20 Mart 2012 Salı

ULU ARİF ÇELEBİ VE LEDÜN İLMİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ

Çelebi Hazretleri Tokat şehrine vardığında şehrin uluları ve sultanların hatunları, Pervane’nin kızı hadden aşırı hizmetler ederek büyük saygı gösterirlerdi.

Orada itibarlı rabbani (Kendini Tanrı’ya adamış) âlim bir şeyh vardı.
Benzeri yoktu, takva Tanrıdan korkmak), riyazet (Açlıkla nefsi terbiye etmek) yolunda, dine sıkıca bağlı, cisimlenmiş melek, insan suretine girmiş ruh idi.
Ona, meşhur Şeyh Bahaeddin-i Cendi derlerdi.

Onu Hoca Münir Hanikahına (Tekkesine) şeyh tayin eylediler.
Bütün din uluları, şeyhler, emirler, muteber kişiler, o posta oturma töreninde toplanmışlardı.

Emir Pervane’nin kızının Hanikahın (Tekkenin) ilgisi vardı.
 Seccade ve sedir üstüne Çelebi Arif otursun ki doğrular sultanının oğlu, Tanrı resulünün sırrıdır diyerek mutlaka Çelebi Arif’in posta oturmasını istedi.         

Çelebi ise, âdeti olmak üzere bir bucakta hazine (Cevher) gibi bir köşeye çekilmişti.

Sofiler, Şeyh Bahaeddin’i ortaya getirdiklerinde, Çelebi’nin elini öptürmeden el çabukluğuyla onu başköşeye oturttular ve tekbir getirdiler.

O aziz (Şeyh Bahaeddin) dikkat etmeyerek, vaaz etmekle meşgul oldu.
Sonra hafızlar Kuran okuyup, guyendeler gazel söylemeye başlayınca, şeyhlerin bazıları hiçbiri harekete gelmedi.

Bunun sebebi bazısının Çelebinin dehşetinden, bazısı nefsinin kibirli oluşundan ve veliliği kabul etmeyişinden idi.

Derhal Çelebi, bir nara vurup kalktı, Sema meydanında dolaşıp şu beyti söyledi:

“ Gaza (Savaş) davulları çalınınca bu dem peyda olur, eğerler, küheylan, Arap atlarının üzerinde cuşa (Coşma) , huruşa ( Coşkunlukla olan gürültü)gelir.

Bir iki sofuyu kaldırıp yere vurdu, Şehzade-i Tokadi (Tokatlı Şehzade) ve birkaç tanesi Tabhaneye (Kışlık odaya ) kaçıştılar.

Şeyh Bahaeddin çaresiz bir durumda baş koyup, vallahi haberim yoktur, benden olmadı, af etmek daha iyidir diye ağladı.

Çelebi:
“ Olacak oldu, yolculuğa hazırlan” buyurdu.
O ulu bir ah ederek kendini yitirdi(Bayıldı).

Çelebi şu rubaiyi okudu:

“ İlimle hoştur halka kılavuzluk etmek.
Hilm ( Yavaşlık, yumuşaklık) ile halk ile düşüp kalkmak hoştur.

Sen asla kılavuzluk edemezsin,
Kılavuzluk büyük bir iştir.”

İşte bu ilim bizim Ledünni (Allah’ın sırlarına ait manevi bilgi, gayb bilgisi) olan ilmimizdir,
Medrese ilmi değildir.

Bunun üzerine hepsi baş koyup insafa geldiler ve Şeyh Bahaeddin Tanrı’nın kazasına razı olarak tam bir doğrulukla mürit ve kul oldu ve:

“ Mademki bu dünyadan gideceğim, hiç olmazsa lanete uğramış (Kovulmuş) gibi değil, inayete mazhar (İyiliğe uğramış) olan bir kul gibi gideyim” dedi.

Şeyh Bahaeddin bir kaş gün hasta olup üçüncü günden sonra Tanrı’nın rahmetine kavuştu (öldü).

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                       ***
Tahsin Yazıcı ve Feridun Nafiz Uzluk (Nur içinde yatsınlar) tercümeleriyle)
                                          *
LEDÜN İLMİ: (İlahi sırları bildiren ilim)
Gayb ilmidir.
Gizlenen ve bilinmeyen, aklın eremeyeceği işlerden haberli olma halidir, Allah vergisi olan bir ilimdir.
Okumakla elde edilmez.
Öğretenin bir hediyesidir.
Hızır (A.S.) sahip olduğu ilimdir.

Neler öğrendik:
1.    Kuran okununca, gazeller söylenince insanın kalbinin, gönlünün, elbisesinin harekete gelmesi gerektiğini öğrendik.
2.    Medrese bilgisinin coşkunluk vermediğini öğrendik.
3.    Ledün ilminin kişiye coşkunluk verdiğini öğrendik.
4.    Ledün bilgisine sahip kişinin diğer âlimlerin üzerinde olduğunu öğrendik.
5.    Bir veliyi görmemenin, saygı göstermemenin cezasının ölmek olduğunu öğrendik.
6.   

İşte böyle yaren,
Kılavuzluk yapmanın sorumluluk taşıyan büyük bir iş olduğunu öğrendik.

Bir insan kitaplardan, okuldan bilgi edinip kendini yetiştirebilir.
Fakat bu bilgi ve çalışma diğer insanları yetiştirmek ve yönlendirmek için yeterli değildir.

Bir insan kendisinin dışındakinin yetişme tarzını, geçirdiği olayları ve bunların o kişide etkilerini tam değerlendiremeyeceği için yanlışa düşme olasılığı çoktur.

Bilgi edinmeden sonra düşünme aşamasına geçirilerek o bilginin ne işe yaradığını, sınırlarını ve ne şiddette uygulanmasının vereceği faydaları bilmelidir.

Bilgileri değerlendirerek düşünce oluştuktan sonra o bilgilerin tüm düşüncede ne anlam taşıdığı ve ne işe yaradığı ve ne faydalar ile zararlar sağlayacağı bilinmelidir. (Tüme varım)

Bütün içinde oluşan bir fikrin başka bir yerde ve zamanda kullanılmasının, ne faydalar ve zararlar ve ne zaman, ne kadar uygulanırsa iyi olacağı iyice bilinmesi gerekir.

Ham bilginin yer, zaman, koşullar ve etkileri tam tespit edildikten, zararların en aza indirildikten sonra kullanılması gerekmektedir. (Tümden geliş)

Eğer bilginin sadece görünen kısmından hareket edilirse; arkada kalmış, görünmeyen, derinleşmiş, hastalık olmuş, şekil değiştirmiş, başka anlamlar yüklenmiş bilgi yanlış yönlendirme yapacağından bir işe yaramaz, kabul görmez, zarara sebep olur.

Çok dikkat edilmesi gereken bir husus da bazı insanlar şüpheci olduklarından işlenmiş bilgiyi peşinen ret ederler ve kendilerinin bulması için çabalarlar.

Ledün bilgisi hakikat bilgisi olduğundan buna ulaşabilen çok az kişi vardır.
Böyle kişilerin bize iyilik olarak hediye ettikleri bilgileri sorgulama yapmadan doğru kabul etmemiz gerekir.

Uğraşımızda her şeyi sorgularsak ileri doğru gidemeyiz.
Doğru kişi ise, Hak için konuşan ise, senden beklentisi yok ise söylediklerini doğru kabul edip anlama işlemini sonraya bırakmamız gerekir.

Bu davranışı körü körüne itaat olarak isimlendirmemiz gerekir.
Diğer ve benzer örneklerden ve sonuçların desteklemesinden kabul veya ret ederiz.

Değerlendirme yaparken; o kişinin nefsinin (isteklerinin) esirliğinden kurtulmuş ve özgür olmuşsa, ne istediğini ve ne yaptığını biliyorsa ve karşılık beklemiyorsa, Tanrı’ya ait olarak kendini görüyorsa bize aktardığı bilgiyi doğru kabul etmeliyiz.

Bazı insanlar din üzerinden çıkar ve saygınlık kazanmak için çalışırlar.
Bu kişiler kötü örnektir ve bizim doğruyu, hakikati arayış yolunda önümüze engel olmaması gerekir. 

Yani bazıları dini amaç edinmişlerdir, bazıları da dini çıkarları için araç edinmişlerdir.
Kişiyi bu yönüyle ayrıştırırsak bilgisine ne kadar güvenebileceğimizi anlarız.

Görünmeyen ama var olduğunu, yaşadığını, bizimle beraber olduğunu, etkilerini bildiğimiz kalp, can, gönül, ruh hakkında çok az bilgimiz olduğundan bu konulardan korkulur ve uzak durulmaya çalışılır.

İlk kaynak bilgileri olan ledün bilgisi; halk arasında dolaşan, şekilden şekle sokulan, nefsin kirletip tanınmaz hale getirdiği bilgi olmadığından kabul edilmesi hemen olan ve bir değer olarak insanlarda kaldığını biliyoruz.

Akıl bilgiyi anlamakta ve kullanmakta ustadır.
Ancak hür olması, nefsin isteklerini yerine getirmek için yorgun olmaması gerekir.

Ledün bilgisinin saf ve temiz olması anlaşılması ve kabul edilip uygulanması için sunulmuştur.
Ledün bilgisine herkes ulaşamaz.

Peygamber efendimizin yardımıyla sunduğu ve anlamamız için kolaylaştırdığı bilgiler hep bu kaynaktandır.
Bu yol Peygamberimizin yoludur.

Hazreti Mevlana, asil soyu ve dostları yarenler hep bu yolu aşk ile gitmişler bize verdikleri hediyeler ile dönmüşlerdir.

Kutlu ve sevinçli olmak, iki cihanda da beğenilen olmak istiyorsan bu yolu seçmelisin ve bu yolun hazırlığını yapmalısın.

Sana yardım edecek, sana yol gösterecek bu olgun büyüklerimiz açık gizli hazırlar.
Sen, uygun olmak için çalış.

Olgunluk ve uygunlukla bu yolda olunur ve mesafe alınır.

Yaren,
Allah’ı, Peygamberi, Mevlana’yı, Mevlana soyundan olanları büyük olarak kabul edersin.
Sana önerim bu büyüklerle dost olmandır.

Saygı beslediğinin seni sevmesini istemelisin ve bunun için çalışmalısın.
Doğru söyleyen ruh doktoru olan Tanrı velilerinin sevgisini almanın sana olacak katkısını düşünmelisin ve kendini bu imkândan faydalanmak için gayret göstermelisin.

Kimin izinden, kimin yolundan gideceğini belirleyip yolundan sapmadan o yolun sonuna kadar gitmelisin.

Aklı olana bu kadar söz çoktur, aklı olmayana ne dersen de sağır ve kör hükmündedir.
                                           *
RAVLİ

Popüler Yayınlar