17 Şubat 2012 Cuma

ULU ARİF ÇELEBİ VE HAVUZ

Bu kitabın yazarı (Tanrı Çelebinin ruhuyla onu kuvvetlendirsin) rivayet ediyor ki:

Çelebi Hazretleri meskeni olan kutsal türbenin (Tekke türbe-i mukaddese de, Mevlana Türbesinde) (Tanrı onun içinde bulunanların sırrını kutsal etsin) ki beyaz mermerden, güzellikte, yapılışında son derece hoş bir havuz vardı.

Onu Kütahya şehrinden Sultan Veled’e göndermişlerdi.
Konya’nın karışıklığı günlerinde Çelebi Hazretleri de İran’a seyahate gitmişti.

Karaman oğlu Nuvvablarından Celal-i Kuçek denilen kimse de o havuzu hile, zorbalık yolu ve itikatsızlık cesareti yoluyla tekkeden alarak kendi sarayına dikmek üzere Larende (Karaman) tarafına götürdü.

Bu davranışının karşılığında kendisine isabet edecek felaketi düşünmedi.

Günler geçtikten sonra Çelebi Hazretleri o mübarek sefer (Geziden) Konya’ya gelip havuzu arayınca yerinde göremedi.
Gözyaşı döküp son derece canı sıkıldı.

Durumu anlatmak için Karaman oğulları yanına bir mektup gönderdi
Emir Bedreddin İbrahim Bey (Tanrı onun yardımını kutlu etsin) mektubu okuyunca havuzu araştırdı, havuzu götüreni azarladı naiplikten azletti (görevinden attı) ve gözünden düşürdü.

O adamda o felakette can verdi.

Emir Bedreddin derhal havuzu bir arabaya koyup mübarek türbeye gönderdi ve uzun boylu özürler dileyerek birçok hediyeler gönderdi.

Pazartesi günü havuz geliyor diye haber gelince Çelebi Hazretleri, türbenin bütün güyendeleriyle birlikte onu karşılayıp mübarek ferecesini (Pardösü gibi dıştan giyilen geniş kollu elbise) üzerine örttü ve tam bir sevinç içinde havuzu eski yerine koydular.

Sonra Çelebi Hazretleri:
“ Bana bu hal hakkında gayb âleminden büyük bir işaret vaki oldu.
“ Burada dostlara acayip müjde vardır.

Çünkü bu havuz, istidatsız ve cansız bir madde, bir taş parçasıdır.
Ondan, bu hanedana bir hizmet, sohbet ve marifet gelmez.

O bizim yüzümüzden, sırlarımızdan ve sözlerimizden bir zevk ve lezzet almaz.
Yalnız şu kadar var ki birkaç gün bu huzurda kaldı ve Tanrı erinin nazarına (bakışına) mazhar oldu.

Yüce Tanrı, ona (havuza) bu manasız taş yürekliler arasında garip kalmasını ve türbe hazretlerinden uzak düşüp ayrı düşmesini doğru bulmadı.
Yine evvel olduğu gibi bir iyilik yapıp onu buraya çekti, merkezine eriştirdi.

Şimdi dostlarımız ve bizi sevenlerimizi can, gönül, kâmil, itikat, tamam akıl (güven), şüphesiz bir yakın ile yıllarca zamandan beri bu mübarek hanedana (Kökten asil büyük aile) hizmet ediyorlar, velilerin sohbetinde bulunuyorlar ve
“ Allah yolunda malınızla çalışıp çabalayınız”
(TEVBE suresi 41)
Hükmü ile can, beden, mal ve muavenet (yardımcı olmakla) ve yardım ediyorlar.

Hak Teâlâ nasıl uygun görür ki;
Gurbet ateşinde,
Fena huylular arasında bırakmaya ve
Didarlarından (Tanrı’yı görme)  mahrum etmez,
Nasipsiz (Hissesiz) kılmaz.

Hâşâ! (Olmaz öyle şey)
O, öyle kerim (Cömertlikte büyük), cevval (Yardıma koşan)  , latif-ül- ibad Nazik ve hoş) bir tanrıdır kim, büyük lütuflar ve her kesin nimetlerini verir.

Bu beyti söyledi: (Arapça beyit)

“ Senin gibi affı geniş,
İhsanları bol olan zatı âliden reca edenler nası ümitsiz kalırlar”

(Senin gibi büyüklere, Ümitleri Ümitsiz bırakmak mümkün mü?
Senin affın ve hediyelerin umulduğundan daha çoktur)

Farsça beyit:

“ Ey meleklerin,
Diğer yaratılmışların rızkını verici,
Ey dönen feleklerin kutbu,

Senin davetlin olan gönül,
Lütuflarından hiç mahrum kalır mı?”

Dostlar şenlikler ettiler, şükraneler verdiler ve o günü mübarek Türbede büyük bir sema oldu.
Çelebi şu rubaiyi söyledi:

“Ey keremde, izzette ve nurlar saçmada güneşler, aylar, yıldızlar kulu olan kerim!

Gariplerin senden başkalarına gitmemeleri için bütün kapıları kapamış, yalnız senin kapını açık bırakmışlardır.”
   
                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    İtikatsız olanların kutsal kişi ve değerlere saygı göstermediklerini, hile ve zorbalık yaparak istediklerini elde ettiklerini öğrendik.
2.    Kutsal şeylere saldırırsak karşılığında felakete düşeceğimizi öğrendik.
3.    Hediyenin yerinde durmasının uygun olduğunu öğrendik.
4.    Tanrı erlerine yakın olanların ve sevenlerin Tanrının iyiliklerine kavuşacaklarını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Taş veya mermer gibi soğuk ve hissiz olsak da Tanrı’yı görenlerin, bilenlerin içinde olmaya, onlara hizmet etmeğe çalışmalıyız.

İyice anlamalıyız ki;
Ulu insanların olduğu toplulukta, yerde, kişilerle beraber olmaya çalışmalıyız, onların değerlerini öğrenmeğe ve yaşamaya çalışmalıyız ki, uğurlu kişilerin uğurlarından faydalanalım.

Yok, o uğurlu, mübarek, kutsal kişilere düşmanlık edersek ve zorla veya hileyle ellerinde olanı alırsak kendimizi felakete götüreceğini bilmeliyiz.

İyice bilmeliyiz ki böyle mübarek kişilerin sahibi tanrıdır.
Tanrı sakladıklarımızı da en iyi bilendir.
Mübarek kişi ile kavgaya girişirsen bilmelisin ki; Tanrı ile kavgalı olursun ve sonu kötü olacağını da bilmelisin.

Kiminle dost ve yakın olacağımızı tesadüflere bırakmadan kararlaştırmamız gerektiğini, bu tercihi önemsememiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                       *
RAVLİ

Popüler Yayınlar