11 Şubat 2012 Cumartesi

ULU ARİF ÇELEBİ VE İYİLİK YAPMAK

Zamanın ulularından olan halifelerin örneği Bayburtlu Ahi Emir şöyle rivayet etmiştir:

Bir gün bütün ahbaplarla bir bostanda oturmuş sohbet ediyorduk.
Dostlardan da birkaç misafir gelmişti.

Ansızın gördüm ki Çelebi Arif Hazretleri atına binmiş tek başına geldi ve kimseye bir şey söylemedi.
Yavaş, yavaş dudaklarının arasından bir şey söylerdi.

Lakin ben anlamıyordum.
İlerledim, baş koyup latife yoluyla sıkılmasının sebebini sordum.

Bunun üzerine o:
“ Benim sevgili dostum olan Keygatu’nun karısı Paşa Hatun’dan kendisine yakışmayan bir hareket görüp incindim.
Tam hışım ile dışarı çıktım” buyurdu.

Paşa Hanım Erzurum’daydı. Ve Mevlana ailesinin hürmet edenlerinden birisiydi, Çelebi Arif’i çok sever ve toprağının kıblesini, canına kıble etmişti.

Bir müddet birbiri ile sohbette bulunmuşlardı.
O, Çelebi’nin Konya’ya gitmesine müsaade etmemişti.

Bunun üzerine Sultan Veled Hazretlerinden davet mektupları geliyor fakat dönmek imkânı olmuyordu.

Çelebi Hazretleri üç gün yemek yememişti.
Sabahleyin herise (Keşkek) istedi.

Elini yemeğe uzatınca:
“ Yazık!
Paşa Hatun öldü.” Deyip elini yemekten çekti ve ağlamaya başladı.
Biz hayrette kalmıştık ki o anda bir haberci içeri girip:

“Paşa Hatunun kumandanlarından birisi geldi “ dedi.

Gelen kumandan atından indi, baş koydu ve
“ Paşa Hatun niyazlar ederek özürler diliyor” diye Çelebi’nin eline bir mektup verdi.

Çelebi, aşı derecede içlendi ve çok üzüldü sonra:
“ Ah yazık, ah yazık, ah yazık
Öyle bir ay bulutun altına gizlendi yazık”

(Mesnevi 1.Cilt 105/ beyit1723)

“Ey gönül ebedi kalmayacak mülkü,
 Bir rüya bil…

(Mesnevi 5.Cilt beyit 3927)

Tut ki, doğu ve batı ülkelerini zapt ettin.
Her iklimin saltanatına sahip oldun.

Mademki bu saltanat kalmayacak,
Sen onu bir şimşek olarak kabul et,
Çaktı ve söndü.

(Mesnevi 5.Cilt beyit 3926)

Ahi dedi ki, ben o halin sırrını tekrar sordum.
Çelebi:
“ Paşa Hatun mektup gönderdikten sonra âlemden göçtü ve tabutunu gördüm ki gaybiyler (Görünmeyen erler) götürürlerdi.” Buyurdu.

Orada bulunanlar hayrette ve hasrette kaldılar.
Merhumenin vefat tarihini yazdılar.
(Yazık ki bu tarih kayıtlı değil)

Hemen o saat atlara binip Paşa Hatunun kumandanı ile baş sağlığına beraber gittik.
Erzurum’a vardığımızda rahmetlinin yedinci günü idi, bütün beyler ve onun yakın ve ileri gelenleri karşılayıp feryat ettiler.

Çelebinin ayağına baş koyup ağıt okuyanlar, mersiyeler söylediler.

Çelebi Hazretleri, ölünün başucuna gelip, büyük heyecanlar gösterdi.
Paşa Hatun’un taht üstüne konulmuş olan tabutunu kucaklayıp:
Onun günahını af buyurdu.

Bu iki rubaiyi söyledi:

“ Ecel kılıcına karşı siperler hiçtir.
Bu ihtişam, bu gümüş ve altınlar hiçtir.

Dünyanın iyisine, kötüsüne baktım,
İyilikten başkası hiçtir.”

Ve tekrar şu rubaiyi söyledi:

“ Ecel bir derttir ki ona derman yoktur,
Padişah da vezirde onun fermanına boyun eğmiştir.

Kirman (Kurtlar) mülkünü yiyen o padişah nerede ki?
Bu gün onu girman (mezarlık kurtları) solucanlar yemektedir.”

Paşa Hatun’un ölümünün kırkıncı günü yemekli toplantıda (Urus günü) bu rubaiyi buyurdu:

“ Rahatlık ve sevinç arama,
Zira hayat gamdan ibarettir.

Uçuşan zerrelerden her biri bir Keykubad ve Cemin toprağındandır.

Muradın ve uzun ömrün neticesi,
Bir rüya,
Bir hayal,
Bir an için aldanmaktır.”

Çelebi aynı günde Konya’ya hareket etti.

                                        ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Çelebi hazretlerinin Paşa Hatun’dan özel bir iyilik istediğini ama Paşa >Hatun’a bunun uymadığını ve reddedildiğini öğrendik.
2.    Bu iyiliğin reddedilişinden pişmanlık duyulduğunu ancak Tanrı erinin gönlünün kırılmasıyla kahır okunun Paşa Hatuna saplanıp öldüğünü öğrendik.
3.    Kahır okunu gönderen Çelebi Hazretlerinin de pişman olduğunu öğrendik.

İşte böyle yaren,

Ne kadar büyük olursan ol, ne kadar kaliteli olursan ol, ne kadar büyük ve kaliteli kimselerle beraber olsan da bir şekilde yanlışlık yapılabileceğini ve bundan büyük yaralar açılabileceğini öğrendik.

Ancak büyük ve kaliteli insanlar kin gütmeyip, hatasını etkisiz hale ve daha güzel bir konuma getirmek için uğraştıklarını öğrendik.

Bu dünyada en değerli şeyin iyilik ve iyilik yapmak olduğunu bir daha hatırlayarak öğrendik ve çok kıymetli bir davranış biçimi olduğunu anladık.

Elimizde imkân varken iyilik yapmamız gerektiğini, ölünce iyilik yapma fırsatımızın kalktığını öğrendik.

Dünya hayatının çok kısa olduğunu, sahip olduklarımızın ölümle birlikte kalmayacağını, ancak ahrete yaptığımız iyiliğimizin gideceğini öğrendik.

Tanrı da, Peygamberler de, Tanrı erleri de hep iyilik ve iyilik yapmanın her iki dünyada da Tanrı katında da beğenilen davranış olduğunu açıkça söylemişlerdir.

O halde iyilik düşünmeyi, iyilik yapmayı her değerin üstünde tutmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                     *
RAVLİ
Googl dan RAVLİ İYİLİK diye girerek ilgili konuları okuyabilirsin.

Popüler Yayınlar