3 Aralık 2012 Pazartesi

MEVLANA VE ŞAM

Mevlana Celaleddin, zahir ilimleri ( Görünen, açık, meydanda, belli olan) öğrenmek ve kemalini mükemmeliyete ulaştırmak için Şam’a hareket etti.

Derler ki, bu onun ilk seferi idi.
O uğur ve bereketle Halep şehrine ulaşınca Halaviye medresesine indi.

Babasının müritlerinden birkaçı da onunla beraberdiler.
Mevlana hazretleri bir müddet orada oturdu.

Halep-in Melik-ül-ümerası olan Kemaleddin bin-al Adim, Halep ülkesinin hükümdarı idi.

Bu faziletli, engin bilgili, iş bilir, gönül sahibi ve gönlü aydın bir adamdı.

Çok dini bütün inanan biri olduğu için Mevlana hazretlerine pek çok hizmetlerde bulundu.
Daima onun hizmetine bağlıydı.

Çünkü Mevlana Celaleddin, Sultan-ül-Ulemanın (Baha Veled Hz.) oğlu idi.
Bu padişah öğretimle meşgul oluyordu.

Mevlana’nın zatında büyük bir anlama ve zekâ kabiliyeti gördü.

Bunun için Mevlana’nın terbiyesine hadsiz hesapsız gayret sarf ediyor ve diğerlerinden fazla olarak ona ayrıca birkaç ders daha veriyordu.

Padişahın yakın dostları, öğrencileri ve başkaları bu hali çekemediler ve onun Mevlana’ya olan teveccühünden (Yakınlık duymasından) dolayı üzüldüler.

Aynı zamanda medresenin kapıcısı da hükümdarın naiplerine (Vekillerine)
“Mevlana gece yarıları hücresinden çıkıp kayboluyor.

Asıl şaşılacak şey de medrese kapısı kapalı olduğu halde, nereye gittiğini bilmiyorum.

Artık bu nasıl oluyor aklım ermiyor” diye şikâyet etti.

Kemaleddin padişah, o kıt anlayışlı noksan insanların dedikodusundan tereddütte kaldı.

Bir gece kapıcının hücresinde saklanıp durumu anlamak istedi.
Gece yarısı olunca, Mevlana’nın kendi hücresinden çıkıp yürüdüğünü gördü.

Mevlana medresenin kapısına gelince kapı kendiliğinden açıldı ve o dışarı çıktı.

Kemaleddin padişah yavaş-yavaş onun arkasından yürüdü.

Mevlana şehrin kapısına gelince, bu kapı da öteki kapı gibi kendiliğinden açıldı ve o dışarı çıktı.

Böylece Halil-ur-Rahman Mescidine kadar gittiler.

Kemaleddin baktı: Gayp âlemine mensup yeşiller giyinmiş insanlarla dolu beyaz bir kubbe gördü.

Bütün ömründe onlar gibi nurlu insanlar görmemişti.
Onların hepsi Mevlana hazretlerini karşılayarak baş koydular.

Kemaleddin o heybet karşısında kendinden geçti kuşluk vaktine kadar kendinden habersiz bir halde orada uyuyup kaldı.

Uyanınca baktı ki, ne kubbe var, ne de kubbenin etrafındaki o insanlar.

Kalktı, bu cüretinden dolayı pişman bir halde bu ucu bucağı olmayan sahraya daldı, bütün gün, gün batıncaya kadar yol aldı, gözyaşları döktü, hiçbir konak ve bayındırlığa tesadüf etmedi.

Ayakları nazik olduğu için kabardı:
Çünkü bütün ömründe yaya yürümemişti.

Bütün gece sabaha kadar bağırdı çağırdı ve Tanrı’dan günahlarının bağışlanmasını istedi.

Bu tarafta, padişahın yakınları onu iki gün iki gece göremeyince deli oldular,

“Halep padişahı birden bire kayboldu” haberi şehirde yayılınca padişahın hacipleri (yakın hizmet edenler) durumu medrese kapıcısından anladılar.

Sabahleyin bütün askerler şehrin kapısından çıktılar.
Padişahı aramak üzere o sahraya dağıldılar.

Birden bire Mevlana hazretleri ile karşılaştılar.
Hepsi tam bir zilletle (horlukla) baş koyup ağladılar.

Mevlana onların ağlamalarının sebebini öğrenince:

“Kaybettiğinizi bulmak için Halil-ur-Rahman mescidinin yolunu tutun” diye buyurdu.

Padişahın rikabdarı (ata binerken üzengiyi tutan) bütün gün atını sürdü.

Nihayet bir sahrada hükümdarı yorgun, bitkin, açlık ve susuzluktan kendi hayatından ümidini kesmiş bir halde buldu.

Attan indi, baş koyup bir hayli ağladı.
Yanında bulunan su ve yiyeceği ona verdi.

Padişah: “Beni nasıl buldun” dedi.

O da:” Halep şehrinin askerleriyle padişahı aramaya çıkmıştım, ben kulunuz uzak bir mesafede Mevlana hazretlerine rastladım.

Meseleyi ona arz ettim.
O da bu tarafı gösterdi.

Tanrı’ya hamdolsun, aradığımı buldum” dedi.

Padişah hiçbir şey söylemedi, Arap atına bindi, şehre ulaşınca büyük bir toplantı yaptı.

Tam bir iradetle (gönül isteği ile) Mevlana’nın candan müridi oldu.
Kıskananların hepsi utanıp mahcup oldular.

Halep şehrinin kadın erkek bütün ahalisi de onun müridi ve muhibbi (sevgi besleyen dostlar) oldular.

Halkın gösterdiği teveccühün (yakınlık duyma, hoşlanma, sevgi) haddi aştığını görünce şöhret bulma afetinden uzaklaşmak isteyerek üçüncü günü kalkıp Şam tarafına hareket etti.

Birkaç ay sonra Rum ülkesinin padişahı İzeddin Keykavus Mevlana’nın kendi makamına dönmesi için Melik-ül-Üdeba (Ediplerin sultanı) Bedreddin Yahya’yı elçilikle Halep padişahı Kemaleddin’e göndermişti.

Kemaleddin bu olup biteni Bedreddin’e tamamıyla anlattı.

Melik-ül- Üdeba Bedreddin Yahya’da iradet (gönül isteğiyle) getirerek bu hikâyeyi döndüğünde İslam sultanına ve onun yakın kimselerine anlattı.

Bunun üzerine onların hepsi Mevlana’ya âşık ve mutekit (inanan) oldular.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
Bu hikâyeden neler öğrendik:

     1.   Görünen ve görünmeyen ilimleri edinmemiz gerekiyor.

2.   Bildiğimizle yetinmememiz hep ilim arayışı içinde olmalıyız.

3.   Mevlevilerin medreselerde kalmayı tercih ettiklerini öğrendik.

4.   İstekli olursan, anlama, zekâ ve terbiyen varsa daha fazla ilgi görür ders alırsın.

5.   Kim olursan ol, ne olursan ol kıskanılırsın ve hiç kimseye fenalığın veya rahatsızlığın olmasa bile kendiliğinden düşmanların oluşur.

6.   Mevlana hazretlerinin soyundan ve yolunda gelen Çelebilerde veya molla oğullarında halen kapıların kendiliğinden açıldığını biliyoruz.

7.   Zaman ve mekân dürülmesi olmaktadır. Yani bir anda cisminiz başka bir yere gidebilir. Başkasını hedeflenen yere gönderebilirsiniz. Ayrı bir ilim dalıdır.

8.   Dini bütün olanların yanlışlık yapmasını kınamayın, mahcup duruma düşerek böylece çok gerçeklere ulaştıklarını anladık.

9.   Allah dostlarının olağan üstü olayları o mübarek kişiye sevgiyle bağlanmaya sebep olur.

10.                  Dikkatini çekti mi, hiç maddi kazanç hedeflenmemiştir.

11.                  Saygınlık ve sevgi duyulan bir ortamdan faydalanayım düşüncesi olmamalı, üstelik yolumu kesecek bir durum oluştu diye hemen orada uzaklaşmak gerektiğini öğrendik.

12.                  Hizmet etmenin büyük kazançlar sağladığını öğrendik.

                                                 *

RAVLİ

Popüler Yayınlar