Kayseri’ye ulaştıkları vakit,
ulu bilginler ve arifler karşılamaya gittiler, onu ağırladılar.
Sahip İsfahani (Kayseri
padişahı) Mevlana’yı sarayına götürmek istedi.
Fakat Seyyid Burhaneddin
Tirmizi “ Büyük Mevlana Baha Veled’in
âdeti medreseye inmekti” diyerek Mevlana’nın saraya gitmesine müsaade etmedi.
Mevlana hazretleri
kalabalıktan kurtulup bir köşeye çekilince inayet yolu ile (Kalpten kalbe
iyilik amaçlı işaret) Seyyid hazretleri” Tanrı’ya hamd ve minnet olsun ki bütün
zahir ilimlerde babandan yüz misli ilerdesin, fakat ledün ilminin incilerini de
açıklamam için batın ilimlerine de dalmanı istiyorum.
Benim arzum, senin benim
önümde bir halvet çıkarmandır” diye buyurdu.
Mevlana Seyyid’in bu
işaretini samimiyetle kabul etti.
Seyyid “Yedi gün halvet et”
dedi.
Mevlana “Yedi gün azdır, kırk
gün olsun” diye buyurdu.
Seyyid bir hücre hazırladı,
Mevlana’yı bu hücrede halvete oturttu.
Hücrenin kapısını da çamurla
kapadı.
Hücrede bir ibrik su ve
birkaç arpa ekmeğinden başka hiçbir şey yoktu.
Kırk gün sonra Seyyid
hücrenin kapısını açtı, içeri girince Mevlana’yı düşünce köşesinde tam bir
huzur içinde, başını hayret yakası içine sokmuş, düşünce ile de batın âlemine
dalmış, mekânsızlık âleminin garip şeylerini müşahede ile meşgul ve
(Nefislerinde de ibretler vardır bunu görmezler) sırrına gark olmuş bir
vaziyette gördü.
Şiir:
“Senin dışında, dünyada her
ne varsa yoktur.
Her aradığını kendinde ara,
Çünkü her aradığın sendedir.”
Bir an hiç bakmadan durdu.
Seyyid yavaşça dışarı çıktı,
hücrenin kapısını kapadı.
Nihayet ikinci çile de
geçince tekrar içeri girdiği zaman baktı ki, Mevlana namaza oturmuş, Tanrı’ya
yalvarıyor ve mübarek gözlerinden (Onlarda akar iki pınar vardır) ayetindeki
gibi gözyaşları akıyor.
Mevlana Seyyid’le hiç meşgul
olmadı.
Seyyid tekrar dışarı çıktı ve
kapıyı sıkıca kapadı.
Sonra onun halini
gözetlemekle meşgul oldu.
Üçüncü çile de geçince Seyyid
bağırarak hücrenin kapısını kırdı.
Mevlana da gülerek onu
karşıladı.
Mübarek gözleri mestlikten
dalgalanan ilahi bir denize dönmüştü.Şiir:
“Onun gözlerini ve gözlerinin siyahı içinde raks eden dostumuzun hayalini gör”
Seyyid şükranla başını secdeye koyarak hadsiz hesapsız ağladı, hassasiyet gösterdi.
Mevlana’yı kucaklayıp yüzünü
öptü, tekrar baş koydu ve
“ Nakli (işitilerek
anlatılan), Akli (akıl ile bilinen veya bulunan şeyler, akla dayanan),
Kisbi (kazanılmış, sonradan edinilmiş) ve
Keşfi (Gizli bir şeyi bulma, bir sırrı öğrenme, bir şeyin olacağını önceden anlama, Allah tarafından ilham olma)
bütün ilimlerde eşi, benzeri bulunmayan bir insan olmuşsun.
Bu halinle batın sırlarını
(Gizli, görünmeyen, Tanrı, iç, içteki) bilmede,
Hakikat ehlinin siyretleri
seyrinde (Manevi yolculukta),
Gaybları keşifte, (Normal
insanın göremedikleri varlıkları görmede) görmede
Ruhaniyette (Ölmüş veya sağ bir
insanın devam etmekte olan ruhunun kuvveti),
Gayıpların (görünmeyen
varlıkların) yüzünü görmekte,
Peygamberin ve velilerin parmakla gösterdiği
bir kişi olmuşsun.
Şimdiye kadar gelip geçmiş
bütün şeyhler ve hakikati görenler senin gibi bir padişahın huzuruna nasıl
ulaşmak ve senin, vuslata (Tanrı ile birlikte olmak) nasıl eriştiğini öğrenmek
için hasret ve şaşkınlık içinde gelip geçtiler.
Dünya ahrette Tanrı’ya
hamdolsun ki, zayıf ve nahif (arık) olan bu kul, bu ebedi saadet ve devlete
erişip gördü.
Haydi, yürü de insanların
ruhunu taze bir hayat ve ölçülemeyecek bir rahmete boğ, bu suret âleminin
ölülerini kendi mana ve aşkınla dirilt” dedi.
Bunun üzerine Mevlana
hazretleri Konya’ya hareket etti.
Zahir ilimlerin öğretimi ile
meşgul olarak vaizlerin, nasihatlerinin ve tezkirlerin (hatıra getirme,
hatırlatma, hatırlatılma) kapılarını açtı.
Peygamberlerin “Sarıklar
Arapların taçlarıdır” sözü gereğince bilginlere yaraşır bir sarık sardı, bir
ucunu da taylasan (kuyruk gibi omuz arkasına) bıraktı.
Hakikati bilen bilginlerin
giydikleri gibi kolu geniş bir hırka giydi.
Bir müddet sonra Seyyid hazretleri fani
dünyadan Melekût âlemine göçtü (Vefat etti).Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
LEDÜN İLMİ
(Kehf Suresi, 65)
“Derken kullarımızdan bir kul
buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim
öğretmiştik”
Hazreti Musa, Hızır (A.S.)
‘ın bildirdiğini bilemedi.
Hızır Hazreti Musa’ya
“ Ya Musa, ben Allah’ın ilminden bana
öğretilen bir ilim üzereyim ki, sen onu bilemezsin.
Sen de Allah’ın ilminden sana
öğretilen bir ilim üzerinesin ki, ben onu bilmem”(Sahihi Buhari)
Böylece ledün ilmi halka açık
değil, belirli kişilere, Allah’ın pek ileride olan has kullarına mahsustur.
Buna hakikat ilmi, Ledün
ilmi, batın ilmi de denir ve birbiri ile ilgili anlamdadırlar.
Ledün ilmi uğraşmakla,
çalışmakla elde edilmez.
Ancak Allah tarafından bağış,
manevi bir armağan olarak has kullarına hediyesidir.
Gayb âlemi, ilahi sırları
öğreten ilimdir.
Allah’ı bilme ve tanıma ilmidir.
Allah’tan aracısız gelen bilgidir.
Kalp, gönül ve ruha ait bilme
ve anlama ile öngörüş ve seziş ile niteliği anlaşılıp baş gözü ile görülmeyen
hallere denir.
Kalp, gönül, can gözü ile
görüş ile anlatılır.
Kuran’ı kerim’den ve
hadislerden temel alan ve işaret edileni ispat ve geçerli kılan hallerdir.
*
HALVET
Arapça yalnızlık demektir.Allah yolunda olan bir dervişin yalnızca bir yere çekilip,
Bir odaya kapanıp,
Az yemek,
Az içmek,
Az uyumak,
Üzere kendini ibadete
vermesine denir.
Halvet süresi genelde kırk
gündür.
Hak ile manevi sırla
konuşmak, sohbet etmektir.
Kalpten nefsanî arzular
atılır.
Boş inançlardan temizlenilir.
Allah’tan başka bütün
varlıklardan ilgi kesilir.
Tamamen Allah’a yönlenilir.
Yani gönlünde Allah
sevgisinden başka hiçbir şey olmaması için kendini temizlemek suretiyle
hazırlarsın.
“Kâinata sığmam da mümin
kulumun gönlüne sığarım” sırrını gerçekleşmesi için ortam hazırlanmasıdır.
Takdir Allah’ındır.
Sen elinden geleni
yapmalısın.
Bu tamam olunca halk arasında
yaşayıp Hak’la beraber bulunmak nimetine erişilir.
*
Yaren, halvete hazır olduktan
sonra girilir.İbadetlerinden zevk almaya başladığın zaman, Kur’anı kerimde adı geçen varlıklarla tanışmak, konuşmak, gücünü ve kuvvetini öğrenmek için, imanının tam pekişmesi için yapılan bir eylemdir.
Kendi kendine karar verip
halvete girme, aklını kaçırırsın.
Belirli bir yapıya ulaştıktan
sonra Tanrı’dan bir şekilde izin verilerek yaklaş hükmünce kendinde çok istek
artmasıyla sende bu istek artar veya yol şeyhin hazırsın demesiyle yapılır.
Nefsinin isteklerini Allah
için bırakmaya başlayarak bu işe hazırlanmalısın.
Az yemek, az içmek, az uyku,
az konuşmak, halkın arasına az çıkmak ile kendini alıştırmalısın.
Acayip varlıkları rüyanda görerek
alıştırılırsın.
Allah perdeleri bunun için
koymuştur.
İlmin olmadan, yol gösterenin
olmadan bu işi girersen çıldırırsın.
Oysaki sen aklın başında
oldukça fayda sağlar ve çevrene faydalı olursun.
Taklit yoluyla sakın ha
yapma.
Erliğini kendin kendine
sınamaya kalkma.
Önce beğenilen istenilen er
olmalısın.
*
RAVLİ