23 Mart 2012 Cuma

ULU ARİF ÇELEBİ VE BARIŞ

Fetanın (Yiğitlerin, mertlerin) kılavuzu, zarafetli muhasip (Hesap eden), kerim-i-nedim, Şeyh Beği (Rahmetullah) ki Konya rindlerinin ulularından, sultanların, şehzadelerin, onların yolunda gidenin nedimiydi (Sohbet arkadaşı).

Çelebi Hazretlerinin muhiplerinden (Sevenlerinden) olup ondan nice kerametler, beğenilen hareketler görmüş iman getirmişti.
Böyle hikâye etti ki:

Sultan Veled’le Arif Çelebi arasında bir gücenginlik olmuş, birbiri ile görüşmeleri kesmişlerdi.
Babanın oğlunu göreceği geldiğinden beni çağırdı.

Birçok iyiliklerde bulunduktan sonra bir sebep bularak:
“Bu gün mutlaka bir sepek oluşturarak Arif’i mübarek ve mukaddes türbeden alıp getir de size bir ziyafet vereyim.
Ortadaki soğukluğun kaldırılması mecbur olan şeylerdir” dedi.

Büyük bir arzu ile baş koydum ve Çelebi Hazretine haber verdim.
Türbe Çelebi Hazretleri ve ashabının hepsiyle Sultan Veled Hazretlerine gittik.

Medresenin kapısından girdiğimizde, Çelebi Hazretleri baş koydu, Sultan Veled karşıladı.
Yüzünü yüzüne sürdü.
Arif Çelebinin yüzünü, saçını ve alnını öptü, sıkıca kucakladı.

Nihayet arkadaşlar nara vurup saçılarda bulundular.
Sultan Veled şu rubaiyi buyurdu:

ŞİİR:
“ Sohbet yolunun sabit kademeleri, daima dost tarafından gelen tozdan dolayı el yıkamazlar.
Su ve toprak âleminden ’Yani dünyadan’ hiçbir şahıs yoktur ki onun yanağı üstüne hata tozu konmamış olsun.”

Derhal Arif Çelebi babasına beyitle cevap verdi:

ŞİİR:
“ Attığın işaret oku asla hata etmedi.
Şayet kusur etse dahi,
O hatayı af edersin”

Ondan sonra Sultan Veled buyurdu, nefis yemekler getirdiler.
Çelebi başını öne eğip, utandığından ve edebinden dolayı babasının yanında yemek yemiyordu.
(Bu tabirden, Çelebimizin toy bir delikanlı, takriben 18-20 yaşında olduğunu sanıyorum. Nafiz.)

Sultan Veled kalktı, sofradan uzak ders verdiği yere çıkıp oturdu ve:
“ Dostlar rahatça yemek yesinler, bana bağlanmasınlar” dedi.

Yemek yendikten sonra sofrayı kaldırdılar.
Gazeller okundu.

Sultan Veled buyurdu ki:
“ Ahi Beği işitiyorum ki, Arifimiz iyi amellerinden bahsettiğini ve musiki ilminde büyük nasibi bulunduğunu, diğer fenlerde de mahir (Usta) bir insan olduğunu işitiyorum.
İsterim ki bir nöbet (Sınırlı zaman), bir basit (sade, düz, neşeli), bir terane (Birbiriyle kafiyeli olan şiir) çağırsınlar” dedi.

Arif Çelebi de sık-sık baş koyuyor ve utanıyordu.
Nihayet iki üç defa tekrarlayıp:
“ Benim için mutlaka bir nevbet söylesin (Coşkuyu, kendinden geçişi artıran şiir)” diye ısrar etti.

Bunun üzerine Çelebi:
“ Alet olmaksızın halet olamaz”
O makama alet lazımdır” dedi.

Veled Hazretlerinin vecdi (Kendinden geçiş) ve sevinci arttı ve:
“ Artık, ben çok zayıfım, sizinle arkadaşlık yapmağa kudretim yok.

Benden husule alet (Ben sizi ruhani olarak diğer âleme atlatayım), sizden zuhuru halet (Siz de o âlemin haline bürünüp coşkunlaşın);
Fakat ben kökün bir köşesinde oturayım, siz gönül hoşluğu ile tamam zevk ve şevkinizle meşgul olun, vakit-vakit bir şeyler söyleyin, ben işiteyim, hoş olayım” dedi.

O gece Sultan Veled’in huzurunda bin aydan daha hayırlı gece ‘Kadir gecesi gibi’ oldu.
Sabaha kadar öyle bir sohbet oldu ki, anlatılamaz.

Göklerin melekleri o sultanın melekliğinde dudak ısırdı.
Ruh-ül-Kudüs ‘Hz. Cebrail’:
“ Keşke ben de onlarla birlikte olaydım” dedi.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                       ***
Tahsin Yazıcı ve Feridun Nafiz Uzluk (Nur içinde yatsınlar) tercümeleriyle)
                                          *

Neler öğrendik:
1.    Babanın oğlunu özlediğini öğrendik.
2.    Baba oğul arasında dargınlık olduğunda babanın ziyafet vererek soğuklaşmış ilişkiyi ısıtması gerektiğini öğrendik.
3.    Coşkunun, zevkin, heyecanın artırılması için, kişinin ben ve ben merkezli düşüncelerinden uzaklaşması için, bu dünyadan uzaklaşıp başka âleme gitmesi için, müzik aletlerini ihtiyaç olduğunu öğrendik.
4.    Baba oğul arasındaki yanlışlıkların insanın eline yüzüne toz konması gibi değerde olduğunu, yıkayarak eski haline geldiğini öğrendik.
5.    Sultan Veled Hazretleri’nin bu âlemden diğer âleme dostlarını geçirdiğini öğrendik.
6.    Dostların diğer âlemin neşesini, sevincini bu âleme getirdiklerini öğrendik.
7.    Baba oğul barışmasıyla meleklerin sevindiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Baba et, oğul tırnak gibidir.
Sıkı aile bağı vardır.
Bu bağ kolay ayrılmaz, kopmaz.
Candan bağ vardır, sıkı ilişki devam eder.
  
Oğul baba ile birlikte oldukça yaşamı gelişir, büyür ve güçlenerek kuvvet bulur.

Oğul babadan ayrılırsa şüphesiz yaşamına devam eder ama hızlı yol alamaz, babanın korumasından yardımından duasının bereketinden faydalanamaz.

Sadece maddeye, görünene, ele alıp verdiğine değer ve önem verenler görünmeyen güçlerin tesirini bilmediklerinden bu kuvvetli güçlerden yararlanamazlar.
Çünkü inciyi boncuk sanırlar, toprağa karışmış altını görüp ayırıp yararlanamazlar.

Babanın bedduası çocuğun önüne engel olarak konan bir duvar gibidir.
Çocuk her hareketinde bu görünmez ve etkin duvarı aşması gereken büyük bir engeldir.

Tanrı birliğinde bir olmuş gönüller ne güzeldir.
Birlikten kuvvet doğar sözü ne güzeldir.

Babanın evladının hep iyi olmasını istemesi Tanrı yazgısı olması ne güzeldir.
Baba ile oğlu bağlayan gizli bağ ne güzeldir.

Her şeyin yaradılış gerçeğine göre yerinde olması ne güzeldir.
Acının bu gerçekten uzaklaşanlara verilmesi ne güzeldir.
                                  *
ULU ARİF ÇELEBİ VE BABA HATIRI KIRMAK yazısını okumanızı öneririm.
                                   *
RAVLİ

Popüler Yayınlar