Hikmet derleyenler (Ders veren, yol gösteren),
Müderrislerin meliki
(medresede ders okutanların sultanı)
Kutbeddin-i Şirazi’den
(Tanrı’nın rahmeti onun üzerine olsun) bir gün şöyle anlatmıştır.
Kutbeddin-i Şirazi bir gün
Tebriz’in fazıl kişilerinin toplantısında şöyle hikâye etti:
Gençliğimin serpilme çağında Konya’ya geldiğimde, bu diyarın büyükleriyle arkadaşlık edip konuştum.
Biz on iki arkadaştık.
İstidadımız (yeteneğimiz)
sayesinde her birimiz ilmin muhtelif fenlerinde salahiyet (yetki) sahibi idik.
Nihayet dostlarımın
sözbirliğiyle birkaç kitaptan garip meseleler ve nükteler seçip hazırladım.
Şöyle ki:
Hiç kimsenin onlara cevap
vermeye mecali (gücü) yoktu.Mevlana’nın mübarek yüzünü gördüğüm vakit, bu mesele ve nüktelerden birisi hatırımda kalmadı.
Bir nükte söyleyeyim ve bir
mesele sorayım diye ne kadar çalıştımsa, hepsinin içimdeki levhadan silinmiş
olduğunu gördüm.
Hafıza ve anma kuvvetim de bana hiç yardımda bulunmadı:
Yalnız “Dilediğini Tanrı Kitab-ı Müminden mahveder (Kuran’da yok eder, ortadan kaldırır, bitirir, harap eder) ve
Ümm-ül Kitap (Akl-ı evvel,
arşın üstündeki kaza ve kader levhası ‘Levh-i mahfuz’) onun yanındadır”
ayetinin sırrından garip şeyler malum oldu.
Mevlana kuvvetinin kemalinden
(büyük olgunluğundan) dolayı bana öyle tasarruf (tesir) etmişti ki, bütün
ilimleri gönlümden silip süpürmüş ve beni bomboş bırakmıştı.
Nitekim buyuruyor:
Şiir:
“ O, nazarın (bakışın) yolunu
unutkanlıkla kestiği vakit, elde hüner de olsa bir işi yapılamaz.
Mademki o veliler
hatırlatmağa ve unutturmağa kadirdirler,
O halde halkın bütün
gönüllerine galip ve hâkimdirler”(Hatta onlar size benim zikrimi unutturdular) ayetini oku.
(Müminün suresi 110)
Onlarda unutturma kuvveti
olduğunu bil.
Ben hayret deryasında
kaybolmuştum.
Birdenbire Mevlana manaları
şerh etmeye başladı.
O manaların ve latifelerin
arasında bizim bütün mesele ve nüktelerimizi birleştirerek birer-birer anlattı.
İtiraz edilecek yerleri ve
incelikleri olduğu gibi gösterdi.
Her birini öyle halletti ki
onu anlatmakta dünyanın akıllılarının akılları hayran kalırdı.
Bunun üzerine kalktım, tam
bir doğrulukla dostlarla birlikte ona kul ve mürit oldum.
Hakikaten o günden sonra
kendimi nihayetsiz (sonu olmayan) bir deniz gibi gördüm.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Bilemediğimi, merak
ettiğimizi, şüphelere düşüren çıkmazlarda bırakan sorular ve her ne kadar
bilinmez varsa Kuran’ı Kerimde bularak onu mahv-edeceğimizi (yok edeceğimizi)
öğrendik.
Kuran’ı kerimden ararken
levh-i mahfuzdan aklın büyük akıldan aradıklarını bulur ve merak ettiğin
hararetin gideceğini öğrendik.
Velinin arayış içindeki o
kişiye nazar ettiği (kasıtlı baktığı) vakit o kişinin zihninin silinip tertemiz
edildiğini, çer çöpün yakılarak atıldığını öğrendik.
Velinin temizleyip alan
açtığı yere temiz ve doğru bilgiyi yerleştirdiğini öğrendik.
Velinin eksikliğini
tamamladığını öğrendik.
Velilerin insanın zihnini
sime ve düzenleme yetkisini Tanrı’dan aldıklarını öğrendik.
Velilerin Kuran’ı kerimin
içinden aradıklarını bulduğunu yol ve yön gösterdiğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
Tanrı’ya tövbe edersin de
kabul olursa o günahın tüm cazibesi ve kalbine verdiği vicdani azabın sıkıntısı
nasıl ortadan kalkar ferahlarsan, ilim yolunda olanlara da veliler bu formatı
atarlar.
Yeniden gönlün boşalmış,
sıkıntılardan kurtulmuş, lüzumsuz ağırlıkların yükünden kurtulmuş gibi oluruz.
Veli ahirete gitmiş ise
etkisi ve yetkisi bir iken bin olacağından kul ve mürit olursan sanki sağ ve
karşında sana ders veriyormuş gibi eğitim alırsın.
Önceleri gündüz kitaplarını
okur, yaşanmışlarının sanki içindeymiş gibi önemsersen gece rüyanda huzuruna
çıkar bizzat ders alırsın.
Henüz yeterli olgunluğa
ulaşmadığın için güzel şeyler gördüğünü ve duyduğunu anlarsın ama net olarak
anlatamazsın.
Başkalarına anlatsan da kimse
inanmaz.
Sonra okudun anlayamadığın
zaman başın ağırlaşır ve kısa bir uyku veya şekerlemeye dalarsın ki aradığın
cevapları bu an içinde alır soruya hararetin kalmaz.
Başka bir ortamda aynı konu
gelirse net ve açık şekilde ifade edersin ki kendin kendine bunları ben nerden
öğrendim de söyledim diye şaşakalırsın.
Sonra hadislere ilgin iyice
başlar ki aynı şeyler başına gelir.
Daha sonra aradığını
ayetlerin içinde aradığın bir sıra hakikatleri öğrenirsin.
İşte böyle yaren, aşama-aşama
bu ilerleme olur.
Sen eğer bu yoldan
ayrılmazsan erken veya geç sana da nasip olur.
Kapıda beklemek, buyur içeri
gir hitabına kadar o kapıya o kadar çok gideceğiz ki elbette bir gün gir kulum
hitabını inşallah duyacağız.
*
RAVLİ