3 Aralık 2012 Pazartesi

MEVLANA VE HAMAM

Mevlana Hazretleri çok vakitler hamama gider, traş olurdu.
Dökülen kılları dostlar uğur sayarak alırlardı.

Meğer büyük bir kimse hamamın bir hücresinde oturmuştu.

Bu adam  “ Eğer o kıllardan bir miktar elime düşerse Mevlana’nın müridi olurum” diye içinden geçirdi.

Derhal Mevlana o kıllardan bir miktar azize vermelerini emretti.
Bu aziz o anda baş koyup mürit oldu, hizmetler yaptı ve sema’lar tertip etti.

                                 *
Yine:

Mevlana hazretleri halkın kalabalığından sıkıldığı vakit hamama giderdi.
Hamamda da bunlardan kurtulamadığı için hamamın hazinesindeki sıcak suya girerdi.

Bir defasında tam üç gün üç gece hamamın hazinesinde kaldı ve kimseye gözükmedi.

Tecellilere (kendini göstermesi) ve vuslat (buluşma) nurlarına gark oldu.

Üçüncü gün Çelebi Hüsameddin hazretleri çok yalvararak arkadaşlara yüzünü göstermesi için ricada bulundu.

Mevlana’nın mübarek mizacını son derecede zayıf görünce gözyaşlarını yanaklarından akıtıp:

“ Hüdevendiğar’ın latif mizacı son derece zayıflamıştır.

Biz zayıf kulların hatırı için bir şerbetle iftar etse ve bir an dinlense ne olur “ diye feryatlar etti.

Mevlana “ Tur dağı bütün vücudu ile Tanrı’nın cemalinin bir nazarına tahammül edemedi de parça-parça oldu”

Şiir.

“ O Tanrı tarafından parçalandı, dağ yarıldı.
Siz dağın deve gibi raks ettiğini gördünüz mü?”

Benim miskin ve zayıf olan vücudumun üzerine ise üç gün üç gecede, on yedi defa celal (büyüklük) güneşinin parıltısı ve cemal (yüz güzelliği) nurlarının yıldırımları vurdu.

Vücudum buna nasıl takat getirir, tahammül eder ve o parlaklıktan nasıl olur da hiç yüz çevirmez” buyurdu ve dedi: Şiir:

“Tanrı erlerinin bedenleri onun kudretiyle,

Onun keyfiyetten ( arzuya, isteğe, bir kanuna, bir usule, bir düzene bağlı olmayan) münezzeh (temiz, arı, uzak) olan nuruna tahammül etti.

Tur’a zerre kadar tahammül edemediği şeye Tanrı’nın kudreti sırçadan bir mekân yaptı.

Kaf ve Tur dağlarının dayanamayıp parçalandığı bir nur, bir mişkati (Lamba koymak için açılan duvardaki oyuk) ve bir şişeyi yer edindi.

Onların vücutlarını mişkat (Lamba konması için duvarda açılmış oyuk), gönüllerini de (bu mişkatin içine konulmuş) şişe bil.

Bu lamba arş ve felekler üzerine ışımıştır”
Hemen o anda kalktı ve sema’a başladı.

Yedi gün yedi gece fasılasız sema ettiğini söylerler.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
Neler öğrendik:

Sakalı şerif gibi Hazreti Mevlana’nın sakal kıllarının uğur olarak saklandığını öğrendik.

Gönülden geçenleri hazretin algıladığını öğrendik.
Hazrete üç gün boyunca on yedi defa Tanrı’nın baktığını öğrendik.

Aklın bildiği kurallar dışında bir olayı Hazretin yaşadığını, su haznesinin içinde yaşadığını öğrendik.

Hazretten çıkan bu nurun Arş (9 uncu gök) ve felekleri (gökyüzü, sema) aydınlatan nur olduğunu öğrendik.

İşte böyle yaren,

Bahsedilen misale göre:
Mişkat:
Hazreti Mevlana’nın bedeni.

Sırça:
Gönle konulan şişe.(içine yağ veya yakıt konan)

Nur:
Gönül içinden çıkan veya yansıyan enerji dolu ışık.

Tanrı, Hazreti Mevlana’ya gönlünde yer yaparak nurdan zarar görmeyecek şekle hazırladığını,

Gönlüne Celal ve Cemal nuruyla üç günde on yedi defa Hazreti Mevlana’ya baktığını,

Mevlana’nın gönlünden çıkan nurla (Toplanmış veya yansıyan) Arşın ve feleklerin aydınlandığını öğrendik.

Bu nurun gücünün anlaşılması için Tur dağına Tanrı’nın baktığı zaman dağın deve gibi oynamaya başladığından çok kuvvetli olduğunu bu misalle anladık, öğrendik.

Bahsedilen nur hala Hazreti Mevlana da var ve aktif ve etken olduğunu biliyorum ve yaşadım.

Bu anlatılan gerçektir.
Hem de hiç şüphesiz.

                          *
RAVLİ

Popüler Yayınlar