Dökülen kılları dostlar uğur sayarak alırlardı.
Meğer büyük bir kimse hamamın
bir hücresinde oturmuştu.
Bu adam “ Eğer o kıllardan bir miktar elime düşerse
Mevlana’nın müridi olurum” diye içinden geçirdi.
Derhal Mevlana o kıllardan
bir miktar azize vermelerini emretti.
Bu aziz o anda baş koyup
mürit oldu, hizmetler yaptı ve sema’lar tertip etti.
*
Yine:
Mevlana hazretleri halkın
kalabalığından sıkıldığı vakit hamama giderdi.
Hamamda da bunlardan
kurtulamadığı için hamamın hazinesindeki sıcak suya girerdi.
Bir defasında tam üç gün üç
gece hamamın hazinesinde kaldı ve kimseye gözükmedi.
Tecellilere (kendini
göstermesi) ve vuslat (buluşma) nurlarına gark oldu.
Üçüncü gün Çelebi Hüsameddin
hazretleri çok yalvararak arkadaşlara yüzünü göstermesi için ricada bulundu.
Mevlana’nın mübarek mizacını
son derecede zayıf görünce gözyaşlarını yanaklarından akıtıp:
“ Hüdevendiğar’ın latif
mizacı son derece zayıflamıştır.
Biz zayıf kulların hatırı
için bir şerbetle iftar etse ve bir an dinlense ne olur “ diye feryatlar etti.
Mevlana “ Tur dağı bütün
vücudu ile Tanrı’nın cemalinin bir nazarına tahammül edemedi de parça-parça
oldu”
Şiir.
“ O Tanrı tarafından parçalandı,
dağ yarıldı.
Siz dağın deve gibi raks
ettiğini gördünüz mü?”
Benim miskin ve zayıf olan
vücudumun üzerine ise üç gün üç gecede, on yedi defa celal (büyüklük) güneşinin
parıltısı ve cemal (yüz güzelliği) nurlarının yıldırımları vurdu.
Vücudum buna nasıl takat
getirir, tahammül eder ve o parlaklıktan nasıl olur da hiç yüz çevirmez”
buyurdu ve dedi: Şiir:
“Tanrı erlerinin bedenleri
onun kudretiyle,
Onun keyfiyetten ( arzuya,
isteğe, bir kanuna, bir usule, bir düzene bağlı olmayan) münezzeh (temiz, arı,
uzak) olan nuruna tahammül etti.
Tur’a zerre kadar tahammül
edemediği şeye Tanrı’nın kudreti sırçadan bir mekân yaptı.
Kaf ve Tur dağlarının
dayanamayıp parçalandığı bir nur, bir mişkati (Lamba koymak için açılan
duvardaki oyuk) ve bir şişeyi yer edindi.
Onların vücutlarını mişkat (Lamba konması için duvarda açılmış oyuk),
gönüllerini de (bu mişkatin içine konulmuş) şişe bil.
Bu lamba arş ve felekler
üzerine ışımıştır”
Hemen o anda kalktı ve sema’a
başladı.Yedi gün yedi gece fasılasız sema ettiğini söylerler.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Sakalı şerif gibi Hazreti
Mevlana’nın sakal kıllarının uğur olarak saklandığını öğrendik.
Gönülden geçenleri hazretin
algıladığını öğrendik.
Hazrete üç gün boyunca on
yedi defa Tanrı’nın baktığını öğrendik.
Aklın bildiği kurallar
dışında bir olayı Hazretin yaşadığını, su haznesinin içinde yaşadığını
öğrendik.
Hazretten çıkan bu nurun Arş
(9 uncu gök) ve felekleri (gökyüzü, sema) aydınlatan nur olduğunu öğrendik.
İşte böyle yaren,
Bahsedilen misale göre:
Mişkat: Hazreti Mevlana’nın bedeni.
Sırça:
Gönle konulan şişe.(içine
yağ veya yakıt konan)
Nur:
Gönül içinden çıkan veya
yansıyan enerji dolu ışık.
Tanrı, Hazreti Mevlana’ya gönlünde
yer yaparak nurdan zarar görmeyecek şekle hazırladığını,
Gönlüne Celal ve Cemal nuruyla
üç günde on yedi defa Hazreti Mevlana’ya baktığını,
Mevlana’nın gönlünden çıkan
nurla (Toplanmış veya yansıyan) Arşın ve feleklerin aydınlandığını öğrendik.
Bu nurun gücünün anlaşılması
için Tur dağına Tanrı’nın baktığı zaman dağın deve gibi oynamaya başladığından
çok kuvvetli olduğunu bu misalle anladık, öğrendik.
Bahsedilen nur hala Hazreti
Mevlana da var ve aktif ve etken olduğunu biliyorum ve yaşadım.
Bu anlatılan gerçektir.
Hem de hiç şüphesiz.
*
RAVLİ