31 Ekim 2014 Cuma

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 910 İNCİ BEYİT

910-  Gözüme gir de benim gözümle bak bana;
Çünkü ben kendime gözlerden dışarı bir konak seçmişim.
(Adresi belli olmayan, her şeyin vücut bulmadan önce oluştuğu, herkesin kolayca bulamayacağı, ulaşamayacağı yokluk âlemini konak olarak seçtiğini)

Sen şarapla sarhoşsun, ben şarapsız (Tanrı sanatının muhteşemliğini görerek) sarhoşum.
Sen gülen bir âşıksın;
Fakat ben ağızsız, dudaksız (İçsel gülüşe kavuştum da) gülmedeyim.

Öyle tuhaf bir kuşum ki acıktım (Ruh açlığı ile) da şu çayırlıktan (Dünya âleminden yokluk âlemine) uçtum;
Avcı da yoktu, tuzak da, tuttum da kafese girdim (Gördüm, beğendim ve isteyerek sınırlar içine girdim).

Dostlarla (Beraber) olunca kafes, bağdan da iyidir, bahçeden de.
Yusuf’ları (İnleyenlerin, ah edenlerin, Allah’tan kurtarmasını bekleyenlerin) hatırı için kuyu dibinde konakladım, orayı yurt edindim.

Onun (Allah’ın sana verdiği sıkıntının) derdinden ağlama, hastayım (Zihinsel yeteneklerim bozuldu) diye davaya (İddiaya) kalkışma.

Ben, yüzlerce tatlı can verdim de bu belayı (İçinden çıkılması güç, sakıncalı durumu) öyle satın aldım.
(Allah kişiye önce bela verir sabredersen sonra da belanın içinden iyilikler verir)

İpek böceği gidip gelir, ipekler örer ya, sözümü dinle:
Ben de bir ipek böceğiyim, belalar örer (İçinden çıkılması güç, sakıncalı durumları gösterir sırlarını öğretir, sonra da kelebek olup uçmamızı sağlar), bela ipeklerini sarar dururum.

Beden kabrinde çürümüşüm.
Yürü, benim İsrafil’ime git, benim için sur üfürsün (Boru öttürsün kıyametim bitsin)  de dirileyim.
Beden kabrinde yata-yata döküldüm, çürüyüp eridim, bittim.

Hayır, sen sınanmış bir doğan kuşu gibi kendinden göz yum (Ben ve ben merkezli duyuş, düşünüş ve yaşayıştan vazgeç);
(Doğan kuşunun sınanması: Araziye ölü bir tavşan konur, kuş o bölgeye salıverilir, kuş ölü tavşanın yanına konarsa o doğan kuşu değildir, çünkü doğan kuşu leşe konmaz kendi avını taze olarak kendi avlar)

Tavus gibi, ağır kumaşlar giyinmişim deme (Bahanelere sığınma).

Bana panzehir ver diye doktorunun önüne baş koy, yalvar ona;
Çünkü bu yaman tuzakta ben ne zehirler yuttum, ne zehirler içtim.
(Bu yolun kılavuzsuz ve yardım edilmeden gidilemeyeceği için olgun kişiyi bulmak gereklidir)

Can helvasını satan (Olgun, büyük pir) kişinin huzurunda tatlılaşırsın, canın tatlı bir hale gelir;
Çünkü ben can helvasından (Özümüzden olan dirilik, yaşam ve hayat tatlılığı)“ Gelin, haydin” sesinden (Davet çağrısından) başka bir ses duymadım.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Kişi ve olaylara Hazreti Mevlana’nın baktığı gibi bakmamız, değerlendirmemiz, yorum yapmamız, inanmamız gerektiğini, kendi değerlerimize göre baktığımız zaman yanlışa düşebileceğimizi öğrendik.
2.    İçten gülüşün esas gülmek ve kalıcı gülmek olduğunu öğrendik.
3.    Allah’ın sabırlı kullarına başlarına belalar vererek uğursuz gözlerden gizlenerek iyilikler, güzellikler verildiğini öğrendik.
4.    Hazreti Mevlana’nın sabırla kendini ince-ince işlediğini bize de bu yolun sırlarını ve sonuçlarını gösterdiğini öğrendik.
5.    Avcı olmamız ve taze av yapmamız veya padişahın elinden beslenmemiz, leşe itibar etmememiz gerektiğini öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Hazreti Mevlana’nın delilik, sarhoşluk, divanelik diye tanımladığı sıra dışı kişiliğinin ve davranışlarının olduğunu, böyle davranışından hiç kimseye zarar vermediğini, aksine fayda verdiğini bilmemiz gerektiğini, korkmamız ve uzaklaşmamızın mahrumiyete neden olacağını öğrendik, anladık.

Bahanelere sığınanların hiçbir şey elde edemeyeceklerini öğrendik, anladık.

Özümüzde tatlılık, yaşam gücü, dirilik olduğunu, kendini dinleyenlerin bu” Gel daha beri gel” çağrısını duyup davete gideceklerini, içini dinlemeyip dıştaki seslerle oyalananların bu çağrıyı hiç duyamayacaklarını öğrendik, anladık.

                                  *

RAVLİ

30 Ekim 2014 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 900 İNCİ BEYİT

900-  Gönlümü söküp attım, bir başka şeyle diriyim şimdi.
Aklı da ta kökünden, ta temelinden yakıp yandırdım, gönlü de, düşünceyi de.

A insanlar, a insanlar!
Adamlık beklemeyin artık benden;
Öyle düşüncelere daldım ki düşündüklerimi deli bile düşünemez.

Deli (Cesaretlidir fakat ölümden korkar), esrikliğimi (Sarhoşluğumu) gördü de ağzından köpükler saçarak kaçtı benden;
Ecelle karıştım, kaynaştım (Ölmeden önce öldüm) ben, yokluk âlemine (Adresi belli olmayan yere) uçtum ben.

Aklım tamamıyla bezdi (Bıkıp usandı) bugün benden, onu (Allah’ı) görmemişim sanıyor da beni korkutmak istiyor.

Neden korkayım ondan?
Onun için bir surete büründüm;
Nasıl olur da define olurum?
Mahsustan bir bucağa girdim, gizlendim.

Ne yıldızların kâsesine (Burçların etkilerine) aldırış ederim, ne feleğin sofrasına (Şansa).
Fakat yoksullar (Allah’a muhtaç olanlar) için nice kâseler yaladım ben, ne aşağılara düştüm ben.

Eşeklerin (Kaba, düşüncesiz) hasetleri (Kıskançlıkları, çekemezlikleri), nazarları (Uğursuz bakışları) yüzünden, beden hapishanesinde kanlara gark oldum;
Kanlara bulanmış eteğimi topraklara sürüyüp duruyorum.

Dünya hapsine bir iş ucundan girdim;
Yoksa ben nerdeyim hapsolmak nerde?
Kimin malını çaldım ki?

Ana karnındaki çocuk gibi kanla besleniyorum;
İnsanoğlu bir kere doğar, bense kaç kere doğmuşum.

İstediğin kadar bak, dikkat et bana, fakat gene tanıyamayacaksın beni, çünkü az gördün beni sen, hâlbuki benim yüzlerce sıfatım var.

                                 ***    
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Aşkın verdiği diriliğin yanında gönlün, aklın, düşüncenin vereceği diriliğin değerinin olmayacağını öğrendik.
2.    Hazreti Mevlana’nın düşünce sınırlarını zorlayıp geçtiğini, yaşam ve ölüm sınırında çok zaman geçirdiğini, delinin bile çekinip korkacağı sarhoşluğa ulaşarak yokluk âlemine gittiğini öğrendik.
3.    Aklın insana korku verdiğini öğrendik.
4.    Akıl yolunda Allah’ı göremeyeceğimizi yalnızca sanatındaki eserlerini görebileceğimizi öğrendik.
5.    Yıldızların ve dünya düzeni olan feleğin etkilerine aldırış etmemek gerektiğini, fakat bizim ihtiyacımız olmasa bile muhtaçlar için aşağı düşsek bile çalışmak gerektiğini öğrendik.
6.    Bizi her zaman kıskananlar olabileceğini bize zarar verebileceklerini bilerek ve kabul ederek çalışmalarımıza devam etmemiz gerektiğini öğrendik.
7.    Bir suç işlemediğimize rağmen ruhumuzun beden hapsine konduğunu öğrendik.
8.    Mevlana Hazretlerinin defalarca kendini yok edip küllerinden yeniden doğduğunu öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Hazreti Mevlana’nın görev, ödev, toplumsal veya hukuki bakımından yeri ve özelliği çok olduğunu, bizim ancak kendi görüşümüzün gücü ve ihtiyacımız kadarını tanıyabileceğimizi, anlayabileceğimizi öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

29 Ekim 2014 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 890 İNCİ BEYİT

890-  (Şems Hazretlerine yönelik) Kulakta da sen varsın, akılda da, gönülde de;
Fakat bunlar da ne oluyor ki?
Sen, bensin, seni böylece tüm olarak övmedeyim, anlatmadayım.

A gönül, bu macerada o dilber sana, senden bir şey eksilse bile ben tamamlarım onu diyordu ya.

Ey derde derman olan, hayran ol da bak, bir gör, şu anda bu şekillerden hangisine koyacağım seni.

Gâh (Kimi zaman) seni elif gibi dümdüz bir hale getiririm, gâh (Kimi zaman) çeşitli harfler gibi eğri büğrü yaparım;
Bir lâhza (An) pişkin;

Olgun (Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği gelişmiş kadar gelişmiş, ağırbaşlı) bir hale gelmedesin, bir lahza (An) ham bir hale sokmadayım seni.

Yıllarca yol alsan gene de mühre (Küçük top) gibi elimdesin;
Kendine râm (Boyun eğdirdiğin için) ettiğin şeyden dolayı seni sevindiren, sana neşe veren de benim.

Ey padişah Husâmeddin Hasan!
Sevgilime de ki:
Canı, senin kılıcın için bir marifet kını (Kılıcın kınını kesmeyeceği yani kendine zarar vermeyecek) haline getiriyorum ben.

Bu sefer, büsbütün âşıklığa sarıldım.
Bu sefer, ham sofuluktan (Dinin kurallarını bilinçsizce yapmaktan) büsbütün ayrıldım, sıyrıldım.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Hazreti Mevlana’nın Şems Hazretlerini tümüyle sevdiğini, benimsediğini, kendi gibi sahiplendiğini öğrendik.
2.     Sevilen kişiyle olan ilişkide eksilme ve kayıp olmayacağını, seven insanın gönlünün tüm eksiklikleri tamamlayacağını öğrendik.
3.    Seven, sevdiğini hayaliyle, düşüncesiyle, isteğiyle şekilden şekle sokulacağını, sevenin sevilenin boyun eğdiğinden dolayı sevinç verdiğini öğrendik.
4.    Sevgiyle insanın canının kızgınlık ve öfke tuzağına tutulmayacağını, hemen savaşa tutuşmayacak duruma getireceğini öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Sevgilisi ile uğraşan kişinin katı kuralların zorlamasından kendini kurtardığını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

28 Ekim 2014 Salı

DİVAN-I KEBİR 1. CİLT 880 İNCİ BEYİT

880-  Bir başka can (Yaşam, dirilik, dirilik, güç) var bedenimde, başka bir maden (Çok değerli şeyleri kapsayan kaynak) var canımda.

Güzelliğimde bir başka alım (Doğal bir çekicilik) var, (Şems Hazretlerinin) izini izledim (Öğrenmek için gözledim, inceledim, takip ettim) onun, ulaştım ona.

Vakit daraldı bana, yürü-yürü, yola çıkma saati geldi dersen (Beni başından savmak istersen) derim ki:

Sen bu sözü diri olana söyle, ben canımı Hakk’a ısmarlamışım (Emanet bırakmışım), çoktan ölüp gitmişim.

Sus!
Bülbül doğana dedi ki:
Neden susuyorsun?”
Doğan:
 “Sen bakma sustuğuma, padişah av avlarken tam yüz ere bedelim ben” dedi.

Ey!
Gönül gibi hem benimle beraber olan, hem benden gizlenen, esenlik sana;
Sen Kâbe’sin, nereye gidersem gideyim, sana yönelirim, sana varmak isterim ben.

Nerde olursan ol, her yerde hazır nazırsın, uzaktan bize bakar durursun;
Adını andım mı gece bile olsa ev aydınlanır.

Gâh alıştırılmış doğan gibi elinin üstünde kanat çırparım, gâh güvercin gibi kanadımı çırparak damına konmaya gelirim.

Gaipsen niçin her an gönlümü incitip duruyorsun;
Hazırsan ben ne diye gönlümde tuzak kurarım sana?

Beden bakımından uzaksın amma gönlümde gönlüne açılmış bir pencere var;
O pencereden Ay gibi hırsızlamacasına sana haber gönderir dururum.
Ey bizden uzak güneş, ışığını bize yolluyorsun;
Ey senden ayrılan her kişinin canı, canımı sana kul (Sevgiyle bağladım), köle (Hizmet) etmedeyim.

Gönül aynamı şuracıkta seninle cilalamaktayım (Aydınlık veren sözlerin gönlümde şekle girmekte);

Kulağımı senin lütfedip söylediğin o güzelim sözleri toplayan bir defter haline getirmedeyim (Hiç unutmamak için kayda almaktayım).
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Mevlana Hazretlerinin canın bizim göremediğimiz farklı bir yaşam gücünü gördüğünü öğrendik.
2.    Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerinin değerini fark ettiğini, gördüğünü, gözlemleyerek ve takip ederek sahsına ulaştığını öğrendik.
3.    Şems Hazretleri kabul etmese bile Mevlana Hazretlerinin ben ve benliği olmadığından, canını Allah’a adadığından, Peygamberimizin ölmeden önce ölünüz hükmüne uyduğundan, hüküm verenin Allah olduğundan kendisinden uzaklaştırmayacağını öğrendik.
4.    Allah ile beraber olanın yüz yiğit kuvvetine sahip olduğunu, Mevlana’nın Şems Hazretleri gibi büyük bir avı yakalamasının zor olmayacağını öğrendik.
5.    Kişiyi gitmekten önce gönlümüze gitmemiz, ulaşmamız gerektiğini, gönül ne derse, ne isterse, nereye giderse aklın da, fikrin de, vücudun da oraya gideceğini öğrendik.
6.    Gönlünü Hazreti Şemse verenin, onun adını anınca her yerde yardıma hazır olduğunu, bizi gözetlediğini, bizi karanlıklarda bırakmadığını öğrendik.
7.    Bedenimiz Şems Hazretlerinden uzak olmasının önemi olmadığını, gönülden gönüle bir yol olduğunu, bu yolun canı hemen etkileyecek, iletişim sağlayacak, yardım edecek güçte olduğunu öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Şems Hazretlerine gönül yolundan ulaşabileceğimizi, onun yüzünü görmek arzusunda olmamız gerektiğini, söylediği sırları hiçbir zaman unutmamamız gerektiğini, sırlarıyla dolu bir birikim sağlamamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

27 Ekim 2014 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 870 İNCİ BEYİT

870-  Ey âşıklar!
Ey âşıklar!
Kadehi (Kendimi) kaybettim;
Kadehlere sığmayan o (Aşk) şarabı içtim.

“ Min ledün” (Allah’ın sırlarına ait bilgilerin verdiği aşırı sevinçten) şarabından sarhoşum (Kendimden geçmişim);

Hadi, yürü, beni muhtesibe (Alış verişi din kurallarına göre denetleyen görevli kişiye) gammazla (İspiyonla);
O şaraptan sana tadımlık getirmişim, muhtesibe de.

A gerçekler padişahı, benim gibi bir münafık (Bulunduğu ortama göre renk değiştiren) gördün mü hiç?
Dirilerinle diriyim, ölülerinle ölü.

Dilberlerle (Alımlılarla, güzellerle), gül yüzlülerle gül bahçesi gibi açılıp gülüyorum, kış gibi soğuk münkirlere (İnanmayana, kabul etmeyene) karşı da kış mevsimine dönmüşüm, donmuş, buz kesilmişim.

A ekmek isteyen, bir bana bak, and olsun Tanrı’ya, sarhoşum ben, hiçbir şeyden haberim yok, fakat ne küpün çevresinde döndüm dolaştım, ne üzüm cibresi (Sıkılıp suyu alınan meyvenin posasını) sıktım.

Sarhoşum amma onun (Aşk) yüzünden sarhoşum;
Batmışım amma onun (Aşk) ırmağına batmışım.
Onun şekeriyle, onun gül bahçesinde gülbe-şekere (Şekere gül katılmışına) dönmüşüm.

Bir gün olur da yüzünün aksi (Yansıması), sararmış yüzüme vurursa yüzüm, Rum ülkesindeki güzellerin yüzleri gibi parlar, Ay kesilir, zencilikten kurtulurum.

Şarap kadehine sarıldım, düşüncenin kanını döktüm, sevgilimle birleştim;
Fakat sen görmezsin, perdenin ardındayım ben.

Düşünceyi astım (Üzerimden elbise gibi çıkardım), çünkü düşünce adama ayıklık veriyor.

Bezmişim (Bıkıp usanmışım) düşünceden (Dünyaya ait anlayış ve kavrayıştan), zaten de düşünce yüzünden perişan olmuşum ben.

Devran (Devir, dünya, felek), benim devranım (Benim hükmümde) şimdi, kâinat (Yaratılan, var olan her şey) bana hayran.

Seyranım (Gezintim) mekânsızlık (Adresi belli olmayan, her şeyin tasarlanıp sonra görünür hale gelen yer) âleminde, hakikat (Aslından, esasından, gerçek ve doğru olanından, içyüzünden) kanından buyruk getirmişim.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Mevlana Hazretlerinin Allah âlemine ait, insanı sarhoş edip kendinden geçiren bilgi, söz, haz ve görüntülerden Hak âşıklarına tadımlık, anlaşılması için bir parça bizlere tattırdığını, yani sevgi dolu uğraşılarının hayal olmadığını, anlatılanların hakikat olduğunu ispat ettiğini, şüphelerden arındırdığını öğrendik.
2.    Mevlana Hazretlerinin hem gönlü yaşayanlarla veya gönlünü öldürmüşlerle iletişim kurabildiğini öğrendik.
3.    Mevlana Hazretlerinin güzel insanlarla sıcak ilişkiler kurduğunu öğrendik.
4.    Hazreti Mevlana’nın Allah’a inanmayanlarla Peygamberimiz Hazreti Muhammet’i kabul etmeyenlere soğuk davrandığını öğrendik.
5.    Hazreti Mevlana’nın dünyalık kazanç sağlama peşinde olmadığını öğrendik.
6.    Hazreti Mevlana’nın sarhoşluğunun Allah’ın en yakın olmanın bir öncesi olan aşk makamına varınca olduğunu, aşk makamına ulaşanın tatlılığa ve güzel kokularla karışmış olacağını öğrendik.
7.    Tanrı nurunun insanın yüzüne vurunca güzelleşeceğini, aydınlığa ulaşacağını öğrendik.
8.    Hazreti Mevlana’nın Allah ile beraber olduğunu fakat bizim göremeyeceğimizi fakat bunu anlayabileceğimizi öğrendik.
9.    Aklın insana gerginlik verdiğini, sevinç içinde yaşamaya engel olduğunu öğrendik.             
                       *
İşte böyle yaren,
Bizim Hazreti Mevlana’nın önderliğinde ve yardımıyla uygunluğa ulaşıp bu anlatılması güç olan güzelliklere kavuşmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Aşk âleminden önce olan mekânsızlık âlemini tanıyıp bilmemiz gerektiğini, perde oluşturan düşünceden kurtulup arzu ve istekle perdenin arkasında olan, bizim göremediğimiz Hazreti Mevlana’nın bizi gördüğü yere gitmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

26 Ekim 2014 Pazar

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 860 İNCİ BEYİT

860-  Ey susuzlar! (Kurumaya, yok olmaya yüz tutmuş kişiler)
Ey susuzlar!
Bugüne bugün sakilik (Sunuculuk) eder, şu kupkuru toprak yurdunu cennete döndürülür, Kevser (Tatlılık, lezzet, bolluk, verimlik oluşturan) ırmağı haline sokarım.

Ey kimsesizler, ey kimsesizler, kurtuluş çağı geldi, kurtuluş çağı geldi.
Her gam görmüş hastayı padişah yapar, Sencer’e (Roma imparatoruna) çeviririm.

Ey kâfirler!
Ey kâfirler!
Kilidinizi açarım;
Çünkü ben mutlak hâkimim, dilediğimi mümin ederim, dilediğimi kâfir.

A yüce er, a yüce er, elimizde bir mum gibisin sen;
Hançer olsan kadeh yaparım seni, kadeh olsan hançer.

Bir katre meniydin, kan oldun, sonra da bu çeşit usûl boylu (Düzenli büyüyen) bir güzel haline geldin.
A insan, yanıma gel de seni bundan da güzel bir hale getireyim.

Derdi neşe yaparım ben, sapığı yol gösterici.
Kurdu Yusuf haline getiririm, zehiri şeker.

Ey kadehler!
Ey kadehler!
Her kurumuş ağzı şarap kadehinin dudağına benzesin diye ağzımı açtım, sırrımı faş (Anlaşılmış, yayılmış) ettim.

Ey gül bahçesi, ey gül bahçesi, reyhanları nilüferlere eş edince gel benim gül bahçeme de gül al benden.

A gökyüzü, a gökyüzü, toprağı amber yapıp tikeni misk kokuları saçan bir hale getirdiğim zaman nergisten de daha hayran bir hale gelirsin sen.

Ey aklı küll!
Ey aklı küll!
Ne söylersen yerinde, doğru sözlüsün;
Hâkim de sensin, hükmünü yürüten de sen.
Ben, bari az dedi-kodu edeyim.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    İlme, bilgiye susamış kişilere canlanmaları için gerekli bilgiyi Hazreti Mevlana’dan alabileceğimizi öğrendik.
2.    Kendini yalnız güçsüz hissedenlere Hazreti Mevlana’nın sahip çıktığını, güçlü hale getirdiğini öğrendik.
3.    Hazreti Mevlana’nın gerçeği göremeyenlerin gözlerini açtığını, aşılması gereken görünmeyen mantık engelini aşmamıza yardım ettiğini, kuvvetli dirençleri bile yok ettiğini öğrendik.
4.    Bitki gibi büyümek yerine insan gibi büyümemizi Hazreti Mevlana’nın sağladığını öğrendik.
5.    Hazreti Mevlana Hazretleri’nin dertleri sevinç haline getirdiğini, yolunu kaybetmişlere yol gösterdiğini, vahşi kişiyi bile sevilen ve beğenilen hale getirdiğini öğrendik.
6.    Yaşama sevincine kavuşsun diye sırları Hazreti Mevlana’nın verdiğini öğrendik.
7.    Hazreti Mevlana’nın insanın beyin kimyasını değiştirecek güçte ve yetkide olduğunu, sıradan bir insanı saygın ve sevilen hale getireceğini öğrendik.
                                     *
İşte böyle yaren,
Allah’ın ilk yarattığı aklın Aklı küll olduğunu;
 Bu aklın dünya yaşamında bilgilerin yanlış kullanımıyla, hayal ve nefsin işe karışmasıyla kimyasının bozulduğunu;
Ruh sağlığının ve davranış bozukluğuna sebep olduğunu, bunun da mutsuzluğa sebebiyet verdiğini öğrendik, anladık.

Hazreti Mevlana’nın ilk yaratılan cevher olan aklın saf kimyasını bize öğrettiğini, bağışladığını, sırlarını verdiğini ve bu sayede adi bir insanın bile yücelere çıkabileceğini öğrendik, anladık.

Toplumun bize iyi ve geçerli olarak aklımıza kabul ettirdiklerinin çoğu zaman mutsuzluk verdiğini, Hazreti Mevlana’ya gönülden bağlanarak yeni bir insan olmak için kendimizi sevgiyle, istekle teslim etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

25 Ekim 2014 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 850 İNCİ BEYİT

850-  Güzellik, bilgi sahiplerinin güzelliğidir, o ben, ariflerin (Çok anlayışlı ve sezgili kişilerin) yüzlerindeki bendir;

Fakat nerde onları görecek göz, nerde bunu anlayacak irfan (Bilme, anlama, sezme), nerde o gül bahçesi (Güzel topluluk), nerde o koku (Güzel insan), o kokuyu alacak burun (Güzel insanı anlayacak sezgi)?

Sonucu sirke olan şarap, surat ekşiliğini giderir mi hiç?
Arama bu şarabı (Üzüm suyundan yapılanı), o (Tanrı ) şarabı ara;

Gam kadehi ( Üzüntü veren, sebebi bilinmeyen tedirgin eden düşünceler ile bakmak) nerde, Cem kadehi (Kâinatın sırlarını seyredebilmek, bütün hareketleri görebilmek, iyi-kötü her şeyi görebilmek, padişah olup hükmedebilmek) nerde?

Ey güzel yüzlü saki, o (Tanrı) şarabı sun ki hikmet (Kontrol) çiçeklerini bitirir, can deniziyle beslenir, gelişir, oradan gelir de insanın, içini, incilerle dolu bir hokka (İçindekileri gizleyen kap ) haline getirir.

Dök münkirlerin (Allah’ın varlığını, dostlarını kabul etmeyenlerin) başlarına soğuk-soğuk ah edişlerinin inadına dök o büyük sağrağı (Kadehi) da bütün soğuklukları yansın, erisin, bütün “ Hayır (Olumsuzlukları)” ları, “ Evet” olsun.

Mecliste kimse bulunmasaydı sözlerim daha da yüce olurdu.
Ya nur ol, ya uzaklaş bizden, bu kadar sitem etme bize (Üzüntü, alınganlık, kırgınlık, öfke gösterme bize).

Göz ağrısı gibi göze yamandın (Yapıştın) kaldın, çevir yaprağı hoca (Kendi bildiklerinden geç, gönlünü bize vererek yaklaş ), yoksa kalemi kıracağım (Ölüm hükmümü vereceğim) ben.

Hay-huya düşen kişinin (Boş ve sonuçsuz söz diye değerlendirdiğin kişinin sözü) bu hay-huyu elbette bir yerden geliyor, bir sebebi var.
Ya padişah var, ya ordu, bir yere tek başına bayrak dikilmez ya.

Yurt boş kalmaz (Biri giderse diğeri gelir), şu bedeni gider benden, kurtar şu bedenden beni;

Can, sarhoş bir halde balçığa saplandı (Hareket edemez hale geldi), korkuyorum, ayağım sürçecek (Dalgınlıkla yanlış iş yapacağım).

Ey Tebriz’li Şems!
Ey güzel yardımcı!
Bizi gör gözet (Koru, bak, özen göster, elimizden tut)!
Ey yürürken ayağımıza kuvvet, ey hastayken canımıza sıhhat olan!

Ey âşıklar!
Ey âşıklar!
Ben toprağı (Sıradan insanı) mücevher (Değerli) haline getiririm.

Ey çalgıcılar!
Ey çalgıcılar!
Teflerinizi altınla doldururum.

                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Güzelliğin ancak bilgi sahibi, anlayışlı ve sezgili olan kişide olduğunu öğrendik.
2.    Bilme, anlama, sezgi gücü olanların güzel bir söz duymasıyla o sözün sahibine ve bu kişinin ait olduğu topluluğa doğru yöneldiğini öğrendik.
3.    Hak şarabıyla kendimizden geçmeyi hedeflememiz gerektiğini öğrendik.
4.    Hak şarabını sunan kişiyi aramamız, bulmamız ve hizmet ederek yakınlaşmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Hak şarabı sunan kişinin Allah’ı inkâr edenleri bile mümin yapacak kuvvete sahip olduklarını öğrendik.
6.    Hak şarabı sunan kişinin yanına yaklaşanın nur olmak amacında olması veya o kişiden uzaklaşması gerektiğini öğrendik.
7.    Arif kişinin yanına gelince kendi bildiklerimizi yok etmemiz, arif kişinin dediklerini iyice dinlememiz, anlamaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.
8.    Arif kişinin sözünün boş söz olmadığını, söylediği sözlerin bir kaynağı olduğunu ve sebepsiz söylemediğini öğrendik.
9.    Şems Hazretlerinden yardım, güç, kuvvet, sıhhat almamız gerektiğini öğrendik.
10.                      Mevlana Hazretlerinin sıradan, suçlu, adi adamı bile değerli adam yapacak kuvvete sahip olduğunu öğrendik.
11.                      Mevlana Hazretlerinin kendisine hizmet edenlere altınla bahşiş verdiğini öğrendik.
                                     *
İşte böyle yaren,
Hemen olsun, kolay olsun, bedava olsun, benim olsun, hesap vermeyeceğim olsun diyenler nur alamazlar, nur olamazlar ve arif kişilerden uzak kalırlar.
                                  *

RAVLİ

Popüler Yayınlar