27 Mart 2012 Salı

ULU ARİF ÇELEBİ VE BAKIŞ NEREYE OLMALIDIR

Şeyh Nureddin-i Bimaristani tasavvuf erbabının ulularından istekli bir âlimdi’ Yani ilmiyle amel eder’ .
Dar-ül-Mülk ‘Baş şehir’ Konya’ya geldiğinde şehrin büyükleri onun huzuruna gittiler.

O ceberutluğu ‘Kibirli’ yüzünden Veled Hazretlerini görmeğe gelmedi.
Onun sohbetinde bulunmadı.

Sultan Veled Hazretleri:
“ O Bismaristandan ‘Hastaneden’ geliyor, hekimin ‘Doktorun’ onun yani hastanın yanına gitmesi lazımdır” 
Buyurup kalktı, bütün dostlar ile onu görmek için gitti.

Nureddin, utandığından saklandı.
Ertesi sabah, erkenden kutlu Türbeye (Mevlana Türbesine) ziyarete geldi.

Arif Çelebi yeşil kubbenin üstünde oturmuştu.
Bunu gören Nureddin:
“ Böyle bir sultanın (Mevlana Hazretlerinin) türbesinin üstüne Mülk ‘Saltanat’ kurmak reva (uygun, yerinde) değildir” diye söze başladı.

Bunun üzerine Çelebi Hazretleri hiddetle:
“ Sen meleğe bak!
Mülke değil.

Melekler âleminden mahrum kaldıktan ve erlerin saltanatına ulaşmadıktan sonra istediğin kadar bu mülk âleminde (Dünya, toprak) cahilce davranışlarda devam et.

İyice bil ki!
Dünya ile ilgili şeylere heves ve rağbet edenler, Allah’ın ferahlık açıklık vermesinden ve âlemlerde gezintiye çıkmak izninden mahrum olurlar.” Dedi ve şu beyti okudu:

ŞİİR
“ Dostların yanına geldiğin zaman,
Sükûnetle otur.
O halkaya kendini yüzük kaşı yapmağa kalkma!
(Mesnevi 6.Cilt 363/1593)

Kalp gözü açıklarının önünde susmak senin menfaatinedir.
(Kuran okunurken) Susun!
Dinleyin!
Emri bunun için gelmiştir.

Kalp gözü açıkların önünde haberden söylemek günahtır.
Bu bizim eksikliğimizin, gafletimizin ancak delilidir.
(Mesnevi 4.Cilt 399/1072)

Bunun üzerine Şeyh Nureddin-i Bimaristani, gönlü hasta ‘Üzüntülü’ ve köfte hatır ‘Hatırı yıkılmış’  bilgi ve düşüncesi karma karışık olarak dışarı çıkıp gitti.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                       ***
Tahsin Yazıcı ve Feridun Nafiz Uzluk (Nur içinde yatsınlar) tercümeleriyle.
                                          *
Neler öğrendik:
1.    Bakacağımız, gözeteceğimiz yerin tanrı’ya olması gerektiğini öğrendik.
2.    Dünya’ya ve toprağa ait değerleri yüceltmenin melekler âleminden ve daha ilerisinden mahrum kalmaya sebep olduğunu öğrendik.
3.    Hakikati bilenlerin önünde Tanrı’yı anlatmaya kalkmanın yanlış olduğunu öğrendik.

İşte böyle yaren bilgili olmak, başkasının bilgisini söyleyerek saygınlık kazanılmaz.
Bilgi düşünceyle birlikte anlamaya götürür.

Anlamaya kadar giden düşünce kavramaya ve bütünü görmeye götürür.
Bütünü gören düşünce oradan elde ettiği parçayı getirerek tekrar bütünle ilgili kıymetli bilgi verir.

Bilgi ve düşünce en yüksek seviyeye gelse bile sır dediğimiz alana giremez.
Sırları elde etmek için ilahi âleme girmeye izin verilen yetenekli ve olgun kişi olmak gerekir.

Dünyaya bağlı olan, dünya nimetlerini üstün tutan, edindiği bilgiyi kendi itibarı için kullanmaya niyetli olanlara ilahi âlem kapısı açılmaz.

Bazıları Tanrı erlerinin anlattıklarından esinlenerek ve kendilerine mal ederek bir takım şeyler anlatırlar ki hakikati bilenler bunu anlar.

İnsanın icat ettiği dünyaya ait değerlerden kurtulamayan kişinin ilahi âleme girmesi mümkün değildir.
Ama o kişi girmiş gibi anlatırsa bir şekilde rezil olur.

Rüyamızda, hayalimizde ilahi âleme götürülürüz, görürüz ki buna inanırız.
Ancak inanç durumunda kalır ve akla çok azı aktarılır.

Akıl değerlendirecek dereceye gelmesi için kimyasının hazır olması gerekir.
Bu kimya da Tanrı erlerinin işaretlerini takip eden, velilere gönülden bağlanmak, kendini dünya isteklerinden temizleyenler içindir.

İlahi âlemi görmek demek bilmek anlamı taşımaz.
Senin gördüğün de olur, Tanrı’nın sana hediye ettiği bilgi ve yetenekler de olur.

Yarenlerin Mevlana ve asil soyunun ve ulu dostlarının yönlendirme ve sevdirme bilgileriyle bilgilenip uygun hale gelmeye çalışmaları gerekir.

Tam bir doğrulukla bağlanıp bu işe hayatını verenlerin binlerce yıl öğrenip, anlayıp, kavradıklarını bir anda sahip olabileceklerini bilmelidirler.

Yani akıl kimyanın değişmesi olmadan elde edişin olmaz.
Kimyanın değişmesi bu yolda devamlı olman ve çalışmana devam etmek gerekir.

Senin niyetin, isteğin ve doğru kullanacağına inanıldığı zaman yani hazır olmaya yakınlaştığın zamandır ki, bir anda büyüklerimizin yardımlarıyla, Allah’ın izni ile yardım edilir.

Ruhlar âleminin bilgileri başkadır.
Bazıları ruhlar âleminin bilgisini ilahi âlem bilgisi sanır da buldum, vardım, ulaştım der.
Hâlbuki yol Allah’a kadar gidince bitmez, Allah’la beraber devam eder.

Medya hocalarını dinlediğin zaman bildiğin, inandığın, sevdiğin şeylerden bahsetse bile bir tat alamazsın, gönlünde alevlenme olmaz.

Çünkü söylenen sözlerinin üstünde nur olmadığından, senin kalbinde kıpırtı oluşturmaz.
Halbuki anlattığı yalan değildir, yanlış da değildir.
Kendisinden kaynaklanan nur olmadığından lezzet bulamayız.

Bu yazılara dikkat ederseniz büyüklerimizin ismi ile konu başlığı veriyorum.
Çünkü onların adının nuru ve bereketi bu yazıya aksetsin.

Her ne kadar doğru yazmaya çalışsam da yanlış ve yetersiz anlatımımım uyuduğunuz zaman adı geçen büyüğümüzün düzelterek doğru anlamanızı sağlamak içindir.

Elbette ki kelimeler, sözler mananın açıklanmasına yetmez.
Manaya ulaşmak için “Ölmeden önce ölünüz” hadisi şerifini anlayıp uygulamak gerekir.

Yaren şuna inan ki bu yolda olmanın büyük faydası vardır.
Anlama bilme, anlatma farklı da olsa yol birliğinde isen rahat et.

Allah’tan ümit kesilmez.
Daima Tanrıya bakmalıyız, Tanrı sanatının güzelliğini keşfetmeye çalışmalıyız ve Tanrının ne yaptığına dikkat kesilmeliyiz.

Görelim bakalım Hak neyler
Neylerse güzel eyler.
                                        *
RAVLİ

Popüler Yayınlar