(Kuru topraklara su veren,
yani sözleriyle insanları canlandıran)
Dini korumada onun bir
ikincisi yoktu;
Fakat Sema’ı ve şeyhlerin
kerametlerini son derece inkâr ederdi.
Tanrı erlerinin âleminden
biraz haberi ve nasibi olan fakihlerden (din ve şeriat bilgini) bir gurup bir
gün onun huzurunda Mevlana’nın menkıbelerini zikrettiler ve onun güzel
huylarını sayarak:
“ Mevlana Hazretleri
düşünmeksizin, kitapları mütalaa etmeksizin sema halinde fetva veriyor,
filozofların nefislerini öyle tesir ediyor ve akıllı insanların aklını öyle
durduruyor ki, bu ululardan hiçbiri onun yanında bir şey söyleyip nefes
alamıyor;
Mantık bilginlerinin söz
söyleme kemerleri onun huzurunda bağlı kalıyor dedi.
Şeyh Şemseddin bu din ve
şeriat bilginlerine:
“ Bu bozuk hayallerden
vazgeçmek ve daima dini ilimlerle meşgul olmak lazımdır” dedi.
Dedi ve susturdu, umuma
verdiği bu dersi bitirdikten sonra kalkıp birkaç rekât namaz kıldı.
Ve namazdan çıkınca tekrar
özel dersleriyle meşgul olmak üzere dinlenmek için,
Başını yere koyup uykuya
daldıktan sonra elçilerin ve Peygamberlerin Sultanı Tanrı’nın elçisi Muhammed’i
rüyasında gördü.
Peygamber Celaleddin-i
Karatayi’nin (Tanrı rahmet etsin) medresesinde sofanın başköşesinde oturmuştu.
Bütün büyük sahabeler de
orada bulunuyordu.
Peygamberin önüne bir tabak
konulmuştu.
O anda Şemseddin ilerledi ve
tam bir edeple peygambere (Tanrı’nın salât ve selamı üzerine olsun) selam
verdi.
Mustafa Hazretleri “ Aleyke’s
selam vel-ikram” diye cevap verdi.
Şemseddin tabağa parça-parça
pişmiş etlerin konulmuş olduğunu gördü.
Peygamber onu yanına çağırıp
o etlerden bir parça verdi.
O, “ Ey Tanrı’nın elçisi,
etlerin en iyi ve lezzetlisi hangisidir?” diye Peygamberden sordu.
Peygamber: “ Etlerin en iyisi
kemiğe yapışık olanıdır” buyurdu.
Şemseddin birdenbire uyandı.
Peygamber hazretlerini
rüyasında gördüğünden ve Peygamberin mübarek eli ile kendisine bir nasip
verildiği için duyduğu sevinçten ötürü kabına sığamadı,
Abdestini yenileyerek
medresenin hücresinden sofaya çıktı ve orada rüyasında Hazreti Peygamberi
gördüğü yerde Mevlana Hazretlerinin oturduğunu görünce “ Bu ne haldir” diye
şaşa kaldı.
Edeple selam verdi.
Mevlana Hazretleri ikram
buyurup selamının karşılığı olarak ayağa kalktı.
Şemseddin, Mevlana’nın elini
öptükten sonra karşısına oturdu.
Sonra hatırından “ Acaba
gördüğüm bu rüyayı Mevlana Hazretlerine söyleyeyim mi” diye geçirdi.
Fakat sonra” Bu soruyu ondan
sorayım, bakalım ne cevap verecek” diye düşündü.
Şemseddin bu suali sormadan
Mevlana Hazretleri, Muhammed Emin Hazretlerinin kendisine söylediği gibi:
“ Etlerin en iyisi kemiği
yapışık olanıdır” cevabını verdi.
Bunu üzerine Şemseddin
bayıldı, Mevlana da oradan kayboldu.
Şemseddin kendine geldiği
vakit Mevlana’nın kaybolduğunu gördü.
Fakat bu olayı kendi nefsinde
gizleyip kimseye söylemedi.
Fakat bu olay onda Mevlana’ya
karşı büyük bir aşk oluşturacak tesir yaptı.
*
Bir gün de Mevlana Efsahaddin
Muid bir rüya gördü ve Mevlana’ya olan inkârdan ötürü tövbe etti.
Kapı dibinde başını açıp
pay-ı maçanda (ayakkabı konulan yer) durdu.
Mevlana makas sürüp irade
buyurmadıkça Şemseddin oturmadı ve mürit olmadı.
O günü kırka yakın danişment
ve talebesi üstatlarına uyarak fukara sırasına girip Mevlevi kıyafetine
bürünerek mürit oldular.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Yaren,
Şemseddin hazretleri dini
bilen, uygulayan, öğreten biri olduğunu öğrendik.
Tanrı onu sınırın burada
bitmediğini daha da var olduğunu rüya yoluyla öğretti.
Peygamberimiz söylediği : “
Etlerin en iyisi kemiğe yapışık olanıdır” buyurmasının işaret ettiği mana
hayatta olan vekilim, sana daha iyi yol gösterir anlamındadır.
Yunus Emre Hazretleri
delikanlılığında Mevlana Hazretlerini ziyaret sonra ayrılırken söylediğini
hatırlayalım.
Mesneviyi kastederek “ Ne
uzun yazmışsınız
Çok emek ve gayret sarf
etmişsiniz.
Bize kalsaydı aynen şöyle
söylerdik:
‘Ete kemiğe büründüm, Yunus
diye göründüm’ ”diyerek gözden kaybolur.
Bundan şunu anlamalıyız.
Peygamber vekili varken
yakınında ululuk iddia etme, anlamadığın akıl erdiremediğin Peygamber
vekillerinin yaptıklarını inkâr etme.
Sen anlamadıysan, aklın
bilgin açıklayamıyorsa yok sayamazsın ki.
Hayatında hiçbir yalan söz
çıkmamış kişinin anlattığına yalan veya değersizlik yükleyemezsin.
Bu durumda ne yapmalıyız:
Bu olanları anlayamadım,
aklım ermedi.Kabul edeyim de inkârcılardan olmayayım.
Tanrı inşallah anlayışıma
verir de anlarım diye dua etmelisin.
Yaren baş gözüyle baktığın
zaman Mevlana Hazretlerini görürsün.
Kalp gözüyle bakarsan Hazreti
peygamberimizi görürsün.
Can gözüyle bakarsan Tanrı’yı
görürsün.
İşte yaren nasıl bakarsan, ne
ararsan Mevlana Hazretlerinin ruhaniyeti aynasında görürsün, bulursun, öğrenirsin,
yararlanırsın.
Tanrıya giden yolu aydınlatan
ve ruhaniyetiyle yolumuzu aydınlatan Tanrının bağışı ile bize yardım için
gönderilen büyüğümüzü daha fazla tanımalıyız.
İşte böyle yaren,
Hazreti Mevlana’nın eşiğinden
onun dünyasına gir.
Onun penceresine hayata ve
gerçeklere bak.
Var olan ama gözükmeyen âleme
onun ışığıyla bak da hakikatleri gör.
Sözünde sırlarını
açıklamıştır, anlamaya çalış.
*
RAVLİ