30 Eylül 2014 Salı

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 600 İNCİ BEYİT

600-  Gönülleri aydın erlerin canları gönül nuruyla geceyi aydınlattılar, Hintliye (Kara, gece, anlaşılmaz, kapalı, çirkin, zalime) benzeyen gece, o Türk (Güzel, aydın, parlak, açık, gündüz, kan dökücü) çadıra geldi diye naralar atarak kaçtı.

Güzelim oyunlarla beydak (Satrançta piyade ileri hamle yaptı) gider ferzin (Satrançta Şahın veziri) olur;
O kutlu yüzlünün sayesinde beydak gitti de şah oldu.

Geceleyin ruhlar, makamlarına ulaşır;
Maksatlar hâsıl olur (İstenilenler meydana çıkıp görünür olur), gecenin kadrini (Değerini, kıymetini, saygınlığını) bilip anlayan kişi, gündüz gibi aydın bir gönül elde eder.

Ey gündüz mahşer (Kargaşa) günü müsün yoksa?
Ey gece, Kadir gecesi (O yıl içinde olacak şeyler o gece değerlendirileceği değerli gece) misin yahut da Musa’nın Tanrı tecellisine (Tanrı’nın doğada veya insanlarda görünmesine) mazhar (İyiliğe kavuşmuş) olduğu ağaç mısın sen?

Geceleyin Ay, yıldızları harman (Savurarak ayırt) eder, ey gün, yürü, git artık, bak, saman uğrusunun (Aşırma, hırsızlama) yolu sümbüle (Başak) burcunun yüzünden samanlarla (Zenginlikle, rahatlıkla, dinçlikle, düzenle) doldu.

Beden kuyusunda gaflete dalma (Bedeninle beslemeye uğraşırken ruhunu beslemeyi unutma, çünkü sadece beden uğraşısı insanları dikkatsizliğe, karanlığa sürükler) gökyüzü kovasına yapış (Tanrı ipine yapış);
Yusuf bu kovayı tuttu da kuyudan kurtuldu, mevkie erdi, devlete erişti.

Mustafa gibi karanlık gecede arılık (Zayıflık) aramaya bak;
Çünkü o padişah bir gece miraç (Allah’a ulaştı, kavuştu) etti de, eşsiz benzersiz bir hale geldi.

Gece yüzünden âlem sustu, sen de artık tez canla aramaya, aktarmaya koyul (Herkes uyurken uyanık olarak Allah’ı aramaya başla);
Çünkü ses, gürültü, halvet yurdunun (Yalnız görüşmek Allah’ın sesinden başka ses duymamak gerektiğinden) huzurunu kaçırır.

Ey Tebrizli Şems, sen gece perdesine de muhtaç değilsin, ondan da sıyrılmışsın;
Ne doğudasın, ne batıda;
İşte şimdi söz kısaldı.

Vakit geçti, akşam oldu, güneş kuyuya girdi (Aydınlatma işi bu günlük sona erdi).
Âşıkların can güneşi (Şems Hazretleri) de Tanrı halvetine (İç âlemine, Tanrı âlemine) daldı.

                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1. Aydın gönüllü birinin aklımızla bilemediğimiz, göremediğimiz sırları açıklayarak bizi ışıklandırdıklarını, şüphelerden, acabalardan, tereddütlerden, sonunun ne olduğu merakından bizi kurtardıklarını öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Şems Hazretlerinin varlığıyla dil ile söylemeye gerek kalmadan insanın düşünerek bulamadığı sorulara cevap verdiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

29 Eylül 2014 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 590 İNCİ BEYİT

590-  Biz geceleyin kaçmadayız, o (Şems Hazretleri) kovalamada.
Ardımızda Hintliler var (Kara insanlar), çünkü biz altın (Değerli olan Şemsi onlardan) çaldık, bekçi de haber aldı.

Geceleri (Karanlıkta) yürümeyi öğrendik, yüzlerce bekçiyi yaktık, yanaklarımızı mum gibi yalımlandırdık (Alevlendirdik, ışık yaktık), çünkü beydakımız (Sançranta piyade taşının ileriye son sınıra gitmesi) şah oldu.

Ne mutlu o kutlu yüze ki yüzünü o yüze sürer (Yakınlaşır);
Ne uludur o gönül ki gönüllerin dilediği o makama yönelir.

Kimdir o gönül yolunda ah etmeyen?
O ah’ ın sularına batıp giden kişinin işi iştir.
(Allah’ı arama için aşk yoluna girmeyen sonuçta pişman olur)

Denize battı (İlahi alem içine iyice girdi mi kişi) mı o deniz, onu başının üstünde taşır, hani kuyuya düşüp de sonra devlete erişen Yusuf yok mu, tıpkı onun gibi.

Derler ki:
İnsanın aslı topraktır, sonunda toprağa karılır, toprak olur gider, imkân var mı buna?
(İnsan yalnız vücuttan ibaret değildir, ruhu, canı, gönlü, aklı, kalbi, nefsi ilahi âlemden gelip vücutta bir müddet misafirdir)

Ekinler harman vaktine dek bir çeşit görünür amma harman zamanı (Sapla samanın birbirinden ayrıldığı zaman) yarısı halis (Katışıksız, saf) iç kesilir, yarısı saman.

Vakit gecikti, vakit gecikti, güneş kuyuya girdi;
Ey bahtı yar, talihi yaver kişiler, Ay’ın doğacağı çağ, geldi, çattı.

Saki kadehe doğru yürü;
Bekçi, dama çık, ey rahatı, kararı kalmayan can, yürü, o padişah halvet ediyor (Yalnız bir yerde oturuyor).

Gözleri aydınlatan gözyaşları, harmanımı yakıp kül eden sabır (Telaş etmeden bekleyiş), hatta hani o yol-yordam (Anlayış ve yerinde davranış) öğrettiğin akıl, hepsi de gece yarısı yollarını sapıtıp gitti.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Işık olmama durumunda gereğince anlaşılıp bilinmeyen, ne olacağı, sonu belli olmayan durumlarla karşılaşacağımızdan bu durumun bize üzüntü, sıkıntı, perişanlık getireceğini öğrendik.
2.    Dıştan bir ışık kaynağı bulamazsak kendimizi ışık kaynağı haline getirmemiz, böylece yol almamız gerektiğini öğrendik.
3.    Ulu birini bulanın mutluluk kaynağını bulduğunu,  yakınlaşması gerektiğini öğrendik.
4.    Gönlümüzden daima ulu kişiyi buluncaya kadar aramaktan vazgeçmeden durmamamız gerektiğini öğrendik.
5.    Ulu kişi ile terbiyeli bir biçimde yakınlaşanın o ulu kişi tarafından mutluluğa ve yüceliklere götürüleceğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
İnsanın yalnız vücuttan oluşan varlık olmadığını, İlahi âlemden bu vücuda can, akıl, zekâ, ruh, gönül, kalp, irade ve kişilikten oluşan kuvvetler verilerek bir bütünlük oluşturulduğunu öğrendik, anladık.

Vücut dünyada kalış süresini tamamlayınca (Ömür bitince) topraktan gelen vücudun toprağa karıştığını, İlahi âlemden gelenlerin de geldiği yere döndüğünü öğrendik, anladık.

Dünya yaşamında Allah dostu arayıp bulmamız ve onun bilgi ve dostluk hazinesinden faydalanmamız gerektiğini, o güzel insana her türlü fedakârlıktan kaçınmamamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

28 Eylül 2014 Pazar

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 580 İNCİ BEYİT

580-  Yüz binlerce katreden (Aşk damlasından) bir katrecik (Damla) bile yeryüzüne dökülmez;
Çünkü dökülse bütün dünya yıkılır gider.

Bütün dünya yıkılır, aşktan bir yıkık bucağa döner, niceler Nuh’la aynı gemiye (Kurtuluş gemisine) biner, niceler tufana mahrem kesilir (Şiddetli yağmurun sırrını bilir).

Tufan yatışsaydı gökyüzü dönmezdi;
O cihetlere (Yönlere) sığmayan dalga yüzünden bu altı cihet (Yukarı, aşağı, sağ, sol, ön, arka) dalga yüzünden bu altı cihet de oynayıp duruyor.
(Yağmur dolu bulutlar altı yöne durmadan hareket ederler)

Ey altı cihetin kaydında kalan, hem gam ye, hem yeme;
Çünkü o taneler günün birinde yeraltından baş gösterir (Su kaynağı olarak), boy atar, bir hurmalık olur.

Bir gün gelir, topraktan baş çıkarır o kök, taze bir dal olur;
Hatta iki üç dalı kurusa bile geri kalanı filizlenir, çoğalır.

O kuru dallar da ateş haline gelir, ateşse can gibi hoş gelir insana.
O, bu olmazsa böyle olur, bu, o olmazsa öyle;
Ya yeşerir, ya ateş olur.

Bir şey ağzımı tutuyor;
Yani hem damın kıyısındayım, hem sarhoşum;
Seni hayran eden şey de ondan hayran olur zaten.

Güneş uykuya yattı, vakit geçti, akşam oldu;
Güneş kuyuya girdi, âşıkların can güneşi (Şems Hazretleri) de Tanrı halvetine (Yalnızlığına) daldı.

Hintlilerin arasındaki Türk, gece içinde bir gündüzdür adeta;
Geceleyin gürültüyü bırak, çünkü o Türk, çadıra girdi artık.

Bu aydınlıktan bir koku alırsan uykuyu ateşe verir, yakarsın;
Zühre (Venüs yıldızı) bile geceleri yürüyüp gitmek, kulluk etmek yüzünden Ay’a eş oldu.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Tanrı aşkının çok güçlü etkilere sahip olduğunu, felaket verdiği gibi kurtuluşa da sebep olduğunu öğrendik.
2.    Aşkın bir damlası kime ve nereye düşerse onu canlandırdığını, hayat verdiğini öğrendik.
3.    Şems Hazretlerin aşk bulutundan kimin üstüne bir damla damlatırsa uyandırdığını, canlandırdığını, yeniden hayat verdiğini, şenlendirdiğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Şems Hazretlerine sevgiyle bağlanıp hizmet eder, aydınlık alırsak uyanıklığa kavuşup, karanlıktan kurtulacağımızı, yoldan kalmadan, ilerlememizi sağlayacak ışığa kavuşacağımızı öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

27 Eylül 2014 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 570 İNCİ BEYİT

570-  (Allah kendisine ağlayarak yalvarana) Der ki:
Ey vefa sahibi (Sevgiyi sürdüren, sevgi, dostluk bağlılığını davam ettiren) de, işlediğimiz suçları yarlığa (Affetmeye, bağışlamaya), kul duaya başladı mı da kendisi (Allah) gizlice âmin (Öyle olsun) der.

Duadan (Allah’a yalvarış, yakarıştan) kime zevk (Hoş duygu) verirse o, onun âmin deyişini bilir;
O kişinin dışına da, içine de incir gibi tatlı, güzel bir hale getirir.

İyi işte de, kötü işte de ele, ayağa kuvvet verir, öyle bir zevk bağışlar ki arık (Zayıf) beden, bu zevkle Rüstemlerin (Her savaşta galip gelen kahraman) gücünü, kuvvetini elde eder.

Zevkle arık adam Rüstem kesilir, zevksiz olunca da Rüstem, gamlara uğrar, dertlere düşer.
Zevk, canın eşi, dostu olmasa canın ne huzuru kalır, ne kararı.

Canı, seher çağı varsın da Şemseddin’in (Tebrizli Şems Hazretleri) vasıflarını söylesin, onu övsün diye ta vefa yurdu (Sevgiyi sürdüren, dostluk bağlılığını devam edenlerin memleketi) Tebriz’e dek gönderdim;
Zaten o da gidilecek yolu bilir.

Yeryüzünü bağ bahçe haline getirmek için âşıkların baharı geldi.
Can kuşunun uçması için gökten bir sestir, duyuldu.

Hem deniz incilerle dolar artık, hem acı su Kevser kesilir;
Hem taş, madende Lâ’le (Değerli taşa) döner, hem beden, baştanbaşa can olur.

Âşıkların can gözleri, bulut gibi tufanlar yağdırmada amma gönülleri, Tanrı bulutunda şimşek gibi parlamada.

Âşıkların gözleri aşkla neden buluta döndü, biliyor musun?
O Ay, önce bulutlara gizlendi de ondan.

Ne neşeli, ne güleç andır o an ki o bulutlar ağlar;
Yarabbi, ne kutludur o dem (Varlığını benliğini yok edip sevgilide var olma) ki o şimşekler güler.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Allaha içten gelen bir duyguyla yalvarış ve yakarış yapana Allah’ın o kişiyi tatlılaştırdığını, yapacağı işlerde kuvvet verdiğini, iyiliği de kötülüğü de zevkle yapar hale getirdiğini, öğrendik.
2.    Şems Hazretlerine candan bağlananlara değerli hale geldiklerini, İlahi âlemden gelen sözleri işitir hale geleceklerini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Allah’a yalvarış ahlakı olanların tövbelerinin kabul edildiğini, canı tatlı ve güçlü bir hale getirildiğini öğrendik, anladık.

Şems Hazretlerinin özelliklerini bilenlerin övgü dolu sözlerle andıklarını zaman; Şems Hazretlerinin de candan bağlananlara yardım edip aşk sırlarını öğrettiğini, değerli hale getirerek Allah’ın huzuruna çıkacak terbiye ile hazırladığını, öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

26 Eylül 2014 Cuma

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 560 İNCİ BEYİT

560-  Yazık daima kuru toprağa düşen balığa, eyvah kimyaya âşık olmayan bakıra.
(Doğru yaşam ortamını kaybedene acınır, kendini değiştirip, geliştirmeyen, pişman olur)

Canın aslına kapılmayan can nerede?
(Can verenin güçlü etkisinde kalmayan can yoktur)

Nasıl olur da demir, mıhladıza (mıknatısa) âşık olmaz!
(Kişi kendisine aşırı sevgiyle çekene bağlanır)

Ecel kapısı kapalı, tezce kurtulmasına imkân yok;
Hem yaşamaya lâyık olmamıştır o, hem ölüme âşık değildir.
(Canını veren Allah’a âşık olmayan kişi doğru yaşamaya ve Allah’a kavuşmayı hak etmez)

Kimdir o, kimdir o ki gönlü gamlandırır (Allah’a kavuşmayı kendine dert eden, ulaşamama korkusuyla üzülen kişi), fakat tapısında (Eşiğinde) ağladın mı da canını tatlılaştırır.

Önce yılan (Sinsi ve hain) görünse bile sonucu define (Değerlerin toplandığı kişi) olur, inci kesilir.
Öylesine tatlı bir padişahtır ki (Allah) acıyı bir anda yolu-yordamı güzel bir hale sokar.

Karşısındaki şeytan olsa huri yapar onu;
Yasa batmışsa düğün, dernek haline kor;
Anadan doğma körü, bilgi, görgü sahibi kılar.

Karanlığı aydınlatır, tikeni gül bahçesi haline getirir, avucundaki tikeni çeker, çıkarır, gülden yastık düzer sana.

Halil’ine yalım-yalım (Alev-alev) ateş verir amma Nemrud’un yaktığı o ateşi de çiçek haline, ağustos gülü haline kor.

Yıldızları aydınlatan o, çaresizlere çare kılan o.
Hem kula (Sevgiyle bağlanmış) ihsanlarda (Karşılıksız bağışlarda) bulunur o, hem de kulu hoş görür beğenip takdir eder.

Bütün suçluların suçlarını, kış mevsiminde dökülen yapraklar gibi döker, kendisine kötü söyleyenlerin kulaklarına özür getirme sözlerini telkıyn (Telkin: Bir duyguyu, bir düşünceyi aşılama) eder de: (Devamı DİVAN-I KEBİR 570 İNCİ BEYİT’te.)

                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Her ne hal ve konumda olursak olalım daha doğrusunun daha iyisinin olduğunu bilerek kendimizi yetiştirip yücelerde yer almak için doğru yaşamı seçmemiz gerektiğini öğrendik.
2.    Mevlana Hazretlerinin buyruklarının iyiliğe ve güzelliğe yönlendirdiğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Her şeyin Allah’ın elinde olduğunu, doğru yolda olana yardım ettiğini, kapısında yalvaranı, ağlayanı geri çevirmediğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

25 Eylül 2014 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 550 İNCİ BEYİT

550-  Buyruğumuza uy ey oğul!
Bize karşı vefakâr ol (Sevgiyle bize bağlan, sevgin gelip geçici olmasın) ey oğul!
Veresiyeyi bırak (Sonra bakarım, yaparım deme) ey oğul!
Bak, bugün emir gelmede, buyruk gelmede.

Gök gibi nurlan, gül bahçesi gibi yeşer, geliş, balıklar gibi yüzmeye bak, o uçsuz bucaksız deniz geliyor.

Aklını başına al ey oğul, aklını başına al!
Bana bakma, kendine bak!
Çünkü safran kokusu, söz söyleyeni güldürür durur.
(Mevlana Hazretlerinin sözleri söyleyen kişiye güzel koku ve renk verir.
Bu güzel sözleri söyleyen kendisi bu sözlerin faydasını anlayıp içsel kazanım sağlamadıysa bu söz onda eğreti durduğundan gülünç duruma düşer, yani yakışmaz)

Gene geldin, gene el çırpmadasın, gene böylece evleri yıkacaksın, çünkü yıkık yerlere parıl-parıl parlayan güneş gelmede.

A eve kapanan, sen gölgede yetişmişsin, yürü, çık dışarı, çünkü taş bile güneşin tesiriyle Badehşşan La’li (Değerli taş) olmada.

Gâh kanlıdır, gâh kan içmede, bazı-bazı da hastalara çare bulmada, derman vermede;
Hele bu çaresize dermanın ta kendisi, çünkü onların yanından geliyor.

Bu gün sarhoşları ara, gizli şeylerimi gör, ayıbımı görüp söyleme;
Çünkü onun yüzünden öylesine sarhoşum ki harflerim ağzımdan darmadağınık çıkıyor.

Vefa sahibine (Sevgi ve dostluk bağıyla bağlı olana) âşık olmayan can, ne de vefasızdır (Sevgisi çabuk geçen, hakikatsiz);

Tanrı lütfuna âşık olmayanı (İyiliklerine, yardımlarına, bağışladıklarına önem vermeyeni) Tanrı kahretsin.

“ Gördüğünden gözü kaymadı” (O, Tanrı’nın bildirdiği şeyi bildirdi) sözüne mazhar olan padişah (Hz. Muhammed), dünyayı gezip dolaştığı zaman nihayet bir şekil gördü ki o, şekillere âşık değildi.

Ben dün, bu şehrin kapısında toplanan bir bölük periden duydum, bizim şehrimize âşık olmayana ev verin köyde diyorlardı.
(Âşık olmayanlar, âşıklar şehrinde kalmasın, barınmasın köye gitsinler)
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Vaktin adamı olmak gerektiğini, yani sonraya bırakmadan doğru olana kendimizi bağlayarak hemen harekete geçmek gerektiğini öğrendik.
2.    Hazreti Mevlana’nın sözlerini doğru kabul etmemiz gerektiğini, çünkü söylediği sözlerin yukarıdan gelen buyrukları bildirdiğini öğrendik.
3.    Buyrukları doğru kabul edip yaşantımıza kattığımız takdirde; nurlanacağımızı, ışıklı bir hale geleceğimizi, güzel kokulara sahip olacağımızı, boğulma tehlikesinden uzak olacağımızı öğrendik.
4.    Buyrukları sadece aklımız ve ağzımızda kullanmayacağımızı, gönlümüzün derinliklerine indirerek kalıcı yasalar oluşturmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Her ne kadar yıkık dökük bir halde isek de aydınlığın bize geleceğini, hakikatleri apaçık görme imkânına kavuşacağımızı öğrendik.
6.    Değerli hale gelmek için çalışmak, mücadele etmek, gerektiğini, Tanrı yardımının her an bizle olduğunu bilmemiz gerektiğini, saklananların, korku içinde yaşayanların hiçbir zaman değerli hale gelemeyeceklerini öğrendik.
7.    Hak için kendinden geçmiş kişileri aramamız, onların sırlarını görmemiz fakat ayıplarından hiç söz etmememiz gerektiğini öğrendik.
8.    Sözünde ve sevgisinde duran kişiyi sevmemiz ve büyük saygı göstermemiz gerektiğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Âşık olmayanın, aşk yolundan gitmeyenin Mevlana Hazretlerinin gönül şehrinde kalamayacağını, yerleşemeyeceğini öğrendik, anladık.

Mevlana Hazretlerine sevgiyle ve kararlıkla bağlı olunması ve bu bağlılığın gelip geçici olmaması gerektiğini öğrendik, anladık.

Hazreti Mevlana’nın sözlerini olduğu gibi görmek ve söylemek gerektiğini, kendi görüş ve düşüncelerini karıştıranlardan, çıkarı için kullananlardan Mevlana Hazretlerinin razı olmadığı gibi Tanrı’nın da böylelerini cezalandıracağını, çünkü sözlerin İlahi kaynaktan geldiğini öğrendik, anladık. 
                                  *

RAVLİ

24 Eylül 2014 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 540 İNCİ BEYİT

540-  O güzelim candan (Allah sevgisinden) ayrı geçen ömür, donmuş, kaskatı kesilmiştir.

Yoldaki (Allah’a kavuşma yolunun) belden, yardan (Geçitlerle, dönemeçlerle, yokuşlarla, vadilerle, tepelerle, sırtlarla, yamaçlarla yani kolayca gidilen düz yol olmadığından) haberi olmayanın beyni kokmuştur.

Şu gökyüzü, bizim gibi âşık olsaydı, şu gökyüzünün, bizim gibi başı dönmeseydi bu dönüşten usanırdı da yeter artık derdi, niceye bir dönüp duracağım, niceye bir?

Âlem bir ney’e (Üflemeli çalgı) benzer, oysa her deliğinden üfürüp durmadadır.
Her feryat (Haykırış, çığlık), o şeker mi şeker, o tatlı mı tatlı, iki dudağın zevkini (Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz) duyar, bilir.

Bak da gör, her toprağa, her gönüle üfledikçe ona bir ihtiyaç (Güçlü istek) vermede, bir aşk sunmadadır da o yüzden elemlerle (Acılarla, üzüntülerle, dertlerle, kederlerle) feryada (Haykırış, çığlık), gelmededir.

Gönlünü Tanrı’dan ayırırsan artık neye gönül vereceksin, söyle!
Cansızdır o kişi ki bir an bile gönlünü ondan ayırabilsin.

Susayım artık, sen tez ol da geceleyin şu dama çık, ey can, yüce sesle şehre bir gürültüdür, sal.

Bugün gülüyoruz, hoşuz, çünkü o gülen baht (Gelecekteki olayları kaçınılmaz bir biçimde belirleyen ilahî iradenin insan ve toplum için çizdiği yaşayış biçimi, kader, talih.) geliyor.
Geliyor padişahlar padişahı güzelimiz meydandan.
(Şansımızı, kaderimizi hoşluğa çeviren Şemsi Tebrizi Hazretleri geliyor)

Bugün bozacağım tövbemi, kırıp uşatacağım (Parçalayacağım) perhizi.
Çünkü Ken’an ülkesinden güzellerimin Yusuf’u (Şems Hazretleri) geliyor.
(Yusuf peygamberin babası Yakup peygamberi uzun ayrılıktan sonra hasretle görmek için gitmesi benzetmesi yapılıyor)

Sarhoş bir halde, salına-salına gidiyorum, can gibi gizlice gidiyorum, o padişahın gelmekte olan tarafa, sora-sora, araya-araya gidiyorum.

Devlet sarayı yapıldı, göğün sarığı çözüldü, düşe-kalka gitmede, çünkü sarhoşlar meclisinden (Kendinden geçmiş bir halde) geliyor.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Aynı işi devamlı yapmak için aşkın gerekli olduğunu öğrendik.
2.    Her sıkıntıda Allah’tan yardım istediğimiz zaman; o sıkıntının acısının tatlılığa dönüşerek dayanma gücü ile ferahlık verdiğini öğrendik.
3.    Allah’ın vereceği bir şeyi insanın gönlüne istek olarak koyarak kendisinden istettiğini, elde edilmesi güç olan istek için kendisine yalvartarak, ağlatarak bu isteği verdiğini öğrendik.
4.    Allah’a gönlünü vermekten meydana gelen sevgiden, düşünüşten, duygudan anıştan gönlümüzü bir daha geri alamayacağımızı, bu sevgi ve dayanışmadan ayrılamayacağımızı, güçlü bir dostluk oluşacağını, kendimizden geçip Allah ile var olacağımızı öğrendik, anladık.
5.    Baba oğul arasındaki sevgi bağının ayrılıkla kuvvetlenip aşka dönüştüğünü, kavuşma halinde insanı kendinden geçirecek kadar kuvvetli güce sahip olduğunu öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Şemse Hazretlerine övgüler olurken Allah’a seslenişler birbirine karışmış gibi anlayıp anlam kaymasına uğramaman için isimleri parantezle açıklıyorum.

Şunu yarenlerim iyi bilsinler ki Allah bir kişiye kendini göstermek, onunla sohbet etmek için dert verir ağlatır, istek verir yalvartır, Şems Hazretlerinin, Hızır aleyhisselamın, bir dervişin, bir dilencinin de kılığına girer birebir konuşur.

Yani; Gönlünü Allah’a vermiş kişinin aşkını daha kuvvetlendirmek, hazzını kendinden geçirerek, sarhoş edecek şekle de sokabileceğini, her şey yapabileceğini öğrendik, anladık.

Yaren yine şaşırma ki görünmeyen, bilinmeyen bir şey görünen ve bilinen üzerinden anlatılarak öğretilir.

Allah kendini peygamberler vasıtasıyla tanıttı, anlattı.
Peygamberler Allah’ı vahi sözleriyle anlattı.
Din adamları Allah’ı peygamberler ve onlara indirilen vahi kitaplarından bizlere öğrettiler.

Hak erenlerinin ismi ne olursa olsun, kime hitap edilirse edilsin ismin ve sözün son sahibi Allah’tır.
Çünkü Kendi gönlünü bilerek, isteyerek, severek, Allah’a vermiş, kendilerini yok edip Allah’ta var olmuş Hak âşıkları olan kişilerin sözlerini şimdiki aklın en alt manasından anlayabileceği açıklığa getirmeye çalışıyorum ki yanlış anlamalar olmasın.
                                  *
RAVLİ


23 Eylül 2014 Salı

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 530 İNCİ BEYİT

530-  O kavga beyine söyle:
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

O kargaşalığa, o sevdaya söyle:
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

Ey yüzünü görünce Ay’ın bile utandığı güzel,
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

Ey gönlün rahatı, huzuru,
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

Ey canın canına can olan,
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

Ey bunca güzellik, bundan öte de daha yüzlerce güzellik,
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

Orda (İlahi âlemde) bir kişi bile yok ki kendinde olsun,
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

Burada (Dünyada yaşayan) bir tek sarhoştan başka sarhoş yok,
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

Ey dileklerin dileği (İstenilenin kişinin de istediği),
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

Kaldır yüzünden o perdeyi,
Sarhoşlar selam ediyorlar sana.

Âşıklara, mümkünü yok, hiç kimsenin öğüdü fayda etmez.
Aşk öylesine bir sel değildir ki biri çıksın da önünü kesebilsin.

Sarhoşun zevkini (Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz) aklı başında olan asla anlayamaz.

Kendisinden geçenin (Kendini hiç düşünmeyip sevdiğini düşünen) kapısındaki toprağın (Seven insanın) değerini, akıllı kişi asla bilemez.

Âşıkların, gönül meclisinde içtikleri şaraptan bir koku duysalardı (Doygunluk veren coşkuyu, duygusal ve manevi sevinci bilselerdi) padişahlar bile padişahlıktan bezerlerdi (Bıkıp usanırlardı).

Husrev, padişahlığına Şirin için veda etti.
Ferhad da onun için dağa külünk (Taşkıran balyoz) vurmada.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1. Aşkın hiçbir verdiği sevinci, coşkunluğu aklın tarif edemeyeceği kadar geniş, derin ve etkili olduğunu öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Âşıklar görünüşte perişan olsalar bile sevinç içinde ve sevdikleriyle beraber olduklarını, yalnız olmadıklarını, sıradan insanların ulaşamayacağı yüce yerde ruhlarla birlikte yaşadığını, ebedi olarak ait olacakları bir toplulukla beraber olduklarını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

Popüler Yayınlar