İbni Yamin, Yusuf’un yanına
gelince Yusuf, onu derhal altın tahtına kendisi ile beraber oturttu.
Yusuf’un yüzünde nikap örtü vardı.
Fakat güneşi gizlemeye imkân
yoktur ki.
İbni Yamin ne bilirdi ki
tatlı can, yanı başındadır.
Onu Mısır azizi sanmaktaydı.
Ne bilirdi ki o aziz değil,
aziz candır.
O azizlikte, yücelikte can
olmasaydı ebedilik Mısırına aziz olur muydu hiç?
Yusuf, onu yanı başında
oturtmuştu ama o, hürmetinden başını bile kaldırmıyordu.
Yamin’e güzel sözler söyledi,
Yakup’u (Babasını) sordu soruşturdu.
İbni Yamin, Yakub’un durumunu
bildiren bir mektubu gizlice Yusuf’a verdi.
Ona Yakub’un candan yanıp yakılışını
anlattı.
Yusuf, mektubu alınca
yerinden kalktı, oğullarının yanına gitti.Ne söyleyeyim?
Mektubu açtılar nihayet.
Bir hayli öpüp gözlerine
sürdüler.Onlara bir iştiyak (Özlem) coşkunluğudur düştü, coştular feryada başladılar.
Birçok hasret gözyaşı
döktüler, kan ağladılar.
O hasretten yüzlerce hasrete
daldılar.
Sonunda Yusuf, tekrar gelip
yüzlerce izzetle, ikramla tahtına oturdu.
Bir zaman geçti, halk
toplandı.Sofaya sofra serdiler.
Yusuf o güzel padişah,
Yakub’un oğulları gelsinler,
Yalnız her biri, bir tanesini
seçsin, iki kardeş bir sofraya beraber otursunlar diye emretti.
Nasıl emrettiyse öyle
oturdular, oturdular ama İbniYamin orada tek başına yapayalnız kalmıştı.
Yamin, Yusuf kardeşini
hatırladı dertlendi.
O mihnetle bir hayli ağladı,
onun ayrılığıyla bir hayli acılandı.
Yusuf, o hürlerin padişahı,
İbni Yamin’den sordu:
A çocuk, neden böyle ağlar,
sızlanırsın?
İbni Yamin şöyle cevap verdi:
Ben yalnız kaldım.Bu dertten kan ağlasam yeri var.
Aziz bir kardeşim vardı.
Babamız anamız birdi.
Hayli müddettir kayboldu.
Kimse nerede olduğunu, ne
halde olduğunu bilmiyor.
Şimdi o da benimle olsaydı
sofraya beraber otururduk.
Bu sözü söyler söylemez yine
coştu, önünde bulunan kaseyi tamamıyla göz yaşları ile doldurdu.
Öylesine ağladı ki kimse
böyle bir ağlayış, bu çeşit bir gözyaşı görmemişti.
Yusuf, onu o çeşit ağlar,
kendisi gibi yüreği yanar görünce, dedi ki:Ağlama delikanlı!
Beni Yusuf say şimdi.
Yusuf say da seninle beraber
yemek yiyelim.
Benden daha iyi sofra
arkadaşı mı bulacaksın?
O sırada sofracı dedi ki:
Padişahım, bu kâse
gözyaşlarıyla doldu.Söyle, bu kanlı gözyaşını sen nasıl yiyeceksin?
Ekmeğini kanla yemeyi reva
görüyor musun?
Yusuf, o sırada sus dedi,
sus.
Benim kanım da bu dertle
coşup köpürmede.
Gönlüm, sanki bu kanda can
gıdasını buldu.Böyle bir kan, ancak kan içmekle elde edilebilir.
O yetimdir, onunla yemek yersem
canım gıdalanır benim.
Yakub’un oğulları, o güzeldir
ama küçüktür.
Padişahlar huzurundaki
muamele adabını bilmez.
Huzurda nasıl iyi bir tapı
kılacak?
Küçük bir çocuk, en ince ve
küçük şeyleri bile gören, fark eden padişahın huzurunda nasıl muamelede bulunur?
Biz ondan korkuyoruz,
korkmamız da yerindedir dediler.
Güzel Yusuf:
Yakub’un oğlu nasıl muamele
edileceğini bilir.
Padişahla yemek yemeye
layıktır o.Bir kimsenin babası Yakup olursa o ne yaparsa iyidir, güzeldir, dedi.
Ondan sonra: Ey İbni Yamin!
Dedi.
Söyle neden yüzün sararmış!
İbni Yamin dedi ki:
Yusuf, beni ayrılığıyla
öldürdü, iştiyaktan (Özlemden) yüzüm sarardı.
Yusuf: Peki dedi.
Yüzün sarardı, ya misk gibi
saçların neden dağınık?
İbni Yamin:
Anam yok.O yüzden de saçlarım dağıldı, günlerim perişan bir hale geldi. Dedi.
Bundan sonra Yusuf dedi ki:
Babanı nasıl gördün?Ne âlemde?
Bir oğlu kaybolmuş diyorlar.
İbni Yamin:
Gözleri görmüyor,
Yusuf yok, yapayalnız kaldı.
Gönlü, bir âlem dolusu
ateşlere yandı, külbe-i ahzana (Üzüntü evi)
geçti oturdu.
Gözlerinden öyle kanlı yaşlar
dökmede ki kanlı suların girdabına düştü.
Yusuf düşündü hatırladı mı o
anda beni huzuruna çağırır.
O anda ne kararsız bir hale
düşer, nasıl ağlayıp inler?
Anlatamam ki.
O anda bir taş olsa
hemencecik erir, kan kesilirdi, dedi.
Yusuf, Yakup’tan haber alınca
nikabı gözyaşlarıyla ıslandı,
Acıklanmada, gözyaşını da
gizlemekteydi.
O sırada Tanrı çavuşu Cebrail
geldi.
Neden bu kadar eziyet
çekmedesin? Yüzünü göster.
Sen tatlı sözlü, güçlü
kuvvetli bir ersin, diye emir getirdi.
Nikabı (Yüz örtüsü)
gözyaşlarıyla dolup ıslanınca yüzünden yere düştü.
Yamin Yusuf’un yüzünü görünce
gönlü deniz gibi coştu, köpürdü, bir nara atıp yere düştü.
Yüz türlü tedbirlerle
güçlükle kendisine geldi.
Yusuf ona, ey iyi huylu,
güzel ahlaklı, ne oldun da aklın başından gitti, kendinden geçtin, coşup
köpürdün? Dedi.
İbni Yamin:
Bilmem ki nesin,
dedi, azizsin ama tıpkı Yusuf’a benziyorsun.
Seni Yusuf sandım.Sanki bundan önce de görmüşüm seni.
Yusuf’a benziyorsun, Tanrı
hakkı için Yusuf ‘san söyle, niçin beni incitiyorsun?
Ben kimsesizim.
Ne kolum var, ne kanadım.
Bilmiyorum ama sen biliyorsun
ya, bu hal nedir? Söyle.
*
BİRİSİ BU HİKÂYEMİ MASAL
SAYARSA AKLI YOKTUR, DELİDİR.
Senin de can perdesi ardında
bir bildiğin var ki bundan önce onunla bir macera geçirmiştin.
Onu tekrar bir an için olsun
tanısan bütün âlem halkından öndülü (Ödülü) alırdın.
Fakat gönlün ona bigâneyse (Kayıtsız, ilgisiz, yabancı) şüphe yok ki benim halimi,
şanımı bir masal sayarsın.
Gönülde aşinalık (Bildik, tanıdıklık) yoksa iç bir işin aydınlanmaz,
aydına çıkmaz.
Aşinalıktan bir koku alan
kişi, Tanrı yakınlığına ulaşır, Tanrı huyuyla huylanır.
O, Hak’la hak oldu mu ebedi bir
hale gelir.
İşte güneş, o gölgeden iç
uzaklaşmaz.
***
İLAHİNAME FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.EB. YAY.
392
*
İşte böyle yaren,
Bu hikâyeyi anlamayan veya
anlamazlıktan gelen gönül ve candan nasipsizdir ve ödüle layık değildir..
Anne ve babadan gelen
kardeşlik bağını bilmeyen, bilmezlikten gelen, bahaneler bularak çıkarı veya
rahatı için koparan sevilmeyen kişi olur.
Kardeşi tarafından
sevilmeyeni ne Allah sever ne de Allah’a sevgi yoluyla bağlananlar.
Kardeşi ile çıkarı ve rahatı için bağını
koparanlar, çıkarı olanlarla ilişki kurarlar.
Böyle bir ilişkide sevgi
sözleri sahte olup kişiyi yumuşatıp alacağını kolay almak içindir.
Alacağını almış olan sonra
tekrar alacağı bir şey görene kadar uzaklaşır.
Kaza kader sana bolluk verdi
de sen kardeşinden mahrum ediyorsan lanetlenmiş olursun.
Kardeş bağı anne baba birse
kuvvetli, baba bir anne ayrı ise daha az, anne bir baba ayrı ise daha da az
kuvvette olur.
Kardeşinden kopmayacağın ancak
uzak durmak gereken durumlar:
Kardeşinin eşine kötü gözle
bakmak.
Beraberken altın, para gibi
kıymetli malının kaybolma durumu.
Borcunu ödememesi.
Çocuklarını ahlaksızlığa
yönlendirmeye çalışmak
Sırrını düşmanına
söylemektir.
*
RAVLİ