Ona meşhur Şeyh Nâsıreddin derlerdi.
Bütün ilimlerde şeyh
Sadreddin ile at başı giderdi.
İtibarlı müritleri de vardı.
Bir gün Mevlana adı Şeyh Nâsıreddin
hanikahı (tekke) civarından geçiyordu.
O da müritleri ile birlikte
köşkünde oturmuştu.
Birden bire Mevlana’nın
müritleri ile birlikte uzaktan geçtiğini gördü.
Müritlerine “ Bakınız,
Mevlana’nın duman renginde sarığı ve mavi feracesiyle ne karanlık bir şekli ve
anlaşılmaz bir yolu vardır.
Bu adamın ne karakter
taşıdığını, ne yol tuttuğunu ve onun tarikat silsilesinin kime ulaştığını hiç
bilmiyorum.
Onda bir nur olduğunu da
zannetmiyorum” dedi.
Mevlana Hazretleri uzaktan
onun köşküne bakıp sertçe:
“ Et temyiz kabiliyetinden
mahrum olan namert” dedi.
Şeyh Nâsıreddin hemen o anda
bir ‘Ah’ edip düştü.
Müritleri feryat ederek onun
üzerine üşüştüler.
Ve “Bu ne haldir” diye
sordular.
Nasıreddin “ Yazıklar olsun,
terbiyesizlikte bulundum ve küstahlık ettim.
Mevlana Hazretleri bana bir darbe
vurdu.
Ben onun velayetinin
yüceliğinden (Veli, evliya olduğundan) habersizdim.
Burada konuşmuş olduğum her
şeyi gayb âleminden olanlar onun kulağına ulaştırdılar, benim halim başkalaştı
ve talihim tersine döndü” dedi.
Şiir:
“ Her ne kadar kimse ondan o
sözü işitmediyse de,O söz Tanrı katından olan kulağa gitti.
O Muhammed yatmış ve eline
dayanmış (olduğu halde) sır gelip onun etrafında dolaştı.
Peygamberler (gözlerim uyur,
fakat kalbim insanların halinden uyumaz) dedi.”
Nâsıreddin ’in hemen o anda erkekliği gitti ve hadım oldu.
Bundan Tanrı’ya sığınırız.
Bu tarafta arkadaşlar “
Mevlana kime küfrediyor” diye her tarafa baktılar, fakat hiç kimseyi
göremediler.
Şaşkınlıkları bir iken bin
oldu.
Hüngür-hüngür ağlayarak küfür
hadisesini sordular.
Mevlana “ Dinsiz Nâsıreddin
hadım oldu.
Kendi yüce makamında şeytan
kardeşler arasında oturmuş, bizim hakkımızda bir şeyler söylüyordu.
Şüphesiz erkekliği zail (sona
erdi) oldu.
Yüce Tanrı gayretinden ötürü
o zavallıyı âleme ibret yaptı ki, erkeklerin erliği ve donuk kalplilerin
namertliği, sırları bilen velilere malum olsun” dedi.
Nihayet Nâsıreddin o hale
geldi ki kendisini kullanmaları için kölelere para veriyordu. (İbne oldu)
Konya şehrinde şeyhlik illeti
(hastalığı) bunun üzerine meşhur oldu.
Bazı ayaktakımı ve pis
insanlar onun etrafında dolaşır, ondan bir şeyler koparırlar ve onun hakkında ‘
Allah’ın emri gelince de hak uygulanır ve o zaman batılı (esası olmayan, boşu)
seçenler hüsrana uğrayacaklardır’ (Mümin suresi, 78) ayetini okurlardı.
Şiir:
“ Kötü iş yapan insanlar
daima kötü zanlı olurlar.Kendi ayıplarını dostlarına da isnat ederler.
Zina mahsulü ve zina
işleyenlerden olanlar,
Tanrı kulları hakkında fena zanda bulunurlar”
Bir gece müritleri ilaç
vererek onu namussuzluktan ve sıkıntıdan kurtardılar.
(Zehirleyip öldürdüler)
Mevlana hazretlerine sorulan
şeyhler illete tutulur mu sorusuna cevaben:
“ Hâşâ ki, şeyhlerde böyle
öyle fena illet bulunsun.
Fakat batini ve cesaret ve
zahiri pervasızlık yüzünden tarikattan kovulmuş olanlar sonunda o illete
tutulurlar.” Der.
Yukarıdaki olayı soruyu soran
engin bilgili Bahaeddin-i Bahri (Tanrı’nın rahmeti onun üzerine olsun)
anlatmıştır.
***ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
ZANSanma, sezme, şüphe ve kesin olmayan bilgiye zan diyoruz.
% 1 ihtimal olan şeye VEHİM,
% 2-50 ihtimal olan şeye
ŞÜPHE
% 50 den sonraki ihtimale ZAN
% 90 ihtimale ZANNI-GALİP
(İzmirli İsmail Hakkı’ya
göre)
Kuran-ı Kerimde kesin olmayan
bilgi işle hareket edilmesi hoş görülmemiştir.
“Ey inananlar, zannın
çokluğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır”
(Hucurât, 49/12)
“Bilmediğin bir şeyin ardına
düşme.
Çünkü kulak, göz ve gönül
bunların hepsi, o yaptığından sorumludur”(İsrâ, 17/36)
Zan, taşıdığı değer
itibariyle birkaç kategoriye ayrılmaktadır.
1.
Zannın bir kısmı
ahlaken beğenilmiş ve dinen makbul görülerek övülmüştür.
Allah, peygamberler ve müminler
hakkında iyi niyet beslemek ve hüsn-ü zanda bulunmak gibi.
2.
Mahkemelerde
şahitler hakkında gerekli inceleme yaptıktan sonra galip zanna göre hüküm
vermeye dayanak teşkil eden zandır.
Böylece insanlar arasında karar verme zorunluluğu olan birçok muamelede, mutlak gerçeği bilmek mümkün olmadığı takdirde galip zanna dayanılarak hüküm verilir.
4.
Birinin herhangi
bir söz ve hareketinde iyilik ve kötülük ihtimali eşit olup, bizim de sırf su-i
zandan hareket ederek onu kötülüğe yorumlamamızdan kaynaklanan zandır.
Bu
zan günahtır. Mesela iyi birinin ayakkabısını giyse, bizim de onun mutlaka
çalmak niyeti ile böyle bir işe teşebbüs ettiğine karar vermemiz gibi.
(Doç.Dr.
Fikret Karaman çalışması. D.İ.B. Dini Kavramlar. Sözlüğü)
*
ŞEYTAN
Allah insan ırkının ilki Hz.
Âdem’i yaratınca meleklere, Âdem’e secde etmelerini emretti.
İblis (şeytan) hariç hepsi
secde ettiler.
Böylece ilk isyan, kibir
(Büyüklenme),ayrılık ve düşmanlık başladı.(Â’ raf, 7/11-22)
Artık insan nesline karşı
olan bu tavrını, DÜŞMANLIK
(Fatır, 35/5)
SAPTIRMAK
(Kasas, 28/15)
VESVESE VERMEK
(Nas, 114/1-4)
ALDATMAK
(Lokman 31/33)
NANKÖRLÜK ETMEK
(İsra, 17/27)
İSYAN ETMEK
(Meryem, 19/44)
ŞÜPHEYE DÜŞÜRMEK
Sebe, 34/20)
KÖTÜ İŞLERİ GÜZEL GÖSTERMEK
(Ankebut, 29/38)
İÇKİ, KUMAR VE FUHUŞ GİBİ EYLEMLERİ
SEVDİRMEK
(Maide, 5/91-92)
Şeytanın gücü daha çok
kendisine dost olanlarla Allah’a şirk koşanlara yetmektedir.
(Nalh, 16/100)
Kulluk vecibelerini yerine
getirenlerle Allah’a sığınanlara zarar veremez.
(Nalh, 19/99)
Yarın kıyamet gününde gerçek
ortaya çıktığında şeytan aczini ve iflasını itiraf ederek gerçekleri ortaya
koyacak.
(İbrahim, 14/22)
Ancak bu gecikmiş bir itiraf
olduğundan kimseye faydası olmayacak.
(Doç.Dr. Fikret Karaman
çalışması. D.İ.B. Dini Kavramlar. Sözlüğü)
***
Neler öğrendik:
1.
Halkın
beğenmesine, ilim sahibi olmana, itibarlı makamda olmana, din adamı olmana güvenip
de başkası hakkında zan ile bir şey söylemenin yanlış olduğunu öğrendik.
2.
Ağzımızdan çıkan
sözün bir şekilde o kişiye bildirildiğini ve fena söz söylemememiz gerektiğini
öğrendik.
3.
Terbiyesizlikte
bulunursak, küstahlık edersek bir şekilde oklanacağımızı öğrendik.
4.
Peygamberimizin
kalbinin uyanık olduğunu ve etkin işler yaptığını öğrendik.
5.
Allah ve peygamber adını benliklerini
kuvvetlendirmek için kullananların ibret olsun diye rezil hale getirildiğini
öğrendik.
6.
Şeytanın huyu ile
davranmanın veya şeytanın maskarası olmanın insanı kötü duruma düşürdüğünü
öğrendik.
7.
Temyiz
kabiliyetimizi artırmamız gerektiğini öğrendik.
8.
Kişinin
derinliğine olmasa da, iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı ayırt ve idrak
edebilmesinin temyiz olduğunu öğrendik.
İşte böyle yaren,
Çalışırsın, çabalarsın,
ibadet edersin, çok şeyi bilir ve öğrenirsin,
Birçok da kendinde farklı bir
şeyler olduğunu ve yaptığını da görür güvenini artırırsın.
Mevlana hazretleri bana
doğruyu yüzüme söyleyecek dosttan mahrum etme diye dua ettiğini biliyoruz.
İnsana doğruları, hatalarını,
yanlışlarını, kusurlarını yüzüne söyleyecek ille de dost gerekir.
Çok güzel iyi işler yaparız
ama Allah sonumuzu iyi etsin.
Öyle bir hata yaparız ki
yaptıklarımız hiç olur gider.
Allah korkusunu kalbimizden
bir an bile olsun çıkarmamalıyız.
Allah sonumuzu hayırlı eder inşallah.
*
RAVLİ