31 Aralık 2015 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1550 İNCİ BEYİT

1550. Ey bir çarşının başında durmuş, sarığını yana eğmiş, yüzünü başkasına tutmuş, bizi şaşırtmış, tasalar içinde bırakmış güzel.

Bu gece gelirim diye dudağını ısırarak bize işaret etmiş, sonra da tutmuş, o şekerler gibi yalnızlığa şeker dudaklarıyla dalmış dilber.

Bütün hilebazlıkla (Oyun, düzen, dolap, dalavere ile) beraber sende şu Ebû-Bekir doğruluğu (Doğru söz söyleyen, sözünün erliği ) varken artık kimin haddine düşmüş ki tutsun da sana bunu yaptın, şunu yaptın desin.

Zahitlik (Dini kurallara aşırı uymak), senin yüzünden her şeyi mubah (Yapılmasında sakınca olmayan olarak) görür oldu, tespih sürahiye döndü (Küçük bir tespih tanesi genişledi, büyüdü, içine bir şeyler konacak hale geldi);

Can kurtuldu amma bu kurtuluşu da o koca sağrakla (Büyük kadehle) sağlamış.

Can güvercin kesildi (Hızlı ve uzun zaman uçabilen özelliğe kavuştu), güvercin.
Hele ey can, biraz çabuk, biraz daha;
Ey ten teni ten diye nağmeye koyulmuş dost, ey teni baştanbaşa can etmiş sevgili.

Geceye benzeyen saçlarının aşkıyla şu Ay bile erimiş gitmiş, yüzünün ışığına karşı güneş bile feryatlara dalmış.

Ey her sırrın defteri Tebrizli Tanrı Şems’i, ey bulunmaz, eşsiz Bağdatlı dilber, ey bizi hemedana (Kalemliğe) çeviren dost.

Gönül, o tanınmış, bilinmiş güzelle, eline de bir kâse almış;
Fakat güzelim, parmağını kaldırmış da sus diye ağzıma koymuş.

Gönül gammazlık etmiş de  (Sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına söylemiş) onun vaadini (Sözünü) söylemiş;
Hani ondan istemiştim o vaadi, o da lütfetmişti (İyilik etmişti), kerem (Büyüklüğünün, ululuğunun, asilliğinin gereğini) buyurmuştu.

Aşkı kıskançlığa düştü de karşılık olarak can ver dedi ya;
Bu sözü can duymuş da başüstüne demiş.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Mevlana Hazretlerinin ayrılık özlemiyle yandığını ama Şems Hazretlerine kızgınlık göstermediğini öğrendik.
2.    Şems Hazretlerinin sırları vermek için Mevlana Hazretlerinden canını vermesini istediğini öğrendik.    
3.    Şems Hazretlerine canını kendisine verene daha güzel ve nitelikli can verdiğini öğrendik.
4.    Canını Şems Hazretlerine vermiş, yeni bir can almış Mevlana Hazretlerinin bunları açıklama yapmayacağım diye söz vermesine rağmen Şems Hazretlerinin hoşgörüsüne sığınarak bizlerin faydalanmamız için açıkladığını öğrendik.
5.    Aşkla elde edilişin küçümsenmeyecek kazanımlar sağladığını öğrendik.
                               *
İşte böyle yaren;
Aklımız doğru sözlü, sırlar sahibi Tanrı erine gönlümüzü vermemizi öğütlediğini öğrendik, anladık.

Gönlümüzün Tanrı erine ulaştığı zaman, Tanrı erinin canımızı istediğini öğütlediğini öğrendik, anladık.

Canımızın Tanrı erinde yok edersek onun bize Allah’ın ve kulların beğendiği bir can hediye ettiğini öğrendik, anladık.
                                 *

RAVLİ         

30 Aralık 2015 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1540 İNCİ BEYİT

1540. Ruhani hamam (Ruhların temizlendiği, arındırıldığı yer) ah, perileri nasıl da davet etmede;
Soyunan o âleme dalıyor, şu mezarlık elbise soyulan camekân (Göstermelik, sergilenen yer) sanki.

Bu çeşit sırrı açma, bir süsenlere dikkat et de gör, baştan ayağa dek dil kesilmişler, fakat söylemelerine izin yok.

Tebrizli Tanrı Şems’i, pencereden öylesine parlamış, Ay gibi öylesine görünmüş ki anlatmama imkân yok.

Ey ayağının bastığı toprağa gökyüzün haset ettiği güzel, senin canınla benim canım, aslında birdi.

Resimlerle bezenmiş evde bir Çin güzeli gördüm ki yüzlerce adamın kanını içiyordu, kendisi de melek canına sahipti.

Gecenin gönlünde yüzlerce yakıyn (Sağlam bilgi) Ay’ı (Karanlıkları aydınlatan,  gözümüze gösteren) doğdu (Kendini gösterdi) bana;
Yüzlerce yakıyn nuru (Şüphe edilmeyecek bilgi) gördüm ki şüpheye iştiyak (Özlem) çekmedeydi.

Eyaz’a a hür kişi dedim, sonucu a Mahmut, ay beyceğiz oldun işte, padişaha neler yaptın da buna nail oldun?

A köpek, sen de mağaradaki arkadaşlara (Eshab-ı kehf’e (Yedi uyurlara)) katıldın, mağarada uyuya kaldın, evvelce köpekceğizdin, sonunda Tanrı aslanına döndün.

A ateşler içine düşmüş balık, (Manevi) denize yüz tut, orada şu dünyadaki yaratıklardan da daha fazla balık var.

Ey Tebrizli Tanrı Şems’im benim, senin rengine boyandım;
Bir leştim (Canım bedenimde değildi) adeta, sense çevremde tuzlu bir denizsin.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Ashab-ı kehf-köpek:
Mağara arkadaşları anlamına gelir,
Rivayete göre Dıkyanus adlı hükümdar hükmettiği halkı puta secde etmeye zorlamış.

Yedi kişi, bu harekette bulunmamak için kaçmaya karar vermişler ve şehirden çıkmışlar.

Kıtmir adlı bir köpek de peşlerine takılmış, kovmuşlar, taş atmışlar, hatta ayağı kırılmış, fakat gene peşlerini bırakmamış.

Bunlar da hoş görmüşler, köpekle beraber bir mağaraya sığınmışlar.
Orada Tanrı, bunlara bir uyku vermiş, tam 309 yıl uyumuşlar.

Yel bir yanları çürümesin diye Tanrı emriyle sağdan sola, soldan sağa çevirmiş.

Köpek de mağaranın ortasında, ön ayaklarını yere yayıp uykuya dalmış.

309 yıl sonra uyanmışlar, bir gün uyuduklarını sanmışlar.
Sonra güneşe bakmışlar, henüz batmadığını görünce yarım gün uyumuşuz demişler.

İçlerinden birini bir şeyler almak için şehre yollamışlar.
Adamın verdiği para geçmemiş, üç asır önceki para olduğunu anlamışlar.

Zamanın hükümdarı iman sahibi imiş, duyunca bunları ziyaret etmeyi kurmuş.

Halkla beraber o adamla mağaraya gitmişler, fakat mağaraya girince Tanrı, bunları köpekleriyle beraber sırretmiş (Kehf suresi 9-26)
                               *
Neler öğrendik;
1.    Dinimizin tüm emirleri ve yasaklarının ruhsal temizlenme ve arınmaya davet ettiğini öğrendik.
2.    Mezarlıklarda artık kirlenmekten kurtulmuş ruhların bedenlerinin bize gösterdiğini öğrendik.
3.    Mezarlıkların sözsüz, dilsiz, ses çıkarmadan yaşamın sırlarını ve sonuçlarını anlattığını öğrendik.
4.    Şems Hazretlerinin karanlıkta kalmış, bizi derinden ilgilendiren, yaşamımıza etkileyen birçok bilinmezin sırları açıkladığını, bize gösterdiğini öğrendik.
5.    Sultan Mahmut’un veziri Ayaz’ özelliklerine âşık olduğunu, böylece Sultan Mahmut’u kendine âşık ettiğini öğrendik.
6.    Leş pisken tuzlaya düşse ve tuz haline gelse temiz olacağını öğrendik.
Hatıra:                    *     
Babam rahmetli müftü Fehmi Bayraşa ile hamama gittiğimizde iki dizini göbek taşına koyarak “ Selâmün-aleyküm ya cinler” (Selamet üzerinize olsun) diyerek cinleri selamladığına şahit oldum.

Bana açıklama yaparak hamamlarda cinlerin çok bulunduklarını, Mevlevilere Hazreti Mevlana’ya saygı duyduklarından dolayı zarar vermediklerini, hamam tenha olduğu zaman cinlerin toplantı ve düğünlerini burada yaptıklarını, cinsel organlarımızı göstermemeye dikkat etmemiz gerektiğini, cinlerin orada olduklarını kabul ederek saygılı hareket etmemiz gerektiğini, öğüt vererek söyledi.
                               *
İşte böyle yaren;
Kim; kimde varlığını yok ederek ona katılırsa artık o kişi olacağını, birlik olacağını öğrendik, anladık.

RAVLİ AV KİM AVCI KİM yazarak Googleden okumalısın.
                                 *

RAVLİ         

29 Aralık 2015 Salı

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1530 İNCİ BEYİT

1530. (Tebrizli Tanrı Şems’inin özelliklerini anlatım)
Gözlerimizin yağından nur akıtmışsın (Görüşün ışıklarla hayat saçmada), yürekteki kandan düşünceler yürütmüş  (Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçekliği harekete geçirmişsin ), meydana getirmişsin.

Balıkların (Yiyeceklerin) çokluğundan (Manevi) deniz görünmez olmuş;
Bedenler (Vücuduna çok önem verenler) çoğaldı da cana perde (Görmeye engel) kesilmiş.

O (Şems Hazretlerinin can) denizin ayrılığıyla  (Özlemin gerçekleştirdiği coşkuyla) şeker zehre dönmüş, zehirse o denizin hevesiyle abıhayat (Ölümsüz) olmuş.

O denizin zevkine dalınca ne bu varmış, ne o;
Fakat gemi, şu kıyıya yanaştı mı (Ulaşacağı yere ulaştı mı) bu da meydana çıkmış, o da.

Ey su kuşuna (Suya dalan, sudan avlanan, su üstünde yüzen kuşa) benzeyen can, deniz hevesine düşmüşsün de ne kadar bu çeşit şakımış (Çok sözler söylemiş), bu çeşit sözler etmişsin, aşkla öyle bir hale gelmişsin ki.

Dün, o denizden (Tanrı âleminden) öylesine biri belirmiş ki bakışı, bir katı yaymış (Çok gergin, düşünce ve davranışlarında belli ilkelere sıkı sıkıya bağlı olan) sanki.

Gönül, dudaklarını kımıldatmadan gizlice eyvah demiş, ben şundan canımı kurtaramam, and olsun gönlün canına, o iş de öyle olmuş sonunda.

O işveli bakışlar, o misli bulunmaz Bağdat’lı güzelin (Şems’i Tebrizi’nin) güzelliği yüzünden gönlün öylesine neşelendi ki canım Hâme-dân’a (Kalemliğe) dönmüş.

Gece yarısı, ormana bir ateştir, düşmüş;
Ormandaki şu aslanlar, ta beyinlerine kadar pişmişler, olgunlaşmışlar.

Düşünce bile o ormanın yalımlarından (Alevlerinden) aydınlanmış da işi-gücü cana uymaktan ibaret olan ceset yerden-yurttan, zamandan-mekândan kurtulmuş.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Şems Hazretlerinin kalbimizdeki görünmez karanlıkları aydınlattığını, bu aydınlıkta yol almamızı sağladığını, bedenimizin esaretinden kurtardığını, canımızı tanımamızı ve önemini görmemizi sağladığını öğrendik.
2.    Gerekli değişimler göstererek, değişimin acılarından, zorluklarından yılmadan, kaçmadan aşkla Allah dostlarına ulaşarak ölümsüzlüğe ulaşama limanına ulaşabileceğimizi öğrendik.
                              *
İşte böyle yaren;
Şems Hazretlerinin ve Mevlana Hazretlerinin önerdiği:
Bedenimizi önemsemeyi bırakıp öncelikle aşkı tanımamız, Allah âşıklarından birine sevgiyle bağlanıp kendimize önder ederek canımızı tanımamız gerektiğini, onların yolu göstermeleri, yolu aydınlatmalarıyla yolu görmemizin, gizli ve açık yardımlarını almamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ         

28 Aralık 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1520 İNCİ BEYİT

1520. A görülmemiş işler başaran, duyulmamış sanatlar meydana getiren, bir an olur, güldürürsün, bir an gelir, ağlatırsın insanı.

Aklı olan, kötü iş ettin diye gücenmez (Kırılmaz, kızgınlık duymaz) sana, incinmez (Üzüntü duymaz),  senden;
Hiç karanlık Ay’a darılır mı, hiç diken, gülden incinir mi?

Yüzlerce dert, tasa, elçi (Bir işi bitirmek için gönderilmiş) olarak nimet veren tarafından gelir de (Birisi) on batman şeker yedin der, birisi tutmuş, ölmüş, bırak, varsın ölsün.

Nice-nice düşünceler, âdeta denizdir, hikmetse (Kontrol etme gücü) sanki o düşünceler içinde yüzen balık;
Düşünürken söz dirilir de söylerken ölü.

Hayır;
Düşünce ağdır (Tuzaktır) adeta, deniz bu ağın ardında;
Ağa (Kafese), sayılı balıktan başka ne sığabilir ki?

Artık sen gönlü cennet say, dile gelen sözleri de cehennem;
Şu düşünceyse günahıyla sevabı bir olanların yeri, A’râf (Cennet ile cehennem arasındaki yer).

Sarhoş et bizi, var et, canlandır bizi ey mahmur bakış;
Sen güzelsin, ustasın, bizim işimizse işte bu, gördüğün gibiyiz.

Her tepede ipin ucunu (Yönetimde veya bir şeyi kullanmada ölçüyü yitiriyoruz) kaçırıyoruz, yolumuzu yitiriyoruz, senin çaresiz kulunuz, sense çaresizlere çaresin.

Mermer gibi göğüslerden de yüzlerce kaynak coşturur, akıtırsın ey mermerden, granitten sular akıtan.

Sen kara taşı göze ilaç etmişsin;
Ümitsizlikten sonra Sâre’den bir gül açtırmışsın ( Sâre, İbrahim peygamberin karısının adıdır.
Çok ihtiyar olduğu halde İbrahim’den gebe kalmış ve İshak’ı doğurmuştur).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Sevgiliden gelen her ne ise kolayca kabul edilip benimsendiğini öğrendik.
2.    Şems Hazretlerinin Allah’ın elçisi olduğunu, Allah’ın kullarına Rahim sıfatından vereceği nimetlere aracılık ettiğini öğrendik.
3.    Sebebe bağlı kalmadan Allah’ın sevdiği kullarına her aklın anlayamayacağı hediyeler verdiğini öğrendik.
4.    Taştan su çıkartan Allah’ın diğer doğaüstü işleri sevdiği kullarına yaptırdığını öğrendik.
                              *
İşte böyle yaren;
Tanrı dostlarının söz ve davranışlarında alınganlık yaparak uzaklaşmanın yanlış olduğunu, böyle bir hataya düşmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ         

27 Aralık 2015 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1510 İNCİ BEYİT

1510. Şimdi, âleme fettanca (Gönül ayartıcı, cilveli) bir fitnedir (Karışıklık, kargaşa) saldın da et Tebrizli Tanrı Şems’i, halktan ne diye çekinmedesin, ne diye kaçmada?

Ey yüzü, yüzümü Ay gibi parıl-parıl parlatan;
Gözü, vücudumuzun bütün cüzlerini (Bütünü oluşturan bölümlerden her biri) görüş, anlayış sahibi eden!

Rüzgârın (Kokunun, renginin etkisi), ağacımı oynatmada, adını anmam (Seni düşünsen, sözünü etsem, sözünü hatırlayıp söylesem), ağzımı ballarla, şekerlerle dopdolu bir hale getirmede.

A benim dalımı, ağacımı yapraklarla, meyvelerle dolduran, bilir misin ağacım (Hareketsiz kalmış vücudum) neden oynuyor?

Yapraklandığımdan dolayı nazlanmaz (İsteksiz görünmez), meyvelerle doldurduğundan dolayı oynamaz a benim ağacımın sabrını (Olacak veya gelecek bir şeyi telaş göstermeden beklemekten beni vazgeçip) alt-üst eden.

Ne vakit olacak, ben seninle, varımı-yoğumu rehin vererek şarap içeceğim?
Sen başını alıp da gideceksin da ben kalacağım, hırkamı rehin bırakacağım?

Şaraba gark olacağım, kadehe, testiye döneceğim, perdeci, perde  (Engel) olmadan hiçbir engel bulunmadan sevgiliyle bir arada bulunacağım?

Sen afiyetlerle yüzlerce kadeh şarap içeceksin, güzelim, ağır elbiseler giyeceksin de şu donmuş, buz kesilmiş dünya, canlanacak, coşup-coşup köpürecek?

Ay, nasıl güneşin nuruyla aydınlanırsa benim de senin ışığınla gönlüm aydınlanacak;
İmbikten (Karışımlardan, karmaşıklıktan, değişkenlikten ayrılıp) çekilmiş gülyağı gibi gönlüm, senin gül kokunla hoş, güzel bir hale gelecek.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Şems Hazretlerinin insanı; baharın rüzgârı gibi ağacı yapraklarla süslediği gibi süslediğini, çiçekler açtırdığını, meyvelerle doldurduğunu öğrendik.
2.    Şems Hazretlerinin insanın; gönlünü ışıklandırdığını yani istek ve düşüncelerimizi aydınlatıp kendimizin görmemizi sağladığını, her şeyi olduğu gibi görmemizi sağladığını, karanlıkta bırakmadığını öğrendik.
                              *
İşte böyle yaren;
Kendimizi bile farkında olmadığımız, tanımlayamadığımız, bağlanıp esiri olduğumuz, aklımızı, düşüncemizi, istekle ihtiyacı karıştıran, ruhsal her türlü karışımları, karmaşıklıkları, değişkenlikleri açıklayıp gösterdiğini, insanı beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren hale getirdiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ         

26 Aralık 2015 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1500 İNCİ BEYİT

1500. Sen meyhaneye vakıfsın (Tekkede topluma hizmet etmeye kendini adamışsın) ;
Gelirin de şarap (Tanrı’nın öğrettiği şarap tesiri yapan sözleri), giderin de;

Sakın bu vakıftan bir habbecik (Su kabarcığı) bile verme aklı başı olanlara (Sürekli akıllı davranana söyleme), verme ayıklara (Sarhoşluğu olmayana su kabarcığı kadar da Tanrı şarabından verme).

Ey berbat çalan şûh (Neşeli ve serbest), nazik (Başkalarına karşı saygılı davranan) çalgıcı, sen mi daha sarhoşsun, ben mi daha sarhoşum?

Senin gibi bir sarhoşa karşı afsunlarım (Helal büyülerim) efsane kesilmiş (Dillere düşmüş, meşhur olmuş);
Hangimiz daha sarhoşuz söyle.

Evden dışarı çıktım, bir sarhoş karşıma çıkageldi;
Her bakışında yüzlerce gül bahçesi gizliydi, yüzlerce köşk gizli.

Demir atmamış gemi gibi eğri-büğrü gidiyordu;
Onun hasretiyle yüzlerce akıllı-fikirli kişi ölmüş gitmişti.

Nerelisin dedim, beni alaya aldı da dedi ki:
A benim canım, yarımız Türkistan’dan, yarımız Fergane’den (Özbekistan’da bir ilden).

Yarımız sudan, topraktan, yarımız candan, gönülden;
Yarımız deniz kıyısı, yarımız baştanbaşa inci.

Bana yoldaşlık et dedim, senin hısımınım ben;
Dedi ki:
Ben hısımla (Akraba ile) yabancıyı, yadla (Adını söylemekle) bilişi (Önemsemediğimden, aklımda tutmadığım için) tanımıyorum ki.

Âşığım ben, sarığım yok, meyhanecinin yurdundayım;
Bir gönlüm var ki sözlerle dopdolu;
Şimdicek anlatayım mı, söyleyeyim mi, yoksa söylemeyeyim mi?

Topalların halkasında topallamak gerek;
Bu öğüdü yüce hocadan duymadın mı sen?

Böyle bir güzelin sarhoşu, nihayet bir tahta direkten de aşağı olamaz ya;
Hannâne  (Hazreti Muhammed’in dayanıp Cuma günü hutbe okuduğu direğin adı) direğinden de bir feryat, bir figan (Ağlama, inleme) kopmuştur hani.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Kendini Allah aşkına ve onun dostlarına tutkulu sevgiyle bağlanan kişinin konusunun Tanrı şarabı olduğunu öğrendik.
2.    Aklı başında olanın Tanrı sarhoşluğunu, Tanrı şarabının değerini anlayamaz oldukların dolayı Tanrı’nın sarhoşluk veren sözlerini söylememiz gerektiğini öğrendik.
                              *
İşte böyle yaren;
Bir ağaç kütüğü bile ahreti dünyaya tercih ettiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ         

25 Aralık 2015 Cuma

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1490 İNCİ BEYİT

1490. Şu oruç çarşafa bürünmüş, kendisini gizlemiş bir güzeldir, çadırını aç da haber al, bir gör neymiş oruç?

Boynunu inceltir, fakat ölümden emin eder seni.
Mide dolgunluğu yeyip içmeden olur, sarhoşluk sa oruçtan.

Otuz gün şu denizde bir baştan bir uca, bir uçtan bir başa yüzer durursun da sonucu, oruç incisini (Hikmeti) elde edersin a benim efendim.

Şeytanın bütün tedbirleri, bütün düzenleri, hileleri, bütün okları oruç kalkanına çarpar da kırılır gider.

Oruç, şevketiyle (Büyüklüğüyle, ululuğuyla, yüceliğiyle, heybetiyle), kudretiyle (Gücüyle, erkiyle, iktidarıyla), senden sana bir güzelce der ki:
Söz kapısını ört, oruç kapısını aç.

Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, sen hem sabırsın (Olacak veya gelecek bir şeyi telaş göstermeden bekleyensin), hem perhiz (Sağlığı korumak, hastalığı düzeltmek için düzen uygulayansın);
Hem şekerler saçan bayramsın, hem orucun şanı, şevketi, gücü-kuvveti.

Ben de kendimde değilim, sen de kendinde değilsin, şimdi bizi kim götürecek eve?
Sana kaç defa söyledim;
İki-üç kadeh (Tanrı şarabından) az iç.

Şehirde de aklı başında kimsecikleri göremiyorum ki;
Herkes öbüründen beter deli-divane, ötekilerden beter taşkın-coşkun.

Sevgili, meyhaneye (Tekkeye) gel de can lezzetini seyret;
Sevgilinin sohbeti olmadıktan sonra ne bir tatlı vardır cana, ne bir lezzet.

Her bucakta bir sarhoş, koltuğunda bir testi (İçi Tanrı şarabı dolu kap);
O her çeşit sarhoşluğu meydana getiren, o herkesi esritip coşturan saki (İnsan ruhuna Allah’ı sevdiren, Allah nuru saçan) de şahane bir sağrakla (Büyük kadehle) meydanda.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Orucun insana güç ve güzellik verdiğini öğrendik.
2.    Dervişin ilk işinin gündüzleri yeyip içmeden oruç tutması gerektiğini öğrendik.
3.    Orucun sadece yemek içmekten ağzı kapamak olmadığını, susarak da orucu tamamlamamız gerektiğini öğrendik.
4.    Birine yaptığımız iyiliği söylememenin de oruç olduğunu, diğer orucu tamamladığını öğrendik.
5.    Orucun diğer ibadetlerden daha kıymetli olduğunu öğrendik.
6.    Allah yoluna çıkmış kişilerin en iyi vasıtasının oruç olduğunu öğrendik.
7.    Oruç ustası olmakla zekâ ve anlayışımızı en yüksek seviyesine çıkarabildiğimizi öğrendik.
8.    Orucun şeytanın oyunlarından koruduğunu öğrendik.
                              *
İşte böyle yaren;
Oruç yoluyla başına gelen sıkıntılara rağmen sevinç içinde yaşamanın sırlarını keşfedebileceğimizi öğrendik, anladık.

RAVLİ HİKMET
RAVLİ ORUÇ yazarak Google-den konuyu okumalısın.
                               *
RAVLİ

24 Aralık 2015 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1480 İNCİ BEYİT

1480. (Dünya yaşayışını aşırı severek bağlı kalanlar) Kutsuzdur (Uğursuz, mutsuz, kötü, zavallıdır), ağırcanlıdır (Çabuk iş yapmayandır, işinde yavaş davranandır) o kişi ki ondan kutluluk umar (Uğurluluk bekler);
Büyüklük, ululuk kaydına düşer de kavurma gibi yanar-kavrulur.

Ey sevgili (Allah’ım)!
Ey bizi yoktan, yokluktan yaratıp şu âleme atan, oynatıp duran, feryadımıza eriş, kurtar bizi ağırcanlılardan.

Sus da o sonu bulunmayan güzelim nefesten bahset, sükût (Söz söylemeden) içinde söz söyle;
Ne vaktedek şu sayılı nefesini sözle geçirip duracaksın?

Ekmeğe karşı yum ağzını, şeker gibi oruç geldi çattı.
Yiyip içmenin hünerini gördün, bir de orucun hünerini seyret.

O yüzlerce ülkenin padişahı, başına bir taç koyar;
Çabuk belini sık, oruç kemeri geldi.

Şu siccîn’e (Ruh hapishanesine) benzeyen âlemden (Dünyaya bağlı kalmaktan kurtul da) illiyyîn’e  (Gökyüzünün en kutsal, en yüksek tabakasına) doğru uç;
Hemencecik orucun bakışından Tanrıyı gören görüşü elde etmeye bak.

Ey sayılan, sevilen gümüş, şu sayılı günler ocağında ateş, oruç kıvılcımlarıyla seni sızdırır (Eritip süzerek temiz hale getirir seni), ayarı tam bir hale getirir.

Oruç, Zemzem (Açlığı gidermek için içenin açlığını, susuzluğunu gidermek için içenin de susuzluğunu gideren kutsal kaynak) oldu Meryem oğlu İsa’ya;
Oruç yolculuğuna çıktı da dördüncü göğe ulaştı.

Kuşların kanat çıkışları nerde (Yeryüzünde), meleklerin kanat çırpışları nerde (Gökyüzünde)?
Bu yem için, yemek için kanat çırpmadır, oysa oruç için.

Orucun zararı varsa yüzlerce çeşit hüneri de var;
Oruç sevdası bambaşka bir sevdadır.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Dünyayı severek bağlı olanların mide merkezli ve ölçekli düşündüklerini, düşüncemizin özgür olması için oruç tutulması gerektiğini öğrendik.
2.    Ağzımızla söz söyleme derdinden kurtulmak için ağzımızın da oruç tutturarak susmamız, kelimesiz, harfsiz, ağzımızı oynatmadan söz söyleyebilir hale gelmemiz gerektiğini öğrendik.
3.    Dünya yaşamına saplanıp kalmamamız, gökyüzü yaşamını da tanımamız gerektiğini öğrendik.
                              *
İşte böyle yaren;
Hazreti Mevlana’ya sevgiyle bağlanıp, dediklerini doğru kabul edip öğrettiklerini uygulayanların önce uygunluğa sonra da olgunluğa ulaştıklarını öğrendik, anladık.

Olgunluğa ulaşan dervişin dünyaya ait ses ve ağız hareketi olmadan söz söyleme, bu şekilde konuşanları dinleme ve anlama yeteneğine ulaşabileceklerini öğrendik, anladık.

Vücudumuzun bütün organlarının oruca ihtiyacı olduğunu, orucun sayısız faydalar sağlayacağını Hazreti Mevlana’nın sözlerinden öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

23 Aralık 2015 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1470 İNCİ BEYİT

1470. Ciğerini yaraladım (Sana özeleştiri yaparak yanlış yolda gittiğini sana söyleyerek sıkıntı verdim);

Bir başka ciğer al (Mademki yanlış yoldasın doğru yolu gösterenin değerlerini al), a pörsümüş kedi (Gevşek, uysal ve sokulgan kişi), aslan ciğerinden bir ciğer (Cesur ve yiğit adam özelliklerini tercih et) edin.

Benim rengime boyan (Yeni bir renk kazan), çünkü ben kıpkırmızı, bembeyaz bir renkte olayım da senin sapsarı, karamsı bir beniz-in (Yüz rengin) olsun, yaraşmaz bu.

Sus, sus da gönül evinin ta içine gir;
İncinmiş (Birinin söz veya davranışı yüzünden üzüntü duymuş, gücenmiş, kırılmış), ağırtmış (Yavaş davranmış) hiçbir gönül yoktur (Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatırla gibi duyguların olduğu yer gönüldedir).

Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, dilerim kötülüğü isteyenin gönlü bir dilimcik ekmek elde etmek için şu dünyanın çevresini dolaşsın dursun.

O köşkten, o saraydan ansızın böylesine bir kuyunun dibine düşüverdim;
Ne bir şey yiyebildim, ne bir şey elde edebilirim.

Dünya bayram yeri olmaz bana, gördüm onun çirkinliğini;
O sapsarı suratlı kahpe allık sürüyor yüzüne.

Fakat allık, aslı-nesli diken olanı nasıl bezeyecek?
O diken her ciğere, her ayağa batmış, sancı vermiş.

Takma saçlarını bırakmış da kel kafasıyla çıkmış ortaya;
O kör karı, kaşlarını rastıkla karartmış, bezenmiş sanki.

Halhallerine (Altından veya gümüşten yapılmış ayak bileziklerine) bakma, o kapkara baldırını seyret;
Geceleyin oyun hoştur amma perde ardında.

A yüzünü yumuş sufi (Kendini Allah’a adamış kişi), yürü, elini de yu (yıka) ondan (Dünyadan);
A başını ustura ile kazıtmış er (Mevlevilik yoluna girmiş kişi), gönülden de kazı onun sevgisini.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Şimdiki düşünüş ve davranışlardan rahatsız olanın kendine Mevlana Hazretlerini örnek alması gerektiğini öğrendik.
2.    Gönül eri olmamız, gönlümüzü doğru ölçü ve değerlerle doldurmamız, aklımızı bu işle görevlendirmemiz gerektiğini öğrendik.
3.    Dünyanın çirkinlikle, aldatmalarla, iki yüzlülükle dolu olduğunu, iyilik isteyenin gönül âlemini öğrenmesinin ve bilmesinin gerektiğini öğrendik.
4.    Allah’ın istediği kişi olmak için dünya sevgisinden kendimizi temizlememiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                              *
İşte böyle yaren;
Kötülük isteyen kişinin gönlünün dünyalık değerlerle dolu olacağını, bunları elde etmek için uğraşıp aziz ömrünü boş yere tüketeceğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

Popüler Yayınlar