10 Mart 2012 Cumartesi

ULU ARİF ÇELEBİ VE KİBİR HASTALIĞINA DÜŞENİN KURTULUŞU

Lazık (Denizli) şehri uluları Çelebiye teslimiyet getirip mürit olduklarında Nazır oğlu (Adı yazılmamış) kibirlilik gösterip reddetti ve mürit olmadı.
O itibarlı ve tanınmış bir beyzade idi.

Gönülleri beraber dostlar, ona ısrar ettiklerinde bir şartla mürit olurum ki bana erkek oğul bağışlasın, bundan büyük keramet olmaz dedi.

Böylece Muhammed Bey, İnanç bey, Doğan paşa ve diğerleri ne arıyorsan o hazretten çıkar, görünür olur, diye yine ısrar ettiler.
Bir gün fırsatını bulup onu Çelebiye getirmeye karar verdiler.

Bir seher vaktinde ansızın Çelebi Hazretleri zaviyeden (Tekkeden) yalnız başına çıkıp yürüdü.
O gün çok kar yağıyordu, kış ortası idi.

Hoca Ömer Hamamına kadar geldi.
Hamam kapısının açılmadığını görerek bekledi.

Meğer Nazır Oğlu da hamam yapmaya ihtiyaç duyarak kalkmış hamam tarafına gelmişti.
Karanlıkta bir sahsın hamam kapısında durduğunu gördü.
İleri gelince bunun Arif Çelebi olduğunu anladı.

Selam verdi elini öptü.
Gönlünden:
“ Çelebi sabah içkisini içmiş ve sarhoşluk sebebiyle dışarı çıkmıştır “ diye geçti.

Arif Çelebi Hazretleri:
“ Yok, yok o düşündüğün gibi değildir, belki senin nefsini Müslüman etmek için gelmişim “ dedi ve ona bir deste kırmızı gül vererek:
“ Erkek çocuğunun ayağı uğurlu olsun” buyurdu.

Biçare nazır oğlu o benzeri olmayan bu bakıştan kendinden geçti, yere düştü.

ŞİİR:
“ Yokluk istiğrakından (Maddenin olmadığı âleme çekilen kişi, yani
Mana âlemine) kendine gelen kimse,
Ey Huda! (Allah),
Ey Huda!
Diye bağırıp çağırır”

Evine geldiğinde, haremine (Eşini) son derece güzelleşmiş görüp ona yakın oldu.
Tanrı Talanın kudretiyle o anda karısı hamile oldu.

Nazır Oğlu öğleye yakın kalktı emirlerin yanına gelip macerayı anlattı ve gül buketini onlara gösterdi.
Dostlar çok armağanlarla birlikte Çelebi Hazretlerine götürüp mürit ettiler.

Çelebinin iyiliğiyle bir yere erişti ki keramet (Bilinmeyeni, görünmeyeni) söylerdi.
Mana incileri delerdi (Akla yakın değerli söz söylemek).
Onun dine ve dünyaya ait arzularına ulaştı.

O gül destesini eşi yıllarca saklar, bunun yaprağını hastalara verirdi.
Nazır Oğlu daima bu beyti söylerdi:

ŞİİR:
“ Şeyhimiz, Tanrının yardımıyla muzafferdir.
Onun köyünün(Mahallesinin) toprağı miskten daha güzel kokuludur.

Ona tam bir doğrulukla inanmakla bağlanan din sahipleridir.
Veliyi inkâr eden kâfirdir (Hakkı tanımayan, bilmeyendir).

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                       ***
Tahsin Yazıcı ve Feridun Nafiz Uzluk (Nur içinde yatsınlar) tercümeleriyle)

Neler öğrendik:
1.    Asil yaradılışlı insanların velilere inanmada büyüklenme (Kibir) sebebiyle inanmalarında bir görünmeyen engel oluşturduğunu öğrendik.
2.    Bazı insanların velilere keramet göstermesiyle inandıklarını öğrendik.
3.    Aslında inanmaya hazır olan asil kişilerin bir sebeple kolayca din sultanlarından biri olabileceğini öğrendik.
4.    Çelebi hazretlerinin ve diğer velilerin bir bakışıyla kendisini hazırlamış olanı kendinden geçirerek beyin kimyasını değiştirerek düzelttiğini öğrendik.
5.    Kendisini hazırlayanların tam bir doğru sözlü ve bağlanmaya hazır olduklarını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Kişi yokluk âlemine gitmek ister, sadece çalışmayla gidemez, yardım gereklidir.
Yokluk âleminde Tanrı vardır başka hiçbir şey yoktur.

Yokluk âlemi gözükmediğinden her insan bilemez.
Her şey yokluk âleminde olduktan sonra varlık âlemine (Görünen âleme) gelir.

Varlık âleminden yokluk âlemine veliler gider gelir, istediğini götürür, getirir.
Yokluk âlemine hazırlanmamış kişi ancak kendinden geçtikten sonra olur.

Yokluk âlemine gidiş izni; Peygamber efendimizin miraç’ta Tanrı’nın iste vereyim demesi üzerine Peygamberimizin bana verdiğini ümmetime de ver demesi üzerine mümin kullara bu yol açılmış ve kolaylaştırılmıştır.

Tanrı’yı tanımayan, Tanrı erlerini bilmeyen, tam bir doğrulukla tanrı erine bağlanmayan bu yolu bulamaz, yararlanamaz.

Hayret makamında olan kişi için perde açılır, olağan üstü çok şey gösterilir.
Sadece yaşamın dünya ile birlikte uzay olmadığını anlayarak hayretlere düşer.

Yokluk âlemi Peygamber için mucizenin, veli için kerametin çıktığı yerdir.
Bu topluca bir anda açıklanmayacak kadar büyük ve değişen durumdadır.

Yoluk âlemi için bu budur diyemezsin.
Tanrı bazen böyle, bazen öyle olmasını ister.
Tamamı sırdır bilinmez.

Ama biz aklımız ve bilgimizle varlığını ve etkenliğini anlıyoruz.
Bu alanda etkin insan olarak Peygamber veya veli olmak gerekir.

İsteklerini azaltmış, Tanrı’nın verdiğine razı olmuş, her şeyde bir hayır arayan kişi uyuduğu zaman yokluk âleminin seyircisidir.

Aklı fazla bir şey hatırlamasa bile yaşanılacak olayları daha önce gördüğünden kolayca kabul eder ve şöyle der:
“ Ben bunu daha önce görmüştüm ve yaşamıştım, şimdi gerçekleşti “ diyerek başka bir hayrete dalar.

Sana sunduğumum yaşanmış bu hikâyelerin üstünden varlık ve yokluk âleminin halleri anlatılıyor.
Doğruluğuna inanırsan sen de bu alanın bir parçası olur, örnekleri yaşarsın.

Görünen aldatıcıdır, görünmeyen gizlendiği için bilinmez.
İşte bunun için hakikati bilemeyiz, anlayamayız,  kafamız karışır.

Bu yoldan ayrılmayanlar er geç hakikati görecek ve kabul edeceklerdir.
Bu arz edilenler bilgidir, sende fikir oluşması içindir.
                                                 *
RAVLİ

Popüler Yayınlar