910- Gözüme gir de benim gözümle bak bana;
Çünkü
ben kendime gözlerden dışarı bir konak seçmişim.
(Adresi belli olmayan, her şeyin vücut bulmadan önce oluştuğu,
herkesin kolayca bulamayacağı, ulaşamayacağı yokluk âlemini konak olarak
seçtiğini)
Sen
şarapla sarhoşsun, ben şarapsız (Tanrı sanatının
muhteşemliğini görerek) sarhoşum.
Sen
gülen bir âşıksın;
Fakat
ben ağızsız, dudaksız (İçsel gülüşe kavuştum da)
gülmedeyim.
Öyle
tuhaf bir kuşum ki acıktım (Ruh açlığı ile) da
şu çayırlıktan (Dünya âleminden yokluk âlemine) uçtum;
Avcı
da yoktu, tuzak da, tuttum da kafese girdim (Gördüm, beğendim
ve isteyerek sınırlar içine girdim).
Dostlarla
(Beraber) olunca kafes, bağdan da iyidir,
bahçeden de.
Yusuf’ları
(İnleyenlerin, ah edenlerin, Allah’tan kurtarmasını
bekleyenlerin) hatırı için kuyu dibinde konakladım, orayı yurt edindim.
Onun
(Allah’ın sana verdiği sıkıntının) derdinden
ağlama, hastayım (Zihinsel yeteneklerim bozuldu)
diye davaya (İddiaya) kalkışma.
Ben,
yüzlerce tatlı can verdim de bu belayı (İçinden
çıkılması güç, sakıncalı durumu) öyle satın aldım.
(Allah kişiye önce bela verir sabredersen sonra da belanın
içinden iyilikler verir)
İpek
böceği gidip gelir, ipekler örer ya, sözümü dinle:
Ben
de bir ipek böceğiyim, belalar örer (İçinden çıkılması
güç, sakıncalı durumları gösterir sırlarını öğretir, sonra da kelebek olup
uçmamızı sağlar), bela ipeklerini sarar dururum.
Beden
kabrinde çürümüşüm.
Yürü,
benim İsrafil’ime git, benim için sur üfürsün (Boru
öttürsün kıyametim bitsin) de
dirileyim.
Beden
kabrinde yata-yata döküldüm, çürüyüp eridim, bittim.
Hayır,
sen sınanmış bir doğan kuşu gibi kendinden göz yum (Ben
ve ben merkezli duyuş, düşünüş ve yaşayıştan vazgeç);
(Doğan kuşunun sınanması: Araziye ölü bir tavşan konur, kuş o
bölgeye salıverilir, kuş ölü tavşanın yanına konarsa o doğan kuşu değildir,
çünkü doğan kuşu leşe konmaz kendi avını taze olarak kendi avlar)
Tavus
gibi, ağır kumaşlar giyinmişim deme (Bahanelere sığınma).
Bana
panzehir ver diye doktorunun önüne baş koy, yalvar ona;
Çünkü
bu yaman tuzakta ben ne zehirler yuttum, ne zehirler içtim.
(Bu yolun kılavuzsuz ve yardım edilmeden gidilemeyeceği için
olgun kişiyi bulmak gereklidir)
Can
helvasını satan (Olgun, büyük pir) kişinin
huzurunda tatlılaşırsın, canın tatlı bir hale gelir;
Çünkü
ben can helvasından (Özümüzden olan dirilik, yaşam ve
hayat tatlılığı)“ Gelin, haydin” sesinden
(Davet çağrısından) başka bir ses duymadım.
***
DİVAN-I
KEBİR1
MEVLÂNÂ
CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Neler
öğrendik:
1.
Kişi ve olaylara
Hazreti Mevlana’nın baktığı gibi bakmamız, değerlendirmemiz, yorum yapmamız,
inanmamız gerektiğini, kendi değerlerimize göre baktığımız zaman yanlışa
düşebileceğimizi öğrendik.
2.
İçten gülüşün
esas gülmek ve kalıcı gülmek olduğunu öğrendik.
3.
Allah’ın sabırlı
kullarına başlarına belalar vererek uğursuz gözlerden gizlenerek iyilikler,
güzellikler verildiğini öğrendik.
4.
Hazreti
Mevlana’nın sabırla kendini ince-ince işlediğini bize de bu yolun sırlarını ve
sonuçlarını gösterdiğini öğrendik.
5.
Avcı olmamız ve
taze av yapmamız veya padişahın elinden beslenmemiz, leşe itibar etmememiz
gerektiğini öğrendik.
*
İşte böyle yaren,
Hazreti Mevlana’nın delilik,
sarhoşluk, divanelik diye tanımladığı sıra dışı kişiliğinin ve davranışlarının
olduğunu, böyle davranışından hiç kimseye zarar vermediğini, aksine fayda
verdiğini bilmemiz gerektiğini, korkmamız ve uzaklaşmamızın mahrumiyete neden
olacağını öğrendik, anladık.
Bahanelere sığınanların hiçbir şey
elde edemeyeceklerini öğrendik, anladık.
Özümüzde tatlılık, yaşam gücü,
dirilik olduğunu, kendini dinleyenlerin bu” Gel daha
beri gel” çağrısını duyup davete gideceklerini, içini dinlemeyip dıştaki
seslerle oyalananların bu çağrıyı hiç duyamayacaklarını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ