15 Şubat 2012 Çarşamba

ULU ARİF ÇELEBİ VE 11 YAŞINDA MEVLEVİ HİLAFETİ ALMASI

(Mevleviliği öğretme yetkisini alması)

Zamanın Hatice’si, cihanın hanım efendisi, Sultan Veled’in kızı Şeref Hatun ki Ahmed Paşa’nın annesi idi (Tanrı ondan razı olsun).

Bu ihlâslı benim hakkımda gösterdiği iyilik ve şefkatin eseri olarak canımı Çelebi Arif Hazretlerinin ululuğundan bir parça hediye etmek isterdi.

O yol ile şeyhlere özel aydınlatma usulü öğretmiş, inanış nuru artarak (İlim ve edep) öğretmek isterdi.

Bir gün şöyle anlatmıştır:
Konya Akşehir’de bir de annem Gerake Hazretleri, kız kardeşim Mutahhare Hatun ve şehrin kibar hanımları, pederim hazretlerinin (Tanrı zikrini azametli etsin) huzurunda oturmuştuk.

Ansızın Çelebi Arif Hazretleri kapıdan girip, bir saat babamın önünde oturdu.
Yine kalkıp dışarı gitti.

Babam Sultan Veled buyurdu ki:
“Yüce kudretli Tanrı, ben bu kadar Tanrı azizlerinin hizmetine eriştim.

Huda danları “Tanrı’yı bilenler” görmüş, onlardan hadsiz, kıyassız manalar elde etmiş, onlardan bu kadar kerametler ve garip acayip şeyler müşahede (Gözle görmek) eylemiştim ki kaleme gelmez.

Şeyhim Mevlana Tebrizli Şemseddin,
Hudavendim Burhaneddin-i Muhakkik,
Şeyh Selahaddin ve
Hak halifesi Hüsameddin Çelebi ve bu kadar başka şeyhler gibi Tanrı azizi birçok şeyhlerine yetiştim.

Tanrı’yı bilen erleri gördüm ve onlardan hudutsuz bilgiler ve mukayese edilmeyecek manalar öğrendim.

Onlardan o kadar keramet ve acayip şeyler gördüm ki tarif olunamaz.

Onların sırlar deryasına daldım, hakikat incileri çıkardım.
Onlar benim hakkımda ne kadar lütuf ve iyiliklerde bulunmuşlardır.

Nitekim buyurdu:
“ Ben bu kadar şahlar görmüşüm,
Nasıl kalırım ihsansız,

Onlardan sırlarını işitmişim,
Nasıl kalırım bahşişsiz.”

Tanrı’ya şükürler olsun ki her birinden imkân derecesinde bir koku aldım.
Makamlarını bilirim ama bu Arif’in halinden hayranım ki bu nasıl bir kuştur ki ne de yüksek uçuşu vardır.

Öyle ki onu gördüğümde halim başkalaşıyor, babamın temiz ruhu için ki, benim büyük andım ve ulu ismimdir ve sanmam ki dünyaya onun benzeri bir er ayak basmış ola.

ŞİİR:
“ Cihanı yaratan, dünyayı halk ettiğinden beri,
Arif gibi bir süvarinin geldiği görülmemiştir.”

Onun yüzünde yedi velinin nuru olduğunu babam buyurmuştu.
Bunun üzerine annem latife yoluyla dedi ki:

“Keyfiyet böyle olunca ona niçin darılıyorsun?
Dostların arasında onun halini beğenmediğin hakkında söz söylüyorsun?

Babam:
“ Bunların hepsi üzerlik tohumu mesabesindedir, kötü gözün ( nazar değmenin) zahmetini gidermek için onların göz tandırı ateşine atıyorum.
Arifin güzelliğini o ibare güzelliği ile gayret (Kıskançlık) perdesinde gizliyorum ve yabancı eğri (şaşı) bakışların gözünden suret perdeleri ile örtüp saklı tutuyorum.

ŞİİR:
“ Dosta da düşmana da senin kötülüğünü söylüyorum,
Ta ki, benden başkası seni dost tutmasın.

İşte olay bu söylediğim ve gösterdiğimdir.
Ondan sonra buyurdu ki:

“ Babam o kadar istiğrak âlemine (İç âlemine) dalmış ve her şeyden elini çekmiş bir adamken Arif’i çok severdi.

İyilik gözüyle ona bakmıştı.
O derecece ki, bir gün mübarek dilini Arif’in ağzına meme gibi vermişti, o da büyük bir istekle emmiş, yutmuştu.

Ben baş koyup Arif’i Hüdavendiğarın (Mevlana Hazretleri) elinden almak istediğimde:

“ Bahaeddin! (Sultan Veled)
Arif nihayet benim oğlumdur, senin değil” buyurdu.

Ben yine baş koyup:
“ Oğul ne söz, Hüdavendiğarın tam kuludur “ demiştim.

Hudavendiğar:
“ Bahaeddin hakiki oğul odur ki,
Bende (bağlılık gösteren) ve mürit (Bilgisine ve gösterdiği yola inanarak ve güvenerek kabul etmesi) ola, şeyh oğlu değil, umarım ki, Arif bizim neslimizin vilayet (Velilik) kemale (Olgunluğa) erdirir.

Çünkü bizim Arif’imiz hal çocuğu ve nazar deryasıdır (Deniz gibi geniş görüşlü).
Hakikat ilimleri onda son dereceyi bulacaktır.

O, Ebdalların sultanıdır.
O, olgunluk içinde olgunluklara sahip olur.”    Dedi ve şu beyiti okudu:

“ Bu yola ayak basıp da giden kimse,
Başından vazgeçmelidir.

Manevi alana (Yola) söz sığmaz,
Maneviyat arayan, Söz söylememelidir.”
                                           *
Sultan Veled Hazretleri böylece 681 H. Yılının mübarek Cuma günü, ruhların toplandığı kutlu Mevlana Türbesinde bahtın sultanı Çelebi Arif’i (Çelebi Hüsameddin) kendi tahtına oturtup Mevlevi Hilafeti verdi ve uzakta durdu.

Bütün halkın gönlünden feryatlar yükseldi.
Gece yarısına kadar öyle sema oldu ki tarif olunamaz.                                                       

Arif Çelebiye Mevlevi Hilafeti verildiği zaman 11 yaşında idi.
2 Yıl sonra da Hüsameddin Çelebi vefat etti.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Çocuğa nazar değmesin diye dostlar yanında biraz kötülemek gerektiğini öğrendik.
2.    Seven sevdiğini kötüleyerek başkasının sevdiğiyle dost olmasını istemediğini öğrendik.
3.    Hakiki oğlun, babaya bağlılık göstermesi ve bilgisine ve gösterdiği yola inanarak ve güvenerek kabul ederek davranması gerektiğini öğrendik.
4.    Mevlevilik yoluna adım atanın hayatının tamamını bu yola harcamasının gerektiğini öğrendik.
5.    Mevlevilik yolunda görüşün önemli olduğunu, sözün fazla bir değerinin olmadığını öğrendik.

Hatıra:
23.05.2004 Tarihinde Mübarek Mevlana türbesini ve Konya’daki diğer büyükleri ziyarete bisikletle Antalya’dan Konya’ya gittiğimde Astsubay ordu evine indim.

Üzerimdeki yol kıyafetlerimi yıkayıp banyo aldım.
Temizlendikten sonra ertesi günü ziyaret etmeği düşündüm.

Gece 12-01 saatinde sanki deprem olmuş gibi uyandım.
Etrafa bakındım dinledim, herhangi bir farklılık görmedim.

Tekrar uykuya dalacağım sırada Mevlana Hazretlerinin bulunduğu türbeye sayısız şeyh ve dervişlerin girdiğini görünce hemen bisikletle türbeye gittim.

Türbe kapalı olduğundan oradaki dışarıda bulunan çeşmelerin birinden abdest aldım.
Türbenin yanında bulunan camiye yaslanarak ve yönümü türbeye vererek zikir etmeğe başladım.

Ezan okunmasına kısa bir süre kalana kadar kendimden geçtim.
Ne olduğunu hala bilmiyorum.

Kendime geldiğim vakit ayakta ve ellerim bağlı olarak:
 “ İnşallah kapılar açılınca içeri ziyarete geleceğim “ dedim.

O anda kalbimde sanki kulakla duymuş gibi:
“ Eşinle beraber gelmen makbulümüzdür” diye duydum.

Eşim Rahime Bayraşa’ya telefon edip:
“ Mevlana Hazretleri seni istiyor” dedim.

O da oğlum Levent ile beraber gelip hep birlikte Mübarek Türbeyi ziyaret ettik şereflendik ve diğer Şems Hazretlerini, Ateş-i Bazı Hazretlerini ve Konovi Hazretlerini ziyaret ettik.

Eşim Mesnevinin tozunu alıp çalışma yerini düzeltirken:
“ Antalya’da Mevlana Hazretlerinin kitaplarını Fahrettin okudu bitirdi de ziyarete gitti.
İnşallah bende yarım kalan okuduklarımı bitirir, bana da ziyaret nasip olsun “ diye düşündüğünü söyledi.
                                                       *

İşte böyle yaren,

Değerli olacak çocuğu değerli kimseler anlar ve gelişmesi için her imkân önüne konur.

Bize Mevlevilerin anlattıklarının doğruluğunu hem yaşadım hem de gördüm.
Anlatılanlar eksik olabilir ama doğru olduğundan kuşkun olmasın.

Sadece yalın bilgi değil, bizzat yaşayarak doğruluğunu görüp inanıyorsun.
Sende yaşa yaren.
Çok yaşa.

                                    *
RAVLİ

Popüler Yayınlar