13 Mayıs 2015 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 3020 İNCİ BEYİT

3020. Ham sofulara (Müslümanlığın gereklerini yapan fakat inceliklerini bilmeyenlere) haber olsun:
Tövbe etme zamanı, geldi o belalı devir;
Fakat onda bu güzellik, bu alım varken yeri mi tövbenin, sırası mı tövbenin?

Sofuluk (Körü körüne inanmak) da bitti, tövbe de tövbe etmeye tövbe etti (Yapılan yanlışlardan pişman olma hali de kalmadı);
Çünkü âşıkların tövbeden başka işleri var şimdi.

Hani dünyadan kaçtın, kurtuldun, can ışığına ulaştın, mum gibi kendi başını kestin mi kır artık ayağını tövbenin de.

Aşkın şartı, Tatar ülkesinin ceylanına (Güzeline) karşı kararsız bir hale gelmektir (Ne yapacağını bilememektir);
Hıtay Türkü geldi mi tövbe etmek ne hatadır hata.

Bir avlanmaya koyuldu mu nice canlar kapar o.
Bir bakış oku (Tanrı erinin bakışı), tövbenin yüzlerce kan pahasına değer zaten.

Her seher çağı hayali, âşıklara gelir çatar, çiğner geçer.
Atının kopardığı toz, tövbenin gözlerine yüzlerce şifalar veren bir tutyadır (Sürmedir).

Tanrı güneşi Tebrizli Şems yokken tövbe etmişsin amma o, bir gün gelir de yüzünü gösterirse vay tövbenin başına gelenlere, vay-vay.

Uyan, sıçra, uykudan kalk da bak, bir başka sabah ağarmada, dostları arayıp sorarak, ayak vurup raks ederek bambaşka bir sabah geliyor gökyüzünden.

A canım, ne diye oturdun, şarap içme, sarhoş olma çağı;
Şu çekişip savaşma, şu çekip sızma âleminden (İçki içmek sebebiyle kendinden geçerek uyuyakalmak) hiç kimsecik ayağını çekemez.

Sarhoşluğun, bir sarhoşun hatırı için kalk, el çırp, kadehi al eline, bil ki seçilmiş, yüce gök kubbenin sayvanını (Dam saçağını) bile aştın.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Dünya bağlarından, benlikten kendini kurtaranın kendisini kararsızlıklar içinde bulacağını, ne yapıp yapmayacağını şaşırdığını öğrendik.
2.    Bu kararsızlıklar içinde insanın geçmişte yaptığı yanlışları görme ve anlama fırsatı bularak tövbe etmeye başladığını öğrendik.
3.    Tövbe etmenin de insanı kararsızlıklardan kurtarmadığını, sakinleştirmediğini yine hatalar yaptırdığını, yine tövbe ederek tövbe döngüsüne gireceğini öğrendik.
4.    Dünya ve benlikten kurtulup öz eleştirileri yaptıktan sonra can ışığına yani canımızı hür hale getirdikten sonra canımızın geldiği yeri özlediğini, can dostlarını aramaya başladığını öğrendik.
5.    Can dostlarını arayışa geçtiğimiz zaman canımıza can katan, canımızı ışık veren Tanrı dostu Şems Hazretlerinin kendini gösterdiğini, yalnız ve çaresiz olmadığımızı bize gösterip ispat edeceğini öğrendik.
6.    Tanrı dostuna aşk başladığında günahların, sevapların, pişmanlıkların, tövbelerin değerinin ve öneminin kalmadığını, âşık olan insanın doğru-yanlış değerlendirmeleri aşıp gerçekliğe geçeceğini öğrendik.
                                    *
İşte böyle yaren;
Doğru: Akla, mantığa, gerçeğe ve kurala uygun, yasa, yöntem ve ahlaka bağlılıktır.
Hakikat: Gerçekliği tüm zamanlarda değişmeyen, aklın algılamasından daha yüksek bilinç, arka yüzün, gizlenenler, saklanmış, üstü örtülmüş olanın yani sırların bilinmesi ile sonucu değişmeyen temel bilgi, duygu ve düşüncede şüphelerden arınma sağlayan anlama ve kavramadır.

Doğru kelimesi yaşamımızda yetersizdir.
Örnek verecek olursak çok uzakta gördüğümüz bir ağaç için ağaçtır deriz bu doğrudur.

O ağaca yaklaşırsak… ağacı deriz bu da doğrudur.
Daha da yaklaşırız… ağacının üstünde meyveleri var veya yok diye tanımlarız bu da doğrudur.

Tohuma, tohum içindeki öze varıncaya kadar tanımlamalar devam eder.
O halde doğrular kişinin tanımladığına yaklaştıkça anlatım şekli değişir ve başkalarının algılarında yetersizlik oluşturur.

Hakikatte öze varılmadan, kabuk kırılmadan, perde açılmadan, sanılardan ve benzerliklerden kurtulmadıkça yani sırrına ulaşmadıkça biliyorum diyemeyiz.

Şems Hazretleri Tanrı sırlarına sahip olduğundan bizim 4000 sene uğraşarak elde edebileceğimiz bir hakikati bize bir anda, bir bakışla verebileceğini öğrendik, anladık.

Sırların yabancılara söylenmesi yasaktır.
O halde Şems Hazretlerine, Mevlana Hazretlerine yabancı olmayalım ki bize hediye edecekleri sırdan sevinç duyalım, sarhoş olalım, kendimizden geçelim, şakır-şakır oynayalım.

Çünkü yarenler büyüklerimizin sofrasının etrafında onların bize doğru attıklarından beslenelim, gelişelim, elimizden tutmamızı semalara çıkartmalarını bekleyelim.
Şükürler olsun.
                                 *                

RAVLİ

Popüler Yayınlar