanın geçmişte yaptığı yanlışları görme ve anlama fırsatı bularak
tövbe etmeye başladığını öğrendik.
3.
Tövbe etmenin de
insanı kararsızlıklardan kurtarmadığını, sakinleştirmediğini yine hatalar
yaptırdığını, yine tövbe ederek tövbe döngüsüne gireceğini öğrendik.
4.
Dünya ve
benlikten kurtulup öz eleştirileri yaptıktan sonra can ışığına yani canımızı hür
hale getirdikten sonra canımızın geldiği yeri özlediğini, can dostlarını
aramaya başladığını öğrendik.
5.
Can dostlarını
arayışa geçtiğimiz zaman canımıza can katan, canımızı ışık veren Tanrı dostu
Şems Hazretlerinin kendini gösterdiğini, yalnız ve çaresiz olmadığımızı bize
gösterip ispat edeceğini öğrendik.
6.
Tanrı dostuna aşk
başladığında günahların, sevapların, pişmanlıkların, tövbelerin değerinin ve
öneminin kalmadığını, âşık olan insanın doğru-yanlış değerlendirmeleri aşıp
gerçekliğe geçeceğini öğrendik.
*
İşte
böyle yaren;
Doğru:
Akla, mantığa, gerçeğe ve kurala uygun, yasa, yöntem ve ahlaka bağlılıktır.
Hakikat:
Gerçekliği tüm zamanlarda değişmeyen, aklın algılamasından daha yüksek bilinç,
arka yüzün, gizlenenler, saklanmış, üstü örtülmüş olanın yani sırların bilinmesi
ile sonucu değişmeyen temel bilgi, duygu ve düşüncede şüphelerden arınma
sağlayan anlama ve kavramadır.
Doğru
kelimesi yaşamımızda yetersizdir.
Örnek
verecek olursak çok uzakta gördüğümüz bir ağaç için ağaçtır deriz bu doğrudur.
O
ağaca yaklaşırsak… ağacı deriz bu da doğrudur.
Daha
da yaklaşırız… ağacının üstünde meyveleri var veya yok diye tanımlarız bu da
doğrudur.
Tohuma,
tohum içindeki öze varıncaya kadar tanımlamalar devam eder.
O
halde doğrular kişinin tanımladığına yaklaştıkça anlatım şekli değişir ve
başkalarının algılarında yetersizlik oluşturur.
Hakikatte
öze varılmadan, kabuk kırılmadan, perde açılmadan, sanılardan ve
benzerliklerden kurtulmadıkça yani sırrına ulaşmadıkça biliyorum diyemeyiz.
Şems
Hazretleri Tanrı sırlarına sahip olduğundan bizim 4000 sene uğraşarak elde
edebileceğimiz bir hakikati bize bir anda, bir bakışla verebileceğini öğrendik,
anladık.
Sırların
yabancılara söylenmesi yasaktır.
O
halde Şems Hazretlerine, Mevlana Hazretlerine yabancı olmayalım ki bize hediye
edecekleri sırdan sevinç duyalım, sarhoş olalım, kendimizden geçelim,
şakır-şakır oynayalım.
Çünkü
yarenler büyüklerimizin sofrasının etrafında onların bize doğru attıklarından
beslenelim, gelişelim, elimizden tutmamızı semalara çıkartmalarını bekleyelim.
Şükürler
olsun.
*
RAVLİ