31 Ağustos 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 370 İNCİ BEYİT

370. Âşıkın, zümrüdüankaya (Yükseklerde uçan kuşa) benzeyen gönlü nerden tuzağa tutulacak?
Böyle bir kuşun uçtuğu alan, varlık âleminden (Maddeden oluşan dünyanın) de dışarıdadır.

Ateşlerle dopdolu gönül, aşağılık kişilerin çevresinde gök gibi dönüp duruyor;
Bu çeşit dönen bir göğün kararı mı olur?

Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, Musa şarabından (Allah’a sevgi ile bağlanıp dostluğunu kazanmanın verdiği manevi sarhoşluktan) bir kadeh iç (Bir miktar içine al) de kan kesilmiş (Musa’nın peygamberliğine inanmayanlara nehrin kan olarak akması) olan her Nil, sana arı-duru su olsun.

Nasıl olacak da birisi seninle konuşmaya cüret edecek diye can, her an huzurunda eriyip gidiyor, gene bitip canlanıyor adeta.

Nereye ayak basarsan, senden elini yıkayacak, senden vazgeçebilecek birisi var mı ki diye oradan bir baş beliriyor.

Senin kokundaki lezzetle uçmaya başladığı gün, dosttan ne kokluyor, ne biçim bir koku alıyor, bunu ancak can bilir, can.

Başımdaki mahmurluğun (Sersemliğin, ağırlığın) bir an, biraz eksilirse baş, yüzlerce feryada koyulur, her bir kıl zârı-zârı (Sızlanmaya) ağlamaya başlar.

Evi boşalttım (Benim dediğim, sahip olduğum, değerli diye koruduğum her ne varsa gönlümden dışarı attım), senin malını-mülkünü düzüp koşuyorum (Senden gelen her sözü içimde düzene koyuyorum, sıraya sokuyorum, elverişli ve uygun duruma getiriyorum), aşkın günden güne çoğaldıkça çoğalsın diye ben eriyip gitmedeyim.

Canım, Tebrizli Tanrı şems’inin aşkıyla denizde giden gemi gibi ayaksız yol alıyor.

Dostum, şeker mi iyidir, yoksa şeker yapan mı?
Ayın güzelliği mi daha üstündür, yoksa ayı yaratanın güzelliği mi?
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
RAVLİ TERK yazarak bu konuyu Googleden incelemelisin.

Neler öğrendik:
1.    Allah’a âşık, Allah dostlarına sevgiyle bağlı olarak dost olanların aynı anda ikinci bir yaşamı olduğunu ve yücelerde yaşadığını, aşağıdakilerin bunu çoğu zaman göremediklerini öğrendik.
2.    Değerli dediğimiz her şeyi terk edip Tanrı erinin verdikleri ile kendimizi donatmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Toplumun ve şartların oluşturduğu, iyi güzel olarak inandırdıkları her şeyi değersizleştirip isteklerimizin dışına çıkararak temizlenip Tanrı erinin doğrularını içselleştirip yeni bir kimlik ve kişilik kazanmamız gerektiğini öğrendik.
4.    Önder olarak Şems Hazretlerini ve Mevlana hazretlerini seçmemiz gerektiğini öğrendik.
                        *
İşte böyle yaren;
Gördüğümüz, sahip olduğumuz güzelliklerden daha güzelinin, daha iyisinin onu meydana getirenin, onu yaratanın güzel olduğunu öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

30 Ağustos 2015 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 360 İNCİ BEYİT

360. Bağ bahçe, yabancı kışın yüzünden tam üç ay ağzını yumdu, bir şeycikler söylemedi de sonucu, sendeki bahar kokularının üstüne gayb âleminden bir esintidir geldi.

Ey karanlık geceyi uykuyla geçiren, dua etme çağı geldi.
Ey cefa (Eziyet, işkence) etmeyi adet edinmiş nefis (İstekler topluluğu), vefa etme (Sevgiyi devam ettirme, dostluk bağlılığının davranışlarını yapma) zamanı geldi.

Pencereden bak (Anlamak ve farkına varmak için ilgini dışarıya yönelt), tövbe kapısını aç (Yanlışının farkına var ve pişman olduğunu, bir daha yapmayacağını Allah’a açıkça belirt), evi düz (Düzene sok, eksikliklerini tamamla), koş (İzle, ilgilen, yapılması gerekeni hızla yap), hadi durma (Oyalanma, eğlenme, bekleme harekete geç);

Bizim nöbetimiz (Sıra ile yapılan işi bizim yapma zamanımız) geldi işte.

Suçtan (Yasaklarla kendini sınırlandırmadan), cefa (Kendine eziyet, işkence) etmeye düşmeden ne diye el yıkamazsın (Vazgeçmezsin)?
Yüzüne bir su vur (Kendine gel, sersemlikten çık), namaz çağı (Allah’a yönelme zaman parçası) geldi, çattı.

Yüzünü kabre tuttun mu (İhtiyarlayıp ölüm yaklaştığı zaman) bu kıbleyi (Sıkıntılı bir durumda yardımı umularak başvurulacak yeri) hatırlarsın amma namazın kazaya kaldı mı (En verimli zamanı boş geçirdikten sonra) yanıp yakılmadan bir fayda gelmez eline.

Bu kıbleden (Aşk nurundan) bir ışık ara da mezara mum olsun, kabrini ışıtsın;
O ışık, Tanrı nuru geldi mi kabir (Mezar), bir gül bahçesi kesilir gider.

Gam evinde oturup kalmak, aşağılık bir himmete (Düşük nitelikteki çalışmaya, emeğe, gayrete) sahip olmaktandır.

Aşağılık himmete sahip olan kişinin gönlünde, nasıl olur da senin sırların (Açığa vurmadığın, gizli tuttuğun bilgiler) bulunur?

Neyin üstüne titriyorsan (Sevgi ve özen gösteriyorsan) bil ki değerin, odur ancak;
İşte bu yüzdendir ki âşığın gönlü, Arş’tan (Göğün en yüksek kısmından) da üstündür.

Derdin (Sıkıntın), ilaç olarak tanıdığın (Bildiğin) şeydendir, vefa (Sevgiyi, dostluğu, bağlılığı devam ettirmek) dediğin şey, düzendir (İlke ve yasalardır), hiledir (Değersiz bir şeyi değerli gibi göstermek için aldatmak ve yanıltmak için yapılan oyundur).

Aşkın geldiği yere can sığabilir mi hiç?
Deliliğin hükmettiği yere her akıl nerden ulaşacak?
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1. Sıkıntılar karşısında şikayetçi olmadan sevdiğini suskun bir bekleyiş sonunda; belli olan veya olmayan rahatlatıcı olaylar olmaya başlayacağını öğrendik.
2.    Allah’ı severek, Allah’tan isteyerek, hiç ümitsizliğe düşmeden sevgiyi devam ettirerek isteğimizin olma zamanın gelmesini beklememiz gerektiğini öğrendik.
3.    Allah’tan isteğimizin olmasını beklerken işlediğimiz suçlarımızı ve günahlarımı hatırlayarak pişman olarak bir daha yapmamak üzere tövbe ederek Allah’ın affetmesini yalvararak istememiz gerektiğini öğrendik.
4.    İçimize kapanmadan gözlemler yapmamız ve üstümüze düşen sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerektiğini öğrendik.
5.    Allah’a ve Allah dostlarını genç iken yönelmemiz gerektiğini öğrendik.
                        *
İşte böyle yaren;
Ne yapıyorsak, neyle uğraşıyorsak, kimi seviyorsak, kimin yanına gidiyorsak değerimizin göstergesi olduğunu, âşıkların değer ve göstergesinin çok yükseklerde olduğunu öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

29 Ağustos 2015 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 350 İNCİ BEYİT

350. Ev geceyi seher çağına dek (Sabahın ilk ışığına kadar) Yarabbi, Yarabbi (Allah’ım) diye geçiren, senin o Yarabbi, Yarabbi demeni merhamet duydu da (Acıyarak sevecenlikle) geldi çattı işte.

Ey eskimiş, müzminleşmiş (Süregelmiş) dert  (Üzüntülere), Maşallah-Maşallah (Ne güzel, Allah nazardan saklasın), şifa (İyi olmak zamanı) geldi;
Ey kilitlenmiş (Fiziksel, ruhsal ve başka nedenlerle hareket edemez, kımıldayamaz duruma olan kişi), kapanmış kapı (Çalışamaz, etkenliğini sürdüremez hale gelmiş kişi), açıl (Kendine gel, biraz iyileş, ferahla), anahtar (Yardım edecek kişi) geldi.

Ey yücelerden gelen yemekle sahurda yiyerek oruç tutan, orucunu aç, bir güzelce iftar et, çünkü bayram hilali (Ay)göründü.

Sus, sus ki ol emrinin verdiği şaşkınlık sözden de üstün oldu şimdi.

Oruç Ayı geçti, bayram geldi, bayram geldi.
Ayrılık gecesi geçti, sevgili göründü, çıkageldi.

Sabah doğru-dürüst belirdi de Azrâ’n (Ününü duyduğu Turan hükümdarının oğlu olan Vâmık’a âşık olur), Vâmık (Gazne hükümdarın kızının resmini görünce Azrâ’ya âşık olur) kesildi, sevdiğin âşık oldu sana, şeyhin mürit oldu, iradesini verdi sana.

Savaş öldü, zafer geldi.
Zehir yok oldu, şeker geldi.
Taş ortadan kalktı, mücevher geldi.
Kilit kalmadı, anahtar geldi.

Güneş temize de vurur, pise de;
Bu böyle amma gene de can, şu pisliklere bulanmış tenden tertemiz bir halde temizlik, arılık âlemine gitti.

Gönül, kadehindeki lezzetle tuzağına tutuldu, kaldı.
Can da bunu anlayınca hemen koşup geldi.

Nice yerinde tövbe var ki senin taşına vuruldu da kırıldı (Pişman olunan davranışlar parçalandı gitti) gitti;
Nice zahit (Dinin yasak ettiklerinden titizlikle uzak duran, emrettiklerini yapan), nice ibadet eden (Dini eylemlerde bulunan) kişi, hırkasını yırttı (Hayretinden, coşkunluğundan) da geldi tapına (Bulunduğun yere geldi).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Gece sabaha dek Allah’tan yardım isteyene yardımın geleceğini öğrendik.
2.    Sevenin bir zaman sonra sevilen olacağını öğrendik.
3.    Allah’tan “ Ol ” emri gelince yardımın geleceğini, eski sıkıntılarımızın sona ereceğini, tatlı yeni sıkıntılarla uğraşacağımızı öğrendik.
4.    Aşkla her şeyin yapısının ve değerinin olumlu olarak değişeceğini öğrendik.
                        *
İşte böyle yaren;
Allah’a olan aşkın, Allah dostlarına yönelmesiyle temizliğin katışıksızlığın olacağını ibadet edenlerin, tövbe edip doğru yola girenlerin bile bu güzelliklerin ve ululuğun aşkla elde edileceğini görüp anladıklarını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

28 Ağustos 2015 Cuma

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 340 İNCİ BEYİT

340. Yusuf’un zemzemesinden (Ezgili, nağmeli sesinden) Yakup raksa girdi, o dudakları tatlı Yusuf da ayak vurup duruyor, ayak vurup oynuyor.

Ey canlar, mademki o sevgilinin huzurundasınız, ayak vurun, oynayın, olur da kutluluk (Uğurluluk) ayağı, ayağınıza dokunur, seninle beraber oynamaya koyulur.

A canım, şu aşk, yapraklara, otlara, çayıra-çimene yağan yağmurdur, olabilir ki bir an yağmur, çayıra-çimen, yaprağa, ota vurur, yağar, onları yeşertir (Canlandırır, yeniden ortaya çıkartır), geliştirir (İlerletir, geliştirir, olgunlaştırır).

Tatlı Halil’i (Allah samimi dostunu)(İbrahim peygamber), Nemrud’un ateşi içinde oyuna girdi (Ateş Allah dostunu yakmadı, ferahlık verdi).

Tanrı Zebihi’nin (Kesilecek kurbanın) boğazı da belâ kılıcına (İbrahim Peygamberin Allah’ın emrini yerine getirmek için oğlunu kurban etmek için tam keseceği sırada Allah’ın koyun göndererek koyunu kesmesin istemesi ve oğlunu kesmesine engel olması)  karşı oynadı.

Tanrı ruhu, bir su kuşu gibi denize ayak vurdu, oynadı, miraç eden kuşla havanın üstünde oyuna girdi.

Sus da dilsiz, dudaksız, bir güzelce ömrü uzun olsun de;
Bu ömrü uzun olası canın üstünde kötü gözün, kem nazarın oynamasından (Baktığı kimseye zarar veren kötü bakıştan) korkadur.

Canım benim, ümitsizliğe düşme (Olumsuz düşünceye teslim olma), bir ümittir (İsteğinin olacağının, olma zamanının geldiğinin işaretleri), belirdi;
Bütün canların ümidi gayb (Oluş) âleminden çıkageldi.

Gerçi Meryem elinden çıktı amma İsa’yı göğe çeken o nur geldi, erişti.

Ey can, ümitsizleşme;
Şu zindanın karanlığı içinden, Yusuf’u hapisten kurtaran padişah geldi.

Yakup, gizleniş perdesinden dışarı çıktı;
Zeliha’nın perdesini yırtan Yusuf ulaştı.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Zümer suresi 53:
De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım!
Allah’ın rahmetinden ümidi kesmeyin!
Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.
Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

Neler öğrendik:
1.    Allah’a iman edenlerin ve Allah yolunda çalışıp savaşanların Allah’ın rahmetini bekleyebileceklerini öğrendik (Bakara suresi 218).
2.    Elimizden geleni yapmamız sonra Allah’tan yardım beklememiz gerektiğini öğrendik (Zümer suresi 39 ).
                        *
İşte böyle yaren;
Allah’a ve dostlarına olan aşkın, tutkulu sevginin ümitsizliklerden kurtardığını, her şey bitti dediğimiz bir anda bile Allah’ın yardımının ulaştığını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

27 Ağustos 2015 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 330 İNCİ BEYİT

330. A gönül, bu ırmakta ne diye boyuna su arar durursun, ne vaktedek sala (Haber verin bana) deyip duracaksın, namaz vakti geldi çattı.

Kim Şemseddin’e doğru, doğru bir yürekle adım atarsa ayağı yürümekten kalsa bile aşktan iki kanat edinir, onlarla uçar.

Yücelerde şarap içip ayağını vurarak raksa giren her zerre, ezel güneşini  (Başlangıcı belli olmayan öncesizliği) görür, Tanrı aşkıyla oynar.

Güldürdüğünü, kollarını-yenlerini sallatarak oynatır;
Korkuttuğunun ağzını da dualarla oynatır.

İki büklüm boyuyla şu yüce, güzelim gök bile o şarapla sarhoş olmuştur da sala çanını çalıp durmadadır.

Bu aşk, sarhoş bir hale geldi de Elest bağına girdi;
Varlık üzümümü meşakkatlerle, eziyetlerle ayaklar altına aldı, ezip duruyor.

Aşk sarhoş değilse yahut da şaraba tapmıyorsa ne diye bağa girer, ne diye üzüm ezer?

Sen de boyuna ayak vurup duruyorsun amma üzümü görmüyor musun?
Hâlbuki senin şu sufiye benzeyen canın, ayakları altında boyuna üzüm eziyor.

O hemdem (Çok samimi), sanki bütün mihneti (Sıkıntıyı), bütün gamı (Üzüntüyü), derdi (Sorunları) bana veriyor;
Bağ, senin olursa kimin üzümünü ezebilir ki?

Eyyup’la aynı hırkayı giyinmişsin de onun için ayağını vurup duruyorsun;
“ Vur ayağını yere”  (Sâd suresi 42)  sesini kim duyarsa vefa ayağını yere vurur, oyuna girer.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Allah’ı anma, tanıma, görüşme, birlikte olma vaktinin şu an olduğunu, beklememek gerektiğini öğrendik.
2.    Şemsi Tebrizi Hazretlerini tanımamız, sözlerini ve yaşam öyküsünü öğrenerek sevgi bağı bağlanmamız, başka hiçbir yöne sapmadan, akla, mantığa, kurala uygun ve bunların daha ötesinde yalan olmayan hakikate ulaşmak için önder olarak seçmemiz, kısa sürede amaca ulaştıran aşkı öğrenmemiz gerektiğini öğrendik.
3.    Şems Hazretlerinin üzüntümüzü, sıkıntımızı, çıkmazlarımızı, kararsızlıklarımızı yakın bir arkadaş gibi üzerine alıp sıkıntılardan kurtardığını öğrendik.
                        *
İşte böyle yaren;
Eyyüp peygamber gibi imtihana girmiş bile olsak yani Allah’ın verdiği her şeyi kaybetsek bile Allah’ın aldıklarının daha iyisini daha çoğunu vereceğini öğrendik, anladık.

Arayışımızın genelde olmadığını, içimizi ve dışımızı temizleyecek iki pınarın Şems Hazretleri ve Mevlana Hazretleri olduğunu, onların söz suyunu içerek ve yıkanarak tertemiz olacağımızı, hastalıklardan kurtulacağımızı öğrendik, anladık.

Temiz olmaya çalışmayan kabul edilmez.
                                  *

RAVLİ

26 Ağustos 2015 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 320 İNCİ BEYİT

320. Yahut susuz sedef gibi ağzını açıp gelir de katreyi (Gökten gelen yağmur damlasını ’Söz’) yutar, inciyi (Güzellik ve yüksek değer) elde eder;

Yahut da ot toplayan kişi gibi yıkık yerden yıkık yere dönüp dolaşırken ansızın bir viranede define (Değerli, önemli, az bulunur nitelikte olan) bulunduğunu haber alır?

Yola düş, yol al, efsaneyi (Gerçeğe dayanmayan, asılsız sözleri) bırak da bildik de, yabancı da “ Senin göğsünü açıp genişletmedik mi” (İnşirah 1) nurundan, şerhe (Açıklanmaya ve ayrıntılı anlatmaya) muhtaç olmadan bir kapı (Anlamaya, kavramaya, gizlenenleri görmeye giriş sağlayan bir aralık) bulsun, o nura herkes kavuşsun.

Gene geldi o avare (İşsiz, güçsüz, başıboş, aylak) kul (Mevlana Hazretleri), gene geldi, mum gibi senin (Tebrizli Tanrı Şems’in) önünde yanıp yakılmaya, sızıp erimeye koyuldu.

Nergis gibi, şeker gibi gül yüzüne canım benim, kapıyı örtme, çünkü niyaz etmeye (Yalvarmaya, yakarmaya) geldi o a benim canım.

Çünkü kapıyı örtersen (Görüşmek istemezsen) senin hükmüne baş kor (İtiraz etmem);
Halbuki kula niyaz etmek (Yalvarmak, yakarmak) düşer, padişaha naz etmek (İsteksiz gözükmek, yalvartmak).

Her yanıp yakılan mum, göze aydınlık verir.
Kim yanarsa erirse o kişi sırra mahrem olur (Gizli tutulanı bilir).

Eliyle sunulan (Hak dostunun eliyle verdiği) zehri şaraptan ayırt edersem canım, can yolunda geçici aşka düşmüş demektir, daha çok yol alman gerek.

Onun abıhayatını (Ölümsüzlük kazandıracak suyunu) hayvan nerden bilecek.
Kapanmış göz nasıl olur da yüzünü (Hakikatini) görebilir?

Ben yolculuğu bıraktım, sevgiliyle oturdum, karar ettim;
Ölümden emin oldum, çünkü o uzun ömür geldi.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Gökten gelen sözü içselleştirip içimizde o sözün manasını anlayarak, kavrayarak güzellik ve yüksek değer kazanmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Basit, sıradan işler yapanın değerli, önemli, az bulunur nitelikte olan kimseyi ve bulunduğu yeri haber alınca yola çıkmamız o nurlu kişiden nur almamız gerektiğini öğrendik.
3.    Hazine olan Allah dostunun nazına katlanmak, hizmet yapmak, sevgisini kazanmamız gerektiğini öğrendik.
4.    Allah dostunun bize sunduğu her şeyi ayırt etmeden sevinerek kabul etmemiz gerektiğini öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Allah dostunun uzun ömrünü, ölümsüzlüğünü ve değerini hakikate gözlerini kapatanların göremeyeceğini, her aklın bu durumu anlayamayacağını öğrendik, anladık. 

Allah’ı arama yolculuğunda olup Allah dostunu bulanların onunla kararlı olarak beraber olmaları gerektiğini, böylece uzun ömre kavuşacaklarını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

25 Ağustos 2015 Salı

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 310 İNCİ BEYİT

310. Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, olabilir ki senin yalımın (Alevin), senin ışığın, bir gün gökyüzündeki güneşe vurur da onu yepyeni bir tarzda bezer, güzelleştirir.

O zaman ne vakit gelecek ki seher çağında uyanıp kalkan dostlar, zerreler gibi bizi alt-üst olmuş, dağılmış-gitmiş bir halde bulacaklar?

Kimindir bu baht (Gelecekteki olayları kaçınılmaz bir biçimde belirleyen ilahi iradenin insanın üstünde çizdiği yaşayış biçimi), o talih (Şans) ki ırmağın yanına su içmeye gelir de ırmakta Ay’ın aksini (Yansımasını) bulur.

Kimdir o Yakub’a benzeyen er ki Yusuf’un gömleğinden oğlunun kokusunu ararken gözlerinin nurunu da bulur, gözleri de açılıverir;

Yahut çöl Arabı gibi kuyuya bir kovadır, salıverir de çekince kovanın içinde şeker dengi gibi eşsiz bir güzel buluverir;

Yahut da ateş arayan Musa gibi bir ağaca yüz tutar da ateş almak isterken yüzlerce sabah bulur, yüzlerce seher elde eder;

İsa düşmandan kurtulmak için eve girer de ansızın evden gökyüzüne ağacak bir yol buluverir;

Yahut da Süleyman gibi balığın karnını yarar da o altın yüzüğü balığın karnında bulur gider;

Kimdir o er ki Ömer gibi, Tanrı elçisine kast etmek (Öldürmek) için elinde kılıç, çıkagelir de Tanrı tuzağına düşer, talihi yaver olur, bakış feyzine (Bolluğuna) ulaşır;

Yahut Edhemoğlu gibi ceylana doğru at sürer, onu avlamak isterken kendi avlanır, bir başkasına av olur;

                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Tebrizli Tanrı Şems’inin nurundan güneşin bile yararlandığını, bizim de onu tanıyıp gönül bağı kurmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Yansıyan görüntünün güzelliğinde kalmadan o güzelliğin aslını görmemiz gerektiğini öğrendik (Başı göğe çevir).
3.    Duygu ve düşüncelerimizi artırıp his dünyasında keşifler yapacak, algılar sağlayacak duruma gelmemiz gerektiğini öğürendik (Yakub).
4.    Dibi görünmeyen yerlerde keşifler yaparsak güzel insanlarla karşılaşabileceğimizi öğrendik (Yusuf).
5.    İhtiyaç için arayışta olanların kendini yakacağını sandığının aslında kendine fayda sağlayacak imkânlara kavuşabileceğini öğrendik (Musa gibi).
6.    Düşmandan kaçıp Allah’a sığınanın kurtuluşa ereceğini, göklere çıkacağını öğrendik (İsa).
7.    Hiç beklemediğim olanaklara kavuşabileceğimizi öğrendik (Süleyman).
8.    Güzel insanı öldürmek için giden kişiyi Allah’ın o güzel kişiye kul köle ettiğini öğrendik (Ömer).
                        *
İşte böyle yaren;
En büyük avcının Allah olduğunu, temiz bir yürekle Allah arayışında olanlara Allah’ın yardım ettiğini, dostlarından birini sevdirdiğini, dostlarının yol gösterdiğini, yolunu aydınlattığını, yardım ettiğini, kötü halden kurtardığını, dostları arasına aldığını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

24 Ağustos 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 300 İNCİ BEYİT

300. Sus artık, bu kadar gam yeme (Üzülme);
Âşık olan nefis, artık kötülüğü buyuramaz, fenalığa meyledemez (Yönelemez, eğilemez, gönül vermez).

Âşık benim gibi olmalı, durmadan yanmalı yakılmalı (Kavuşamamaktan sızlanıp, şikâyet etmeli), böyle olamazsa çocuk gibi oynasın dursun.

Ey Ay bile kendisine kul-köle kesilen dilber, Ay yüzlü senin gibi olmalı da bütün Ay yüzlülerden üstün, hepsinden güzel olmalı, hepsine de nazlanmalı.

Âşık dediğin benim gibi gerek;
Öylesine sarhoş olmalı, öylesine kendinden geçmeli ki ne halkla uzlaşmalı, ne kendisine bir hayrı olmalı.

Ey benim tek binici padişahım, atlı senin gibi olmalı da vehimden (Kötü ihtimalleri akla getirip yanlış ve yersiz düşünceye saplanıp olmayacak bir şeyi olacakmış gibi kabul etmekten kurtulmalı), şüpheden (Gerçeğin, doğrunun ne olduğunu kestirememekten oluşan kararsıztan) o yana at sürmeli, eşip (Araştırıp inceleyerek doğruyu bulmalı, yanlıştan, kararsızlıktan) uzaklaşmalı.

Aşk abıhayattır (Ölümsüzlüktür), seni ölümden kurtarır;
Kendisini aşka atana ne mutlu.

Bu can, yaş dala benzer, kendine çekedur (Çekmeye devam et);
Bil ki ne kadar çekilirse sana doğru o kadar eğilir.

Benim canım da, gönlüm de o madene dalmış, sarhoş olmuş, gitmiştir;
Her gün, aşka yeni tutulmuş gibi başka bir yol-yordam kurmaya girişir.

Çenk (Arpı andıran telli çalgı) gibi gamdan iki büklüm oldun mu o vakit seni tatlı-tatlı bağrına basar, vasıtasız okşamaya, sevmeye koyulur.

O aslana meftun (Tutkun, gönül vermiş, vurgun) olan ceylanın kanı değişti, tazeleşti mi aslan, onu sağ yanına alır da beraberce salına-salına yürür gider.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    İsteklerini bire indirip Allah’ı sevdiren, Allah nuru saçan kişiyi tutkulu bir biçimde sevip bağlananın kötülükler önermeyeceğini, ahlak anlayışına uymayan davranışlara yönelmeyeceğini öğrendik.
2.    Tutkulu sevdiğimize her an ulaşmanın zevkini duymamız, uzak kalında sıkıntımızı anlatmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Sevilen kişinin Ay’a bile ışık verecek, karanlıkta yolunu göremeyenlere ışık vermesi, kolayca gönlü olmayan, kendini ağır satan, ısrar bekleyen davranışta olması gerektiğini öğrendik.
4.    Çocukluktan kurtulmak için; Allah’a giden yolu gösterip, bu yolu aydınlatana sevgiyle bağlanıp hizmet etmemiz gerektiğini, bir arada olunamadığı zaman sıkıntı duymamız gerektiğini öğrendik.
5.    Tutkulu bir sevgiyle seven kişinin sevdiğinin güzel özelliklerini gördükçe, anladıkça hayran olup kendinden geçmesi gerektiğini öğrendik, anladık.
6.    Allah’a kavuşmuş, bize bu yolu öğreten kişiye yakın olmak için benliğimizden, ben merkezli davranışlarımızdan, toplumun kınayışlarından uzaklaşmamız gerektiğini öğrendik. 
                                *
İşte böyle yaren;
Canımızın isteklerini aşk ülküsüne doğru çekmemiz, aşk madenine dalmamız, aşkın her an yeni yollar açtığını görmemiz ve iyice yoğunlaştığımız zaman aşkın varlığının bizi sevmeye, kabul etmeye başlayacağını, böylece Aşkın insanı ölümsüzleştirdiğini, öğrendik, anladık.

Cesur, yiğit, gürbüz kişiye gönül verenin, hizmet edenin hasta kanının sağlam kanla değişeceğini, tazeleşeceğini, o güzel kişinin yanında yer alacağını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

23 Ağustos 2015 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 290 İNCİ BEYİT

290. İki göz denizi boyuna (Devamlı) onu arıyor, fakat bulamıyordu.
Bilmiyordu ki o incinin bir başka denizi var.

Aşkla iki (Madde ve mana) dünyayı alt-üst ettim;
Burada ne diye arıyordum sanki?
Bir başka yeri var onun.

Bugün, gönlüm aşk (Seven), yarınsa maşuk (Sevilen);
Bugün gönlümün gönlünde bir başka yarın var.

Padişah (Şeyh) Salâhaddin gizliyse şaşılmaz buna;
Tanrı onu öylesine kıskanıyor ki her an bir başka lalası (Özel eğitmenleri, bakıcısı) var onun.

Can paralanmaz (Parçalanmaz), bölünmez;
Benden al somun parçasını, ekmek dilimini;
Aşkımıza düşüp avare (İşsiz, güçsüz, başıboş, aylak) olan, asla avare sayılmaz.

Birisinin hırkası (Giysisi) ben oldum mu asla çıplak kalmaz o.
Birisinin çaresi (Engelde kalınca, bir sonuca varamadığı, tutulması gereken yolu bulamadığı, çözüm yolu bulamadığı zaman müracaat ettiği ben) oldum mu çaresiz kalmaz o.

Birisine mevki (Önemsediği kişi) ben olursam nerden azledecek o?
Mücevher (Değerli bir hale gelen) kesilen taş, artık bir daha taş (Geri dönüş) olmaz ki.

O iştiyak (Özlem) çekenlerin kıblesi (Sıkıntılı bir durumda yardım umularak başvurulan yer) asla yıkılmaz (Yok olmaz).
O sükut edenlerin (Susmayı seven, az konuşanların) Mushaf’ı (Sahife haline getirilmiş kitap), otuz cüze bölünmez.

Şu gözlerim sakilik eder (Allah’ı sevdirir, Allah nuru saçar), yaşlar akıtır amma onun (Şems Hazretlerinin) mahmur gözleri olmadıkça ne sarhoş olur, ne kimseye şarap sunar.

Âşık hasta olur amma ölmez;
Ay gedilir (Gedik açılır), zayıflar amma yıldız olmaz.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Tutkuyla seveceğimiz kişiyi yüceliklerde gönül gözü ile aramamız gerektiğini, baş gözüyle dünyada aramamızın sonuç vermeyeceğini öğrendik.
2.    İnsan yüce kişiyi tutkuyla severse sonrasında kendisinin de sevilen olacağını öğrendik.
3.    Şeyh Salâhaddin’in Allah’ın gizlediği özel dostlarından olduğunu öğrendik.
4.    Mevlana Hazretlerine dost olanın asla başıboş, aylak biri olmayacağını öğrendik.
5.    Mevlana Hazretlerine dost olanın onun değerlerini üstüne alanın yoksul kalmayacağını, mücevher haline geleceğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren;
Mevlana Hazretlerini büyük kabul edenin, sevip sayıp dediklerini doğru kabul edip uygulamaya çalışanın; ölümsüzlüğü elde edeceğini, zayıflasa bile aşağılara düşmeyeceğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

22 Ağustos 2015 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 280 İNCİ BEYİT

280.Sen kendini birisine, amma bir ölüye vakfetmişsin;
Bense cana, cihana sahip olana vakfetmişim (Adamışım) kendimi.

A dost, sen de gel, gel de bize dost ol, çünkü canında canımızın eseri var, nişanesi (Eseri, izi, belirtisi) var.

Tebrizli Tanrı Şems’i, varlık göğünün bir güneşidir ki doğdu;
Ne göktür o gök ki orda dönüp durmada.

Bugün yüzün, bir başka yüz, bugün tatlı dudaklarında bir başka tat var.

Bugün, güle benzeyen lâ’l dudakların bir başka daldan bitmiş;
Bugün, Ay’a benzeyen yüzün gökyüzüne sığmıyor;
O gökyüzüne benzeyen göğsünde bir başka ferahlık, bir başka genişlik var.

Bugün fitne, yatağından hangi tarafından kalktı, bilmiyorum;
Şu kadar biliyorum ancak, onun yüzünden âlemde bir başka kavga var, bir başka gürültü var.

İki âlemden de dışarı, bir başka yazıda yayılan, aslanları bile avlayan, yere yıkan o ceylan, bugün, gözlerinde göstermede kendini.

Şu sevdalara düşmüş gönül gitti, gönül de kayboldu, sevda da;
Çünkü onun, bundan daha üstün bir sevdası var şimdi.

Âşığın ayağı olmazsa eseli kanatla uçar;
Başı olmazsa başka başları vardır onun.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Gönlümüzü, kalbimizi, canımızı ölümsüzlüğü kazanmamış birisine adamamızın yanlış olacağını öğrendik.
2.    Mevlana Hazretleri kendisine dost olunmasını istediğini, bu dostluğun gereği olarak canımızı Allah’a götürecek yol ve izlerinin kendisinde olduğunu, yardım edeceğini öğrendik.
3.    Şems Hazretlerinin yüce özelliklerini Mevlana Hazretlerinin gördüğünü, bize tanıtarak sevmemizi ve bağlanmamızı, güzelliklerinden istifade etmemizi önerdiğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren;
Mevlana hazretlerine dost olursak Allah’a canımızı yaşarken götürme yollarını öğrenip uygulayabileceğimizi, bu yolda yücelikle donanmış güzelliklere sahip Şems Hazretlerini gönülden sevmeyi ve tanıma imkânına kavuşabileceğimizi, Tutkulu bir sevgiyle doğru kişiyi seven kişinin; herkes tarafından kıskanılacak olanaklarla donanacağını, öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

Popüler Yayınlar