31 Temmuz 2012 Salı

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE ANLAŞMAZLIK YAKAN ATEŞTİR

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:
 Bilir misin sen kimsin, makamın nedir?

Ben sana diyorum ki, sen öyle yüce bir kişisin ki, eğer Hazreti Peygamber hayatta olsaydı seni yoldaş olarak seçerdi.

 Öteki peygamberler demiyorum.
O sana geldi, seninle birlikte başka dost seçmedi, seni halvet (Yalnız) ziyaret etti.

 Bununla beraber, sana düşmek tehlikesi görünmüyor.
Ama bu, kötü bir düşme değil.
“ Ancak maksadı geciktirecek olan bir düşme tehlikesi bu” dedi.

 Bunun üzerine kabul ettim, ama aramızda geçenleri anlatmasını kabul etmedim.
Bu cimrilikten değil.

 Eğer Tanrı kullarında cimrilik olsaydı, Tanrı korusun, sen beni nasıl beğenebilirdin?
Çünkü ben seninle birlikte olursam daha çok beğeniliyorum.

 Dediler ki:
İşte sen böylesin, onun seninle birlikte olması hoşuna gitmiyor mu?
Şimdi yaptığı gibi sana bir zahmet mi veriyor?

Öyle ise bu iyilikten sonra yumuşaklık gerekli oldu.
Hayır, ancak bunda bir ikiyüzlülük bir nifak var ki, o başka yönden geliyor.
Şüphe yok ki sen bugün güzelsin.

 Biz Muhammed Güyani’den aydınlandık, sen de temiz kalplisin.
Ondan söylemiş olduğun şeyleri dinledim.
Ben artık güçsüzüm, sana döndüm; bu noktada duruyor, seni dinliyorum.

 Hatırımdan neler geçiyor?
Aramızda geçen tatsız hatıraları unutur yahut gizlersen ben de bunları olmamış sayarım.

 Sonra acaba benimle Mevlana Celaleddin’in bu çocuğu arasında ne var diye düşündüm, Allah bilir dedim.
“ Acayip “ dedi.

 Senin bundan sonra bu olay üzerinde durmana şaşırıyorum.
Şüphe yok ki, biz seninle ilk sene bir anlaşmazlık halindeydik ama bunu sana hiç açmadım.

 Bunu gizlediğim için de anlaşmazlık günden güne arttı.
Şüphe yok ki bu sözüm yanan bir ateş gibidir.

 Bende ilk sene bu ateşle kavruldum.
Bir sürü hikâyeler anlattım.

 Artık geçen geçmiştir, ben de bu işten vazgeçtim.
Zaten daha ne zamana kadar konuşacaktın bunları?

 Hep eskiden beri anlatılan hikâyeleri anlattım.
Zaman olurdu ki, çok ateşlenirdim.

 Bu alışkanlık hali bende o derecede kuvvetli olmazdı.
Çünkü bende sevgi eksikliği olmakla beraber bir iki yüzlülük de vardı.

 İslam beş temel üzerine kurulmuştur” anlamına gelen hadis dolayısıyla büyük bir mesele üzerine durdum.

Bizden sordular:
“ Bana bir cariye verirlerse, bu meşru bir evlenme olur mu?
Ayrılma veya birleşme hallerinde mihr parası vermek gerekir mi?
Ona parası karşılığında bir şey satabilir miyiz?
“ Evet, bak istediğin gibi sana teslim oluyoruz” dedi.

Bizim sözümüze ve işimize razı oldu.
“ Onun işlerinden ve kendisinden sakınır mısın?” diye sorunca da
“ Evet” dedim.

 Eğer o,:
“ Ben senin muhabbetini satın almak istiyorum ama Allah’tan korkuyorum” derse;
Bende:
“ Dilediğin şey mümkündür” derim.

 Mademki Allah adını anarak bir söz söyledin, Allah o işe yardımcı olur.
O bana bir cariye verir de ben mazeret gösterir miyim?
Bu armağanında gerçek davranmış ise hiç nazlanır mıyım?

                                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.   Şems hazretlerin Hazreti Muhammed’in dost olarak seçeceği biri olduğunu öğrendik.

2.   Allah adını andığımız bir işte Allah’ın yardımcı olduğunu öğrendik.

3.   Armağan verildiği zaman nazlanmadan kabul etmemiz gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Her şey akılla, düzenle gitmez.

Tanrı takdiri araya girerse, ikiyüzlülük olursa, söz başka niyet başka olursa ilişkilerin sırrını Allah bilir.

 Biz önce anlamaya çalışırsak kafamız karışır.

Söylediğimiz bir söz ile karşımızdakinin kendisinden bile gizlediği bir sırrın açığa çıkması olursa, o kişi gizli bir düşmanlığa yönelebilir. 

 Yani duygular, hisler, gizlenmiş istekler, gururlar, kibirler, menfaatler ikiyüzlü davranışlarla gelişmesini devam ederse anlaşmazlıklar ortaya çıkar.

 Anlaşmazlık bir anlaşmaya dönüşmedikçe yana bir ateş gibi devamlı tehlike olur, her an esen bir rüzgârla yangına döner.
Bu yangında kuru da yanar yaş da yanar.

 Doğru sözlü açık ve anlaşılır söz söylemeyenleri anlamak ve onlarla anlaşmak zordur.

Yanlış bir tanımlama yapmamak için ve zarara dönüşmemesi için Allah ismini söyleyerek O bilir ifadesi kullanmalıyız.

Anlamak için harcayacağımız güç ve emeği anlaşmak için harcamalıyız, daima anlaşmaya hazır olmalıyız ve anlaşmaya hazır olduğumuzu bildirmeliyiz.

Anlaşmada kurallar ve sınırlar konur ve taraflar buna uyarlar.

Bize kızan birini düşman etmek yerine akıllı davranarak anlaşma yoluna gidilmesi doğru olur.
Böylece yanan ateş yangına neden olmadan söndürülür.

Ağzımızdan çıkan sözün nelere sebep olabileceğinin farkında olarak dilimizi kişilere yönelik fazla oynatmamamız gerektiğine öğrendik.
                             *
RAVLİ

30 Temmuz 2012 Pazartesi

MEVLANA VE KOKU


Mevlana Hazretleri buyurdu ki:

İnsanın sözü onun kokusudur.
Onun nefesinin kokusundan kendi nefsi anlaşılabilir,
Yeter ki insanın burun delikleri nezleden tıkanmış olmasın.

 ŞİİR:
“ Doğruluğun ve aldatıcı yalanın kokusu misk ve sarımsak gibi nefeste belli olur.

 Eğer sen, dostun on gönlü olduğundan ötürü layıkıyla tanımıyorsan, hastalanmış olan burnundan şikâyet et ”

 Çünkü Kuran’dan Tanrı’nın,
Hadisten Mustafa’nın kokusu ve
Bizim sözlerimizden de bizim kokumuz gelir. 

                                        ***

ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                         ***

Öğrendik:

1.   İnsanın sözlerini okuyarak ve dinleyerek, bilgi ışığında, farkında ve tarafsız olarak değerlendirdiğimiz zaman sayısız gizlenmiş ve gözükmeyen verileri elde edeceğimizi öğrendik.

2.    Sözleri değerlendirerek o kişinin isteklerini ve amaçlarını anlayabileceğimizi öğrendik.

3.   (Nezle) Farkında olmamızı engelleyen takıntılı düşünceler etkisinden, taraftar olmaktan, geçmişin hesaplaşmasından, geleceğin kaygısından kurtulmuş olarak anı yaşayan olarak doğru değerlendirme yapmamız gerektiğini öğrendik.

4.   Nefesin söylene sözün kuvveti ve kişide gittikçe artan etkisi olduğunu öğrendik.

5.   Sözün fiziksel duyumunu hemen algıladığımızı, kimyasını değerlendirdikten sonra anlayıp tepki olarak ifade edebildiğimizi öğrendik.

6.   Koklama, birçok hayvanların doğaya uyumu için özellikle önemli olduğunu öğrendik.

7.   İnsanlardaysa görme ve işitme duyumları bu görevi başarıyla yerine getirdiklerinden koku duygusuna az önem verdiklerini öğrendik.

8.   Söz; görme ve işitme duyumları gibi uzaktan algılanabilen bir duyudur.

9.   Söz ve ağzında kendini gösteren tat duyumları kimyasal duyumun ürünüdür ve birlikte çalışırlar, birbirine geçiş sağlarlar.

10.                  Sözün karakteri hoş olan çekicilik ve hoş olmayan iticiliktir.

11.                  Söz, insanların dilleri aracığıyla birbiriyle kurdukları ilişki olup dil aracığıyla gerçekleştiren bilgi alışverişi, insansal gelişmede en büyük etken olduğunu öğrendik.

12.                  Konuşma insanı hayvandan ayıran bir yeti olduğunu öğrendik.

13.                  Duyu örgenleri aracılığıyla gerek dışımızdakilerin ve gerek içimizdekilerinin farkına varmak olduğunu öğrendik.

14.                  İnsanın, içinden çok, dışını algılayabilmekte bilgilenmiş ve insanlaşmış olduğunu öğrendik.

15.                  Algı, dış dünyanın duyumlarla gelen imgesinin bilinçte gerçekleşen tasarımı olduğunu öğrendik.

16.                  Nesneler duyu örgenlerini etkilediğini., bu etkinin bilince aktarıldığını, bu etkinin bilince aktarıldığını öğrendik.

17.                   Algıyı tekleşen bu imge haline getirilerek bellekte biriken eski algılardan gerekli olanlar da çağrışım yoluyla eklendikten sonra bir tanım yaparak algı gerçekleşmiş olduğunu öğrendik.

18.                  Özellikle görme, işitme ve dokunma duyuları insanın bilincine kavram ve düşünce yapımı için algısal gereçler taşıyıp depolandığını öğrendik.

19.                  Algı duyumların yorumu olduğunu öğrendik.

20.                  Algı duyumlarımızı anlamlı kılma demek olduğunu öğrendik.


SÖZ

 Dünyaya Tanrı’dan gelen sözdür.
Söz Tanrı özüdür.

 Sevdiğinin söylediği sözler kıymetlidir.
Allah’ı seviyorsan onun sözlerini kıymetli bil.

Peygamberi seviyorsan onun sözlerini kıymetli bil.
Sana değer verilmiş ki söz söylenmiş.

 Aşağılık kişi sözün değerini bilemez.
Sözün değerini bilirsen sırrın söze sığmadığını anlayarak sırlara doğru gidersin.

 Duygunun zevk alması için,
Zihinlerin (bilme, anlama, unutmama) tat duyması için,

 ANLAM,

Ağızdan söz olarak çıkar.
Söylenen söz seni bir manaya doğru yol göstermiyorsa o sözden bir şey elde edemezsin.

Akıllı sözün bir işaret olduğunu anlar.
Az söyle çok söyle duvar gibi olan birisi sözü anlamaz.

 Hak yoluna gidenlerin kılavuzu sözdür.
Gökyüzüne Hak merdiveni sözdür.

 Bilgi de sözdür, bilgiyle yapılan da sözdür.
Akıllı sözü buz kabul eder, ısısıyla su haline getirir.

 Doğru sözün hesabı yapılır.
Yalan sözün cezası vardır.

 Anlamlar söze sığmasa da sözsüz de olmazlar.
Sözün değerini bilmeyen için “uyuya kalmış” denir.

 Sözü gıda edinen kişi, denizi gemisiz geçer.
Hoşuna gitse de gitmese de sözden kaçma, söz ateş bile olsa dal içine.

 Sözlüğün hep önünde olmalıdır.
Sözleri kendi eski bilgine göre değerlendirme, aç sözlüğe bildiğin söz olsa bile bak.

                                     *
RAVLİ

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE MÜSLÜMAN HİLELERİ BİLMELİDİR

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:
 Kadı Honci ona saygı gösterir:

“ O benden soyludur, yetkili kişidir” derdi.

Onun hakkında her ne kadar şöyle böyle yapıyor diye söylerlerse de aldırmaz, bunları yüzüne vurmazdı.

 Bir gün diyordu ki:
“ Bize, namusumuzla bu işten vazgeçmekten başka çare yoktur”

 Bana da diyordu ki:
“ Benim hakkımda Kadı şöyle söyledi”
Ben utandım.
Güldüler.

 Küçük yaştan beri çocuklara öğretmenlik yapıyorduk.
İçiyorduk.

 Bu bizim için eski bir adet haline almıştı.
Birkaç gün içmesem, bedenimde bir titreme başlar, felci andıran bir rahatsızlık belirirdi.

 “ Güzel söylüyorsun “ dedim.
“ Ama yavaş sesle konuşuyorsun.
Gerektir ki yüksek sesle söyleyesin”

 O gerçekten bize bağlı ise, başlık parasını önceden verir.
Şehirde hangi kadın vardır ki, başlığı peşin almıştır?

 Nerede o yüzsüz kız ki, yüz görümlüğünü peşin ister?

 Nerede o eşek damatçık ki, onu benden daha üstün görür.
Başlığı başka bir yere emanet bırakır da bana güvenmez.
Yahut yerine koyar.

 Nerede o yüz görümlülüğü (Evlilikte ilk gece kadının yüzünü açması için verilen hediye) almamış kadın?
Onun ne değeri olur!

 Yoksa ben onunla nasıl anlaşırım?
                      *
Elini uzattı:
“ Elimi mi istersin, yoksa kitabı mı? Dedim.
Elimi tuttu, dedi ki:
“ İşte kitap!”
                     *
Sözünü tut, iki kişi arasında düşmanlık olursa huzurda barıştırılır.
Birleşirlerse ne iyi!

 İki Tanrı kolu geçimsizlikte devam ederse, buna iki kişi arasında anlaşmazlık derler.
Ama bu düşmanlık ve geçimsizlik Tanrı ile kul arasında ise düzeltilemez.

İki kişi arasındaki anlaşmazlık iki taraflı düşmanlık demektir.
O bizimle birlikte hile ile kurnazlıkla yaşıyor, bize inanarak değil.

 Ama kurnazlığın tamamını da bilmiyor.
Hâlbuki Müslüman bütün hileleri bilir.

 Ben, eğer hayatta olsalardı ünlü Cuhâ’nın kurnazlığını da bilirdim.
ŞEMS-İ TEBRİZİ VE EDEBİYAT MI EBEDİYET Mİ? Oku)

 Ebu bekri Rababi’nin hilesini de, hatta Peygamberimize hile eden Abdullah bin Ümeyye’nin marifetlerini de bilirim.

 Onlar bana bu konuda çok şey öğrettiler, onlardan faydalandım.
Bu yüzden bütün kurnazlıkları öğrendim.

 Hatta bunlar ellerinde olmayarak benden bir şikâyette bulunmadılar.
Çünkü bu işte olgunlaşmamışlardı.

 Abdullah kaç kere hapis olmadı mı?
Eğer kurnazlıkta olgunlaşmış olsa idi düşmanları onu hapis edemezlerdi.

 Belki o düşmanlarını hapis ederdi de onların haberi bile olmazdı.
Bunu bilirim, ama böyle bir davranışta bulunmadım.

 Çünkü ben kurnazlığın sonunu ve derecesini de bilirim, gerçek davranışların sonucunu ve derecesini, nereden gelip nereye gideceğini de anlarım.

 Bu kadın istiyor ki hem kurnazlık yapsın, hem de kimse bilmesin!
Eğer yüzüğü ve yorganı hazırlattırsam, bundan daha hayırlısı gelirdi.
Bunlar kendisinin oldu.

 Ama gerçekten bana bağlı olsaydı, ona hiç kimseye vermediğim şeyleri bağışlardım.

 Kaç kere bana zahmet vermek için kadıya başvurdu.
Ama” Kız kardeşime yedi dirhem karşılığında aldığı yorganı getirin” demedi.

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.   İçiyorsan bile yüksek sesle söylemekten çekinmememiz gerektiğini öğrendik.

2.   Güvene dayalı bağlılığın evlilikte olması gerektiğini, her şeyin peşin olarak konuşulup yapılması gerektiğini öğrendik.

3.   Güven oluşmamışsa evliliğinin problemli olacağını öğrendik.

4.   İstenilenin kişi olursa dostluk ve işbirliğinin uzun olacağını, istenilenin onun imkânı olması durumunda ilişkinin kısa süreceğini öğrendik.

5.   İnanarak birlikte yaşamanın güzel olduğunu, hile ve kurnazlık yaparak bizimle beraber yaşayanlar da olduğunu öğrendik.

6.   Müslüman olarak hile ve kurnazlıkları bilmemiz gerektiğini ama yapmamamız gerektiğini öğrendik.

7.   Hile edenin hilesi, kurnazlık yapanın kurnazlığı ortaya çıksa da hakkı yerine getirmez, doğruyu yapmaz ve utanmaz pişkin davranır.

 İşte böyle yaren,

 Toplu yaşamın içinde çoğu kez yalnızlık hissederiz.

Bizi diğer insanlardan uzaklaştıran onların kurnazlık yapmaları ve hilekâr davranmalarındandır.

 Birbirine inanan, birbirinin hakkını hukukunu gözeten insanlar mutlu yaşarlar.

 Ama çevremizde o kadar ahmak ve cahil çoktur ki hep bizi söz ve davranışlarıyla şaşırtırlar, güvenilecek insanlardan bile bizi kaçırtırlar.

 Bir Müslüman olarak bizi saf, atlatılabilir, kandırılabilir yani bizi kolay av görmemeleri için hileleri bilmemiz ve kurnazları tanımamız gerekir ve bunlara karşı tedbirli davranmamız gerekir.

 Kurnazlık yapan, hileye başvuran kendini akıllı ve doğru biri olarak görür ve yaptığından asla pişmanlık duymaz.

 Böylelerin vicdanı (İç denetimi) yoktur.
Ele geçirdikleri ile ilgilenirler.

 Böyle olan kimsenin temel davranışı bizim duymak istediklerimizi bizim yüzümüze söyleyerek savunmamızı etkisiz hale getirirler.

 Sonra doymazlık yönümüzü bulur, hilesini kurar, tuzağa yönlendirip orada senin ne kaybedeceğini önemsemeden kendi elde edeceğini alır.

 Sen uyanana kadar senin sevgini veya doymazlığını kullanmaya devam eder.

Hiçbir zaman da verdiği zararı karşılamaz.

 Böyle bir topluluk içinde yaşamaya mecburuz.
Bu özelliğe sahip çok yakınlarımız da olabilir.

 Bir şekilde hileye aldanıp, tuzağa düştüğümüz zaman aynı şekilde onu tuzağa düşürmek için uğraşmamamız gerekir.

 Çünkü bu aldatılmışlıktan zarar ettik, fakat bizde çok daha değerli olan huyumuzun bozulmaması için hile ve kurnazlığa yönelmememiz gerekiyor.

 Savaş durumunda hileye, yalana, kandırmaya, uyanık davranmaya izin verilmiştir.

 Dosta karşı hile, kurnazlık yanlıştır.
Dosta karşı inanmak, güvenmek, açık ve anlaşılır anlatmak ve rıza almak önemlidir ve geçerlidir.
                                         *
RAVLİ

29 Temmuz 2012 Pazar

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE AYDINLIK NE ZAMAN BAŞLAR

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

 Hoş bir şaka bir Mısır altınına değer.

Bir Mısır altını değmezse bir Rey mangırı, bir Rey mangırı değmezse bir Rey akçesi değer.

Altın, mücevher değerinde olabilir.

 Onlara, benim önümde şarap içmeyin demiştim.

Öteki de diyor ki:
“ Bizler din bilginlerindeniz, medresemiz, mescidimiz var, korkumuz yok!”


Sen kendini üzecek bir iş yapıyorsun, arada bir azar işitirsen ne çıkar?
Bana söyledikleri bu sözden ürkmedim.



Küpün içine girsem de otursam bile elbisem namazdan geri kalmaz, bana ne zararı var?
Zaten benim küçüklükten beri bir korkum yoktur.



Ancak uzaktan bir sarhoş görsem üzerime düşecek diye iğrenirim.
Şimdi paran var mı?
Seni hacamat (Kan aldırma) ettireyim de bir şerbet içireyim!


Bu gün “ Lâ ilâhe illallah” yani “ İlah yoktur ancak Allah vardır” demekle önce Tanrı’yı inkâr eder sonra Allah’ı anmaya başlarsın.


Hâlbuki kâfirler, onun birliğini ispata, ancak “ Lâ İlâhe illallah” dedikten sonra başlarlar.


Ondan sonra da bir takım kara ve sarı kuruntuları kafadan atarlar ve daha sonra da o kuruntular geçip gider.


En çok aydınlık bu tevhidden (Bir etme) sonra başlar.

Zaten işin ve düşüncenin temeli de budur.
Yoksa hocanın ve bilgin geçinen kimsenin içtiği (“ Lâ İlâhe illallah” diyerek tespih çekmesi) şey bu değildir.

                       ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.   Hoş şaka yapmanın değerli olduğunu öğrendik.

2.   Şarap içenin beğenilmediğini, kişi sarhoş olmuyorsa ibadetine de engel olmadığını öğrendik.

3.   İçki içerek sarhoş olandan iğrenildiğini öğrendik.

4.   İçkiden sarhoş olanın kanının akıtılmasının (Eskiden hacamat ‘Bilen kişinin belli bir yeri kesilerek kan akıtılması’ yapılırdı şimdi kan bankasına kan vermesi gerekir) ve şerbet verilmesinin gerektiğini öğrendik.


İşte böyle yaren,
Lügat manası birleştirme, birliğine inanma, bir sayma gibi anlamlar taşır.
Bir ve benzersiz Allah’tan başka ilah (Tapılacak) olmadığına inanmaktır.

 Tevhidin üç aşaması vardır.


1.   Lâ ilâhe illallah” Tevhid kelimesini söyleyip, “Lâ Fâile illallah” (İşi yapan Allah’tır)


2.   Lâ ilâhe illallah” Tevhid kelimesini söyleyip, “Lâ Mefsufe illallah” (Bütün özellikler, sıfatlar, keyfiyet, nitelikler Allah’ındır)


3.   Lâ ilâhe illallah” Tevhid kelimesini söyleyip, “lâ Mevcude illallah” ( Allah’tan başka var olan yoktur)


Yaren bunun manasını öğrenip anlayabilir, tereddütsüz kabul Tevhid ehli olursun.

 TEVHİD

 Bir görme, bir bilme halidir.
Sufi sadece biri görür, biri bilir.

 Tanrı’dan başka bir varlık olduğunu ne bilir, ne de görür.
Tevhidin hakikatine eren birden başkasını unutur.

 Aslında tevhid Allah’ın zatını, aklen tasavvur edilen her şeyden ayrı tutmaktır.
Zihninde dilediğin gibi tasavvur etsen o gördüğün Allah değildir.

 Cenab-ı Hakk’ın bir olduğuna inanmaktır.
Ona kimseyi ortak etmemektir.

Allah Teâlâ’dan başka ibadete layık bir ilah yoktur” sözünün manasına gönülden inanmak, dil ile söylemektir.

 Tevhit 3 şekilde olur.

1.   Yüce Allah’ın ulûhiyetini ( Allahlık sıfatı, Tanrılık vasfı) tanımaktır.
2.   Allah’ın birliğini tasdik etmektir.
3.   Ona hiçbir eş ve ortak kabul etmemektir.

 Bütün Peygamberlerin ilk daveti Tevhiddir.
Çünkü o, Hak yoluna girmenin başlangıcı ve Allah’a inanmanın ilk basamağıdır.

 Cenab-ı Hak gönderdiği her peygambere ilk hareket tarzının ümmetine tevhide davet olduğunu bildirmiştir.

 Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona:
Benden başka ilah yoktur; şu halde bana kulluk edin” diye vahi etmiş olmayalım”
(Enbiya, 21-25)

 Allah’ın Vahdaniyetini (Allah’ın bir oluşu) konu eden bilim dalına “İlmi tevhid” denir.

Bu ilim başlangıçta daha çok Allah’ın birliğinden ve sıfatlarından bahsediyordu.

 Daha sonra nübüvvet (Tanrı haberciliği) ve ahret (ölüm sonrası yaşam)konularını kapsamına almış olsa bile aynı ismi yine korumuştur.

 Çünkü tevhid ve sıfat akait (İnanılan şeyler) ilminin en önemli noktalarını teşkil etmiştir.

 İslam tefekkür tarihinde “İlm-i Tevhid”, “İlm-i Kelam” yerine de kullanılmıştır.

 Tevhidin 3 mertebesi vardır.


1.   Avamın (herkes, kaba ve cahil halk, ayak takımı) tevhidi:

 Lâ ilâhe illallah” tevhid kelimesini dil ile söyleyip manasına kalben inanmaktır.
Bu tevhid ile açık şirkten (Allah’a ortak koşmaktan) kurtulup imana girilir.


2.   Hâl sahiplerinin tevhidi:
Hakikatlerin keşfi ile olur.
Hal sahipleri gizli ve açık bütün şirkten (Allah’a ortak koşmaktan) kurtulmuş olurlar.

Mutmaine (içi rahat, şüphelerden arınmış) görünür olup iman sadra (göğse, kalbe) yerleşince, hakiki iman teşekkül edince tevhidin kemali (Büyüklüğü) de görünür olur.

3.   İlahi tevhid:
Cenab-ı Hakkın Vahidiyyet (Bir olma, tek olma) sırrının bütün incelik ve özellikleriyle bilinmesidir ki Habibi (Sevgili) ile azın azı seçilmişlere mahsustur.
Burada (İşaretten başka ifade, sükûttan başka işaret yoktur) denilmiştir.

                                               *
İnşallah bize de bu nasip ve kolay olur.
Âmin.

                                            *
RAVLİ

27 Temmuz 2012 Cuma

GÜLŞEN-İ TEVHİD 500-600

İbrahim Şahidi dede 1531 yılında yazdığı mesneviden 600 beyit seçerek bu beyitlere 5 beyit yazarak Mesneviyi anlamamıza yaklaştıran eseridir.
 Mevlana’nın merdiven olarak bahsettiği, aklımıza anlamamız için yükselmek isteyenlere misalinden İbrahim Şahidi’nin seçtiği 600 basamağı arz ediyorum.
500.
Rahmet ırmağının tamamını içemezsin ancak susuzluğunu giderecek kadar içmene imkan var.

501.
Kelimelere yüklenen anlamların doğru olduğuna tam inancın oluşmadı ise Mesnevi adasından mana denizine doğru gitmelisin.

502.
Kuş kanadı ile nasıl yuvasına giderse, insanın kanadı da devamlı çalışma ve engelden geri dönmeden yola devam etmektir.

503.
Bir aşığın geçmişine bakıp değerlendirmek yanlışa düşürebilir, inançla yol almak için çalışmasını gözet ve değerlendir.

504.
Beden isteklerinden ve seni bağlayan bağlardan kurtulmadıkça ululuk yerine yani mekansızlık alemine varamazsın.

505.
Göklere yükselme;gururdan kurtulup yokluk aleminden ilahi öğrenme yoluna girmedir.
Aşıkların inanç yolu budur.

506.
Bilgide ne kadar ileri gidersen git gizleneni gören göze sahip olamazsın.

507.
Allah’tan korkun varsa, dini kurallara uygun iyi davranışlara sahipsen iki alemde de kurtuluş mutluluğuna ulaşırsın.

508.
Allah’a hizmet edip yük taşıyan ol, ölü gibi taşınan olma.

509.
Yükünü kimseye yükleme,baş olmayı çok isteme, kendine düşeni yap.

510.
Bu dünya kuş tuzağıdır, tuzağa konulan buğday tanesi de istektir.

511.
Yaptığın her iş sonunda sana gelir.
İyilikse iyilik olarak.

512.
Süslü elbiseleri seven ve giyen, en son giyeceğin kefendir.

513.
İnsanlara yaptığın yanlışlığın farkına varıp hakkını verirsen, hakka karşı yaptığın yanlışı kabul edip af dilersen Allah seni gök’ün üstüne çıkartır.

514.
Yalnızlık kötü arkadaştan iyidir.
İyi kişi köyü kişiyle oturunca o da kötüleşir.

515.
Akıllılık ve usluluğun ilerisinde ve üstünde divanelik (Sıra dışılık) vardır.

516.
Hakkı isteyen kişilerin dünya telaşı bitmiş, sakin olarak gezerler.

517.
Aşıklar coşmak ve divane olmaktan başka her şeyden uzaklaşırlar.

518.
Allah’a giden yolun izini bulan kişi başka izleri bırakır.

519.
Benden ayrı değilsin, ben nerdeyim sen neredesin,bunu anlayamıyorum.

520.
İster aydınlık,ister karanlıklar olsun sen o, olmadıkça o’nu tamamını bilemezsin.

521.
İnsan gözdür, gerisi et kemiktir.
İnsanın görüş yeteneği neyi görürse değeri o kadardır.

522.
Allah hem öncedir hem sonradır sen ayırım yaparsan şaşırırsan.

523.
Aşk kasırga önünde saman çöpü gibidir, nereye savuracağı bilinmez.

524.
Aşk, kimseye ihtiyacı olmayan Allah’ın özelliğidir.
Başka aşk tarifleri benzetmedir.

525.
Suçsuzları cezalandıran, esas cezayı kendine veriyorsun.

526.
Zarardan kurtulmak istiyorsan, o işin ne sonuç vereceğine bak.

527.
Tatlı dilli cahil dostun sözlerine aldanma, o sözler yavaş bir şekilde öldürecek zehirdir.

528.
Allah aşkıyla can verip şehit olan,defalarca öldürülmeğe aşıktır.

529.
İsteğinle,mum gibi başkalarını aydınlatıp kendini yok etmekle içindeki evi aydınlanmış olursun.

530.
Ömrünü;boş şeylere güvenerek aldanmakla kesip boşa parçalıyorsun.

531.
Yaşayışındaki acılar, üzüntüler haktan uzak kalmaktan daha kolaydır.

532.
Gösterişli yerlerde dost düşman ayrımı yapılmadan benlik davasından saldırıya uğrarsın.
Gösterişsiz yerlerde nur ve bağış vardır.
Mutluluk vardır.

533.
Allah’tan kontrol tatlılığını alanlar, bedava olan leş aramaz, pislik içinde yaşayarak zevk alma yerine gül bahçesini yaşamayı seçmişlerdir.

534.
Ey aşk yolcusu, yüzünü kendine çevir.
Sana tutkun olan kendinsin, kendinden başkası değildir.

535.
Ney’e hu (O) diye üflediğinde onun nefeslerindendir, ruhundaki eğlence gürültüsü, toplantıdan sonra başındaki sarhoşluk hep ondandır.

536.
Cahilin davranış ve sözlerine sinirlenme, Hakka katılmış akla iltifat et, hoş geçin.

537.
Bu denizden su içenin ağzı kirli olsa bile denizi pisletemez.
Güneş üflemekle söner mi?

538.
Bu yolun özü de, Allah’tan korkunun özü de bilen insandır (Ariftir).
Usta hareket ve gösteriş geçmiş zaman Zahitliğin ürünüdür.

539.
Ben merkezli davranıştan vazgeçer, hakkın benliğine katılırsan problemlerin ortadan kalkar.

540.
Hayvanların duygusu (görme, işitme, koku, dokunma, tatma) bahsedilen güzellikleri görecek yetenekte değildir, ancak algıları gelişmiş olmasına rağmen bu dünyada yaşamını sürdürebilmek içindir ve ne anlama geldiğinden habersizdirler.

541.
Aslandan, erkek yılandan daha fazla bildiklerinden ve akrabalarından kendini önemle ve hep dikkat ederek korumalısın.       

542.
İçine yönel, içinde kaybol, varım iddiasında bulunma, yaratılış gerçeklerini arayarak yaratıcıyı bul, bil, yüzleş,tanı, birlikte ol.

543.
Söze veya olaya sebep üzerinde fazla takılı kalması, görüş kabiliyetini kapatır.
Sebepler üzerinde fazla duranlar peygambere yakın olamaz.

544.
Kardeş, dua etmekten elini çekme, Allah’la sıkıntını ve isteklerini paylaş.
Duanın kabul edilip, edilmemiş olmasını anlaman için beklentiye girme.
Dua kabul edilir ancak zamana yayılır, sebeplere bağlanır, unuttuğun zaman karşılığı verilir.
(Kafayı kullandım, hallettim diyerek hataya düşme) 

545.
Bilgine, zekana, anlayış yeteneğine güvenmek, bu yolda yolculuk edene hayali korku ve engel oluşturur.
Bu yolculuğa rehberlik yapacak olgun kişi veya kitap bulmalısın.

546.
Kendini;iyilik adına düşünmek ve davranmaktan, yer zaman ve mekana bağlı kalmaktan kurtul.
Rahat ol ki rahmet üzerine insin dursun.,

547.
İnanan da, inanmayan da Allah’a yüzünü çevirir.
Maksadına ulaşmak için önüne şekil koysa da gerçek olarak Allah’a yüzünü çevirmişlerdir.

548.
Hiçbir inanmayanı aşağı görmeyin, Müslüman olarak ölebilir.

549.
Bu yolda beğenilen hizmet etmek ve güzel huydur.
İyilik, yiğitlik, yetenek adına yaptıklarından vazgeç.

550.
Hak aşıklarıyla görüş,danış onlar doğruluklara ve iyiliklere yönlendirir.

551.
Peygamber aklına uygun olanları toplumda ara, dost ol.

552.
Bir şeyler kazanmak istiyorsan, seninle aynı amaç için çalışanlardan bahanelere sığınıp ayrılma.

553.
Gönlün sevdiğini görünce yüzün ekşimez, bülbül gülü görünce susar mı?

554.
Sevgililer beraber olunca gönül aynasından yüz binlerce gizli tutulup kimseye söylenmeyen yazıları bilirler.  

555.
Aşıklar için Kur’ an :’’Daima namazdadırlar’’ dedi.

556.
Aşık için sevgilisinden bir an ayrılık bile bir yıl gibi gelir.

557.
Aşık olanın gönlünde sevgiliden başka kimse yoktur.
Onların aralarında ne az, ne çok fark eder bir şey olmaz.
Onların birbirinden ayıran kimse bulunmaz.

558.
Yaptıklarım son derece çirkin olmama rağmen af ve bağışı son derece çoktur.

559.
Kaza kaderin türlü işleri vardır.
Adem’in hata yapmasını sağlayan Allah nasıl isterse öyle yapar.

560.
Sevgilinin elindeki can doğanı din yolunda, batan  şeyleri sevmez.

561.
Allah iki alemde de baktığı yer gönüldür, daima gönül alan gönül’e bakar.

562.
Adı kötüye çıkanın ne yapsa iyiye değiştiremez.
Adını kötüye çıkarmaktan sakın.

563.
Beslenmesi büyüklük nurundan olanın, ağzından çıkan sözler sihir etkisi yapar ve helal hükmündedir..

564.
Kendi seviyesinde olmayan dosttan daima şikayet gelir.
Ey büyük olanlar sizinle düşüp kalkacak iyi bir dost arayın.

565.
Gözüm o büyük sevgiliyi görünce sayı çokluğu gözümden düştü.

566.
Önce küçük ateşe kendini alıştıracaksın, sonra ki ateşte acı çekmezsin.

567.
İnsan yücelik özelliklerinin ölçüsüdür, bunu ayetlerde görebilirsin.

568.
Sende ekmek ve suya iştah yoksa bu ikisi de olmadan gene sana tertemiz gıda verir.

569.
Halkı, su gibi berrak ve duru bil.
Halkta parıldayan, ululuk sahibi tanrının sıfatlarıdır.

570.
Gördüğün her güzellik Allah’ın güzelliğinin yansımasıdır.
Görünenin anlamını doğru verirsen manaya varırsın.

571.
Bütün anlatımlar, parıltılar onun yansımasıdır.
Dalgın bakma bütünün hepsi odur.

572.
Tanrı erleri vücudunu önemsiz hale getirdiler mi, halktan değillerdir.

573.
Sende hakkı tanıyan iki göz oluşursa, iki alemin de dostla dolu olduğunu görürsün.

574.
Bütün devirlerde gelip geçenlerin toplandıkları, sığındıkları yer, sancağın dibidir.
Tanrı ‘’Her şey yanımızda toplanır’’der.
Tanrı ne güzel topluluk yeridir.

575.
Beğeni içeride oluşur ve içeriden gelir, beğeniyi dışarıdan aramak akıl azlığındandır.

576.
Sen yumurta içinde oluşan kuş yavrusu gibisin, uçan kuşların söyleyişini duymazsın.

577.
Allah korkusu ile estirilen havadan ve gereksiz heveslenmeden kurtuldun mu, Allah’tan bağışlar gelmeye başlar.

578.
Allah’ın düzeni, bütün düzenlerin kaynağıdır.
Gönlünü yönlendirmesi Allah’ın elindedir.

579.
Bir olan Allah, aydınların anlayış gözü için ayetleri görünüş yeri yaptı.

580.
Görünüşün zevkinden vazgeç, görünüşün içinde bulunanın özü senin zevkinin kaynağıdır.
Dışta olan kaptır, içindeki tesir eder.

581.
Görünen görünmeyenden meydana gelir.
Duman ateşten doğmuştur.

582.
Beyim, kendi hilenle kazanmayı bırak.
Allah’ın verdikleri ile yaşa ve hoşluk içinde öl.

583.
Allah’ın verdiklerini razı olmak, yüzlerce çalışmadan iyidir.
Kazanmak için sağlığını kaybedersin, sağlığını kazanmak için de kazancını kaybedersin.

584.
Başkalarına öğüt vermesi kolay, şimdi başkasına söylediğini kendin tut.

585.
Dinim, aşk ile yaşamaktadır.
Bu canla bu başla yaşamak benim için utançtır.

586.
Üstün ol,yoksa bir üstünlüğü ara.
Görüşlü ol, yahut bir görüşlüyü ara.

587.
Aşkın doğduğu gece beklentim bitti, hayatım bitti.
Allah sizlere ömür versin.

588.
Haktan sunulana layık olmayanın boğazını kılıçlarla, hançerlerle kesilmesi daha iyidir.

589.
Sevgiliyi öyle ciddiyetle arayın ki, onu aramaya gerek olmadığını bilinceye kadar, aramadan vazgeçmeyin.

590.
Kim gönül gözüyle gören olduysa onun gözü, her şeyi apaçık görür.

591.
Dünya malı mülkü vücudunu sevenlere helaldir.
Aşıklara ise yerinden ayrılıp gitmeyen aşk saltanatı helaldir.

592.
Cihan önsözünün yazısını ters bil.
Dünyaya önem verenlerin adı, cihan sultanı oldu.

593.
Sen, yerinde mekansızlığın secde yerisin.
İblisin satış yere senin yüzünden yıkıldı.

594.
Allah’tan gelmeyen bir söz gelip geçer, topraktan yaratılanlar gibi zerreler halinde havaya dağılır gider.

596.
Ey derviş!
Güçsüz olarak firavunluktan ve kafirlikten kurtuldun,
Allah’a şükret.

597.
Acizliği ve hayranlığı kendisine gıda eden kimseye ne mutlu.
O iki alemde de sevgilinin gölgesinde uyumuştur.

598.
Dirilik ölmeden önce ölmekte ve Hak yolunda çekilen yorgunluktadır.
Ölümsüzlük gizlenmiştir.

599.
Şüphesiz ki gönül perdesi dildir.
Dil kımıldayınca gönüldeki sırlar meydana çıkar.

600.
Ben biliyorum ki bu güzel sözleri parlak yıldız kalbime O bana gönderdi.

  Bülbül, gül :Bu tanımın işaret ettiği (Remz) kendini kirli diye bahsedilen özelliklerden kurtarıp albeni oluşturacak duruma getirmişsen gül oldun demektir.

Yani siyah perdelerden  kurtulup beyaz ( ışık) perdelerindesin demektir.

 Bu zaman Allah’tan melek aracılığıyla hediye sözler gelir ve kalp bölgesinde duyarsın buna da bülbül denir.

 Yararlandığım eser 1967 Tan Gazetesi ve Matbaası İstanbul’da basılan inkılap ve Aka kitap evleri yayını çeviri yapan Midhat Bahari BEYTUR ‘kitabından faydalanılmıştır.

                                        *
RAVLİ

Popüler Yayınlar