630- Türk ona derler ki köy, onun korkusundan
haraçtan (Vergiden) emin olsun; (Türk, egemen olduğu yerden vergi alır, başkalarının
saldırısından koruyarak eminlik sağlar.)
Türk
ona demezler ki tamaından (Doymazlığından) her
kutsuzun (Uğursuz, kötü kişinin) sillesini (Elin içiyle vurulan tokat-ı) yer durur.
(Dünyalık çıkarı için İtilip kakılmaya, aşağılanmaya razı
olana Türk denmez)
Akıllı
kişi ilkbahara erişince kürklere boş verir, artık niçin kunduz kürküm yok diye gussalansın
(Kederlendin), tasalansın.
(Güzelliğe kavuşanın eskiden ihtiyaç duyduklarını kendisine
yük olarak görür ve bırakır.)
Safrası
(Öd kesesi sıvısı) çok kişi, mizacının (Bünyesinin) kötülüğü yüzünden tatlı nardan hoşlanmaz,
kaçar canı ekşi nar ister fakat mayhoş nar yemesi daha iyidir onun.
(Tatlılık isteyen kişi tatlı olanı arar, tatlı olandan
beslenir, kuvvetlenir.)
(Kişiliği kötü olanın uygunsuz ve yakışıksız işler yapar,
tatlı sert olmasını tercih etmelidir.)
Sus
öküz açlığına tutulup da on kişinin yiyeceği börülceyle (Fasulyeye benzer sebze) üzümü yiyen kişi, zaten ruh
şaraplarını içemez.
(Yeme içmeye aşırı tutkun kişi ruhsal gıdalar alamaz.)
Can arkında (Suyolunda)
âbıhayat (Hayat suyu, içene sonsuz
yaşam sağlayan efsanevi suyu) gibi akmada sevgin;
Âbı
hayat bile senin aşkınla arkta, seni araya-araya akıp gitmede.
Dünya,
bildik kuşların seni övüş nağmeleriyle dopdolu, kuşlar anıldı mı gönül kuşum
uçmada sanki.
Onların
anışlarıyla vereyim canımı hoş bir halde, gülerek vereyim bu canı;
Can
sevgiliyi anarak bedenden giderse nasıl olur da gülmez?
Her
can kuşu bir halka yapmış, üveyik gibi boynuna takmış, hepsi de benim gibi bir
kafes yapmışlar, Süleyman’ın tapısına (Padişahın
huzuruna erinç, huzur, rahat, durgunluk, dinginlik bulmaya eşiğine) gidiyor.
Noksandan
münezzeh (Temiz, uzak) varlığa mensup olan
herkesin canından her an bir ruhani hal, sarhoş, yıkık, varlığından geçmiş bir
halde ta rahmet sahibinin arşına dek gitmede.
(Kendini din kurallarına göre temizlemiş kişilerin özüne,
ruhuna, yapıcısına doğru sarhoşçasına giderler.)
Can
nedir?
Yüce
padişahların (Velilerin, evliyaların) küpü,
içinde de gökyüzünün şarabı var;
İşte
bu yüzden ya, şimdi söz de âşıklar gibi dağınık bir halde gidiyor.
***
DİVAN-I
KEBİR1
MEVLÂNÂ
CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Neler
öğrendik:
1.
Türküm dediğimiz
zaman, yiğit, kendine bağlı olanları emin kılan kişi olduğunu öğrendik.
2.
Menfaati için her
şey yapan, korkaklık gösterenin, kendine bağlı olanları korumayanın Türk
olamayacağını öğrendik.
*
İşte
böyle yaren,
Hak
âşıklarının gökyüzüne yolculuğunun verdiği sarhoşlukla başka birilerini
beklemeden hızlıca özüne, yaratıcısına doğru yol aldıklarını öğrendik,
anladık.
Yiğit
olmamız, gereksiz yüklerden kurtulmamız, iyi karakterli kişilerin yanına
gitmemiz, tatlılık aramamız, ölümsüzlüğü bulmamız, yol gösteren ve yolu
aydınlatan emir gücüne sahip kapılara gitmemiz gerektiğini, buralara da temiz
ve noksanlıkları gidermiş kişilerin kabul edileceği bilince olarak yücelere
doğru yol almamız gerektiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ